Önce bir not düşeyim, hayatımda hiç sigara kullanmadım. Sigara dumanından çok ciddi şekilde rahatsız olurum. Sokakta bile yanımda biri sigara içse hemen uzaklaşırım.

Son günlerde çok konuşulan özel arabada sigara içme yasağı…

Yasa yeni değil. 11 Haziran 2013’te yürürlüğe girdi.

4207 Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanunun “Tütün ürünlerinin yasaklanması” başlıklı 2. maddesinin (c) fıkrasında, “Hususi araçların sürücü koltukları ile taksi hizmeti verenler dâhil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçlarında” hükmü yer alıyor.

Yasak 2013’ten beri var, ama yeni uygulandığı için tepkiler yükseldi.

Sigaranın zararlı olduğu tartışmasızdır. Toplu taşıma araçlarında, kamu kurumlarında, kamuya açık yerlerde sigara içilmemesi gerçekten takdire şayandır…

Ancak her yerde ve her şekilde sigarayı yasaklamak da olmaz…

Arabanın arkasında çocuklar oturuyor diye şoförün sigara içmesi yasaklanıyor, içene ceza kesiliyor.

İyi de o kişide bilinç yoksa evde de aynısını yapacak. Evde de mi sigara yasaklanacak?

Her şeyi yasaklayarak nereye varılabilir…

Önemli olan yasaktan çok, bir bilinç oluşturmak, sigaranın zararlarını, olumsuzluklarını iyi anlatabilmektir…

Günümüzde sigara konusunda eskiye nazaran ciddi bir bilinçlenme olduğu görülüyor.

Eskiler hatırlar… Özellikle şehirlerarası otobüslerde sigara içenler yüzünden arka koltukta oturanlar ön tarafı göremezdi. Otobüsü o kadar duman kaplardı…

Şimdi çok şükür çoğu insan evinde bile içmiyor… Balkonu çıkıyor veya dışarda duman tüttürüyor.

Toplumun tabii ki daha da bilinçlenmesi gerekiyor, ama bunu yasaklayarak değil, eğitimle, anlatarak, ikna ederek yapabiliriz…

Yasak var ama gücü olan yasağı dinlemiyor, kafasına göre takılıyor.

Bazı kurumlarda, amirlerin çok rahatlıkla sigara içtiklerini herkes görüyor.

Bazı otobüslerde veya minibüslerde şoför sigarasını tüttürmüş içiyor, tepkilerden çekindiği için elini dışarı sarkıtmış…

Özel aracında sigara içmek isteyen içsin… Asıl önemli olan toplumu etkileyen yerlerde sigara yasağının tam uygulanmasıdır…

Ve daha da önemli olan, sadece yasağı garibana değil, herkese uygulamaktır…

*****

Zamanın değeri

Almanca dil kursundaydım. Hoca çok disiplinli biriydi. Bilhassa zaman açısından hiç müsamahası yoktu.

Bir hafta boyunca kimin ne kadar geç geldiğini tespit ediyor ve onları geç geldikleri toplam süre kadar sınıfta tutuyordu. Bu durum, zaten kursa zor zaman ayırmış iş sahiplerinin hiç de hoşuna gitmiyordu. Bir gün, haftalık cezası 18 dakika tutan bir arkadaşımız kızarak şöyle dedi:

- Neredeyse saniyeleri de hesap edeceksiniz. Neyse hatırınız için bir başka zaman on dakika kalayım sınıfta. Şimdi çok acil bir işim var…

Yaşlı Alman gözlerini kırpıştırarak bir süre süzdü bu arkadaşı ve şöyle konuştu:

- Olmaz. Çünkü siz acil işlerinize bu kadar önem vermiş olsaydınız, şimdi benden 18 dakikalık bu cezayı almazdınız. Zira ders de sizin için günlü saatli acil bir işti. Bu bakımdan şimdi kalacaksınız ve 18 dakikalık bir ders vereceğim size.

Belli ki, hoca da kızmıştı. Ben de merak ederek kaldım sınıfta. Hoca, sıra aralarında bir kaç tur attıktan sonra şöyle konuştu:

- Arkadaşlar, zamanı iyi kullanmıyorsunuz. Hatta bu konuda benim gösterdiğim hassasiyete kızıyorsunuz. Ama ben haklı olduğuma inanıyorum. Belki de içinizden “Ne olacak? Gâvur kafası” diyorsunuzdur.

Masasına gitti. Çantasından bir broşür çıkardı.

- Şuna bakınız lütfen, dedi.

Bu bir tren tarifesiydi. Arkadaş göz ucuyla bakıp iade edecekti ki, “Hayır, daha iyi tetkik etmenizi istiyorum” dedi. Trenlerin kalkış ve varış saatlerini tercüme ettirdi. Bunlar hep değişik ve karmaşık rakamlardı. Mesela, kalkış saati 18:18 idi, 21:35’ti. Varışlar da hep öyleydi. 12:46 gibi, 9:27 gibi…

18 dakika cezalı arkadaşımız, bu minval üzere uzayan rakamları görünce Hoca’ya dedi ki:

- Bakınız, işte burada, Avrupalı kafanın mantıksızlığı açıkça görünüyor. Ne demek yani 18 geçeler, 12 geçeler, 36 geçeler… Şuna üç buçuk, dört buçuk deseniz olmaz mı? Hiç olmazsa, çeyrek geçe deseniz de, hem de akılda kalacak bir sayı ve saat olsa…

Yaşlı Alman’ın yüzünde belli belirsiz bir tebessüm gezindi. Ve bakışlarından söyletmek istediği düşünceyi yakalamış olduğu belli oldu.

- Bana bakın, kendinize hakaret etmeyin. Çünkü bu tarifenin böyle düzenlenmiş olması, Avrupalı kafanın mantıksızlığı değil, Müslüman kafanın tutarlılığıdır. Çünkü biz, zamanı kullanmayı ve değerlendirmeyi Müslümanlardan öğrendik. İşte, bu tren tarifesi de aynı anlayışın güzel bir örneğidir.

Bizler hayret ve şaşkınlıkla ona bakarken, Hoca şöyle devam etti:

- Siz Müslümanların ibadetlerinde yer önemli değildir. Dünyanın her yerinde ibadet edilebilir. Ama zaman çok önemlidir. Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardır. Hatta bu vakit, ibadetin şartıdır. Yani vakitsiz ibadet, ifa edilmiş sayılmaz. İbadetlerin vakitleri de bizim tren tarifesi gibi hep böyle 18, 17, 13, 10, 9 geçelerdir. Üstelik bu saatler de devamlı değişir. Bugün sabah namazını 07:21’e kadar kılabilirsiniz, ama yarın 07:22’ye kadar kılabilirsiniz. 23 geçe olmaz. Sadece namaz böyle değildir. Oruca başlama ve bitirme saatleri de böyledir. Üstelik bu ince hesaba dayanan saatler, her gün değişmektedir. Böylece de Müslümanlar, her gün değişmekte olan zamana karşı uyanık durmakta, zamanın kıymetini anlamakta ve onu iyi değerlendirmek üzere hazırlanmaktadırlar. İbadetlerini yapan bir Müslüman, her gün değişen dakikalara ayak uydurmaya ve dakikaları değerlendirerek yaşamaya mecburdur. Bizim zamana bakışımızın ilham kaynağı Müslümanlardır…

Yaşlı Alman Hoca, “Çıkabilirsiniz” dediği zaman, hepimiz tarifi imkânsız bir mahcubiyet içindeydik.

(Mahmut Köksal)

*****

TEBESSÜM

Nefes

Temel'e sormuşlar:

- En çok hangi nefesleri seversin?

Temel cevap vermiş:

- Sigaramın ilk nefesiyle, kaynanamın son nefesini…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Erdem, çıkarların çarpıştığı yerde belli olur.

Marlo Morgan