Sanal sosyal medya günümüzün gerçeği oldu...

Gerçek hayatı bıraktık, sosyal medyada yaşıyoruz.

Herkesin elinde telefon... Telefon ve internet bağımlısı olduk. İnternette baktığımız tek yer de sadece sosyal medya...

Sosyal medya olmazsa interneti de, telefonu da neredeyse kullanmayacağız...

Tabii ki sosyal medyayı da kullanmak lazım... Ölçüyü kaçırmamak şartıyla...

Sosyal medya bağımlısı olmak, gerçek dünyaya kendimizi kapatmak akıl kârı değil...

O kadar kendimizi kaptırdık ki, kimi zaman komik duruma düştüğümüzü bile fark edemiyoruz.

Turistik veya tarihi yerlere baktığınızda müthiş bir ilgi, büyük bir yoğunluk var gibi geliyor...

İlgi tarihi yerlere değil, tarihi yerlerde fotoğraf çektirmeye...

Gidilen tarihi yerlerin sadece adı öğrenilir, onu da sosyal medyada ben şuraya gittim diye hava atmak için... Tarihi yerle ilgili hiçbir şey merak edilmez.

Daha da garibi, camiye gidiliyor, caminin her köşesinden fotoğraf çektiriliyor... Kendi kendinin resmini çekenlerden tutun da hatıra çektirenlere kadar... Ama camide vakit namazını da kılalım veya en azından iki rekat namaz kılalım diyen yok... Fotoğraf çekildi, anında sosyal medyada paylaşıldı ise her şey tamam...

Bir de beğenilme hastalığı var ki, akla ziyan...

"Sen benim resmimi beğenmedin, paylaşımıma yorum yapmadın" diye küsenler bile oluyor...

Sanal bir paylaşım yapmışsanız, gören görmüş zaten. Okuyan da okumuştur.

Beğenseler ne olacak? Size ne kazandıracak?

Bir kazançları oluyor da biz mi bilmiyoruz!

Sanal dünyaya önem verdiğimiz kadar gerçek hayata önem versek dünya daha yaşanabilir hale gelecek.

Sosyal medyaya gösterdiğimiz özeni, komşularımıza, arkadaşlarımıza göstersek, hepimiz daha çok mutlu olacağız...

Sosyal medyadaki onurlu duruşumuzu, dürüstlüğümüzü gerçek hayata da yansıtabilirsek inanın sorunlarımız yok denecek kadar azalacak...

Gerçek hayatta insani duruş gösteremediğimiz sürece her şey sanal kalmaya devam edecek.

***

İşin sırrı başka

İki melek insan kılığında yeryüzünü dolaşmaya çıkar. Akşam olur. Şehrin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalarlar. Ev sahibi, somurtarak buyur eder. Misafirlere, yemek falan teklif etmez. Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp "Geceyi burada geçirebilirsiniz" derler.

Şilteleri betona sererken, yaşlı melek duvarda bir çatlak görür. Elini uzatır. Şöyle elini bir sürer çatlağa. Duvar eskisinden de sağlam olur. Genç melek, merakla "Niye yaptın bunu?" diye sorar. "Her şey, her zaman göründüğü gibi değildir" karşılığını verir, yaşlı melek.

Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olur. Fakir ailenin, her şeyi bir tanecik inekleri idi... İneğin sütünü satıp geçiniyorlardı. Ev sahipleri mütevazı sofralarına alır onları ve Allah ne verdiyse beraber yerler. Yatma zamanı gelince kadın "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınız. Bizim yatakta siz yatın, biraz rahat edin. Biz şu divanda idare ederiz" der.

Güneş doğarken uyanan melekler, zavallı adamla karısını iki gözü iki çeşme ağlar bulurlar.

Hayattaki tek servetleri olan inek bahçede ölü yatıyor.

Genç melek öfkeden deliye döner; "Bunu nasıl yaparsın? Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin? Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar. İneklerinin ölmesine göz yumdun?"

Yaşlı melek, "Her şey, her zaman göründüğü gibi değildir evlat" der.

"Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle tekrarlar sorusunu genç melek...

"Her şey, her zaman göründüğü gibi değildir evlat" der yaşlı melek bir daha...

Ve anlatır...

"İlk gittiğimiz zenginin evinde, o duvar çatlağının içinde yıllar önce saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hak etmemişlerdi. Çatlağı kapayıp, onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim. Her şey, her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen istendiği gibi gitmez görünür. Aslında olan budur. Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın."

***

TEBESSÜM

Neden öldü?

Temel'e "Papağanın niçin öldü? diye sorarlar.

Temel, "Evlendim de ondan" demiş.

"Seni kıskandığı için mi?" dediklerinde...

Temel de:

"Yok canım... Fadime konuşmaya başlayınca papağana fırsat kalmadı. Kahrından öldü" demiş.

****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanlar; eğlenebildikleriyle arkadaş, anlatabildikleri ile dost, ağlayabildikleriyle kardeş olurlar. -Anton Çehov