İnanıyorum ki doğru bir tarım politikasıyla yirmi yıl içinde Türkiye bambaşka bir yere gelebilir. Kendini ‘’gelişmiş’’ diye adlandıran bence gelişmemiş sadece zengin diyebileceğimiz ülkeler onca teknolojiye, fabrikalara, limanlara, gemilere, enerji kaynaklarına sahipken asla tarımı bir köşeye itmemişler; hatta ilerletmek için ellerinden gelen ne varsa yapmışlar. Genelde hepsinde tarım sektörü diğer sektörler ile başat bir ilerleme içerisinde olmuş.

Gelişmişlik ya da az gelişmişlik kavramları, yani bizleri aldatmak ve sömürmek amacıyla yaratılan ve insanlarımızın benliğine kazınan yalanlar, başka bir yazının konusu olsun. Sadece tarımı nasıl daha iyi hale getiririz, tarımı insanların hayatına yeniden nasıl sokarız sorusuna cevaplar arayalım. Her şeyden önce tarımla hiç uğraşmamış insanlarda tarım sektörüne yönelme var. İnsanların bir kısmı bilinçli, bir kısmı ise içgüdüsel olarak tarım sektöründe bir açığın oluştuğunu fark etti ve bu alana yatırım yapmaya başladı. Bu süreç içirişinde bir anda kendimizi çift yönlü bir göçün içinde bulduk. Şehirlerde büyümüş, yaşamış, okumuş, iş hayatını sürdüren veya tamamlamış bir kısım insan kırsal bölgelerde hiç bilmedikleri bir alanda maceraya atılırken orada yaşayan gençler şehirde kapıcılık, uzman çavuşluk, belediyelerin çöpçü kadrolarında iş bulmak ve köyden kurtulmak, ‘’köylü’’ sıfatını adının önünden silmek için kendini şehre atmış.

Sadece tarımda değil her alanda uygulanan yanlış politikalarla ülkemizde yaratılan sorunlar içinden çıkılmaz bir hale gelmiş. Kültürel yapı, eğitimsizlik, parasızlık, nedeniyle sekteye uğrayan tarımsal üretim neredeyse durma noktasına gelmiş. Kendi ürettiğiyle geçinemeyen köylü çareyi toprağını bırakıp şehre yerleşmekte bulmuş.

Öncelikle yanıtlamamız gereken soru kırsal kesimde yaşayan insanlara nasıl para kazandırırız olmalı. Yaşadığı yerde, bildiği işi daha doğru yaparak tatmin edici kazanca ulaşan köylü yaptığı işe dört elle sarılacak; onun para kazandığını gören şehre gitmiş akrabaları topraklarına geri dönecek. Bunun tek bir yolu var doğru üretim yöntemini bulmak, üretilen ne varsa büyük şehirlerdeki insanlara doğru fiyatla satmak. Köylünün para kazanmasını sağlayıp kentliye uygun fiyata sağlıklı ürün sunmak… Tek amacımız bu olmalı. Bunun yöntemi de planlamadan ve ortak hareket eden kooperatiflerden geçiyor.

Sadece tarım ile elde edilen ürün değil, kendi ürününü işleyerek, adını taşıyacak gıdaların üretimi için çiftçi teşvik edilmeli. Neden bir köyde birisi peyniriyle adını duyururken, bir diğer kişi tarhanasıyla, bir diğeri salçasıyla duyurmasın? Endüstriyel gıda üretimi değil de belli alanlarda bireysel gıda üretimi doğru yöntemle köylerde yaşayan insanların refah düzeyini inanılmaz artıracaktır. Geçim sıkıntısı ortadan kalkmış bireye öğretmek daha kolay olacak; kazanmaya devam ettikçe bunu kendisi talep edecektir.

Unutulmamalı ki tarımsal kalkınma sağlanmadan ne yaparsak yapalım bir arpa boyu yol alamayız. Önceliğimiz kendimize yetebilmek olmalı. Yaklaşık on yıl kadar önce muhteşem bir bahar havasında İznik, Bursa, Balıkesir, Manisa rotasıyla İzmir’de son bulan bir yolculuk yapmıştım. İzmir’den İstanbul’a dönüşümü Çanakkale üzerinden planladım. O yolculuk boyunca bereketli topraklar, zeytin ormanları gördüm ve dedim ki kendi kendime; Türkiye’nin etrafını devasa bir duvarla çevirsek, hiçbir şey sokmasak ülkemize Türkiye kendi kendine yeter. Zengin ülkelerin sömürüsünün devam edebilmesi için diğer ülkelerin geri bırakılması gerekir. Nasıl mı yaparlar bunu; en verimli tarım arazilerinin, en verimli ovaların ortasına sanayi tesisleri kurarak. Oksijen yoğunluğu açısından dünyanın sayılı yerlerinden olan Kaz dağlarına ve çevresine onlarca termik santral izni vererek geri bırakırlar.

Tarih boyunca gelişme tarımdan elde edilen gelirin başka alanlara aktarılmasıyla sağlanmış. İnsanlığın gelişimi tarımsal gelişimle paralel yürümüş. Ne zaman ki buğdayı yetiştirmeyi ve depolamayı başarmışız göçebe hayatımız bitmiş. Yerleşik olmak, kendi ürettiğiyle ayakta kalmak kültürel üretimi de artırmış.

Binlerce yıl savaşmışız birbirimizle. Yalnızca zenginlik için olmuş bu savaş. Savaştıkça uzaklaşmışız insanlığımızdan. Artık yüzümüzü toprağa dönüp, doğaya karışıp yeniden insanlaşma sürecini başlatmamız gerekiyor.