Çoğunuz buraları görmedi. Bilmiyorsunuz. Yarım yamalak bir şeyler duysanız da buralar için umurunuzda olmuyor.  Kuzey Ege diyen de var buralara; Batı Anadolu da. Tarih boyunca ele geçirilmek için en çok savaş yapılmış bir bölgedeyim. Bin pınarlı İda'da. Bu günlerde buralara ağaçlarımızı kesmeye, sularımızı, topraklarımızı zehirlemeye geliyorlar. Yeni altın madenleri  kurmak için.

Tarih öncesi masallardan, mitlerden çıkmış devasa yaratıkları andıran iş makineleriyle parçalıyorlar yaşamları. İki yüz bin ağacımız kesildi bile. Çırılçıplak bir arazi kaldı geriye. Kuşların yuvaları yok artık. Yere döküldü gözleri bile açılmamış yavrular. Onca yaban hayvanının yaşadığı o orman yok. Karacaların, sincapların, tavşanların yuvaları yok edildi. Yavruları dağıldı. Açgözlülüğün çelik dişli canavarlarından kaçabilenler kısacık yaşamlarına birkaç gün daha ekledi. Biraz daha kısaldı ömürleri.

Homurdanmaya devam ediyor dev iş makineleri dağlarımızda. Ruhu olan her canlıyı incitmek, kırmak, acı çektirmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Oysa orman size kim olduğunuzu sormaz. İçine alır. Sizi korur, besler. Evinizde parçalar vardır oprmandan. Çocuğunuzun beşiği ondandır belki de. Çok uzak olmayan bir zaman diliminde; kırk elli yıl önce dedeleriniz, nineleriniz ağaçtan yaptıkları bardaklarla su içiyorlardı.

Büyük bir hırsızlık ile karşı karşıyayız. Çocuklarımızın geleceğiniz çalıyorlar. Kıtlık getiren çekirge sürüsü gibiler. Girdikleri yeri öldürmeden, çöle çevirmeden çıkmıyorlar. Sonra yeni işbirlikçiler, yeni yerler buluyorlar; kanımızı, ruhumuzu, geleceğimizi emmek için. Hiçbir şey umurlarında değil. Yüzlerce yıldır orada duran ağaçlar umurlarında değil. Dereler, pınarlar, topraklar umurlarında değil. Sadece şunu bilin; kesilen bir sedir ağacının yetişme süresi sekiz yüz yıl. Bir de rakamla yazmak isterim ''800 yıl.''

Geliyorlar. Geçmiş zaman masallarındaki devlere benzeyen mazot kokulu makineleriyle. Dinamitleri, siyanürleri, zehirli paralarıyla geliyorlar. Kendi ülkesinde yapamadığı her şeyi burada yapmak için geliyorlar. Ağaçlarımızı, sularımızı, toprağımızı çalmak için geliyorlar.

Çoğunuz buraları bilmiyor. Serin vadilerini, kalem gibi uzayan devasa ağaçlarını, buz gibi sularını bilmiyorsunuz. Örneğin Eylül ayında insanlar Kaz Dağlarına gidecek sabah erkenden kestane toplamak için. Kirazlar toplandı bitti. Mis kokulu nektarinler toplanıyor bu günlerde. Şeftalilerin dalları kırılıyor bereketten. Koyun ve keçi sürüleri kayboluyor bin bir çiçeğin, otun arasında. Sizlerin bayılarak yediğiniz peynirin sütü buralarda  üretiliyor. 

Bin pınarlı İda diye tanımlıyor Homeros Kaz Dağlarını. Sular fışkırıyor her yerden. Binlerce canlı yaşıyor. Buralarda Türkiye'nin en kaliteli balı üretiliyor.  Kronik solunum hastalarına sıkça öneriliyor oksijen bolluğu nedeniyle bu bölge. Böyle bir doğal zenginlik sadece bizim değil tüm Dünya'nın zenginliğidir. Ama elimizden geleni yapıyoruz bir an önce yok etmek için. Termik santraller kuruyoruz cennetin ortasına. Yeni altın madenlerine izin veriyoruz. Siyanüre izin veriyoruz. 0,2 gram alsak bizi on dakika da öldürecek siyanüre izin veriyoruz. Her an toprağınıza, suyunuza karışacak, çocuklarınızı öldürecek siyanüre.

Beş bin yıllık insanlık tarihinde tek bir savaş vardır; insanlığın emperyalizme karşı verdiği savaş. Bu savaşta ya çocuklarımızın yanında yer alacağız ya da bizi, toprağımızı sömürmeye gelen çok uluslu şirketlerin. Gelişme ve zenginleşme var olan değerlerin korunmasıyla gerçekleşir. Binlerce yılda oluşmuş ve binlerce yıl bu bölgedeki insanlara bakmış doğa; binlerce yıl daha bakar. Toprağın içindeki altın sınırlıdır; bir gün mutlaka biter. Oysa toprağın üstü sonsuzdur. Durmadan üretir, hiç durmadan yeniler kendini.

Kurtulabilsek zehirlerden, ormanları, canlıları yok eden makinelerden, insanlardan, o insanları var eden sistemlerden kurtulsak. Sonsuz bir akışın içinde bulsak kendimizi. Sürüklensek bulutlarla, ağaçlarla kuşlarla. Nasıldı o söz; bu Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık. Yani çocuklarımıza vereceğiz yeniden.

Miras demişken; siyanür adlı zehrin öteki adının ''miras iksiri'' olduğunu öğrendim. Geçmişte mirasa bir an önce kavuşmak isteyenler annelerini, babalarını öldürürmüş bu zehirler. Korkunç değil mi sizce de?