Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanını okudunuz mu? Yaşınız ilerlemiş ve henüz okumadıysanız çok şey kaçırmışsınız; yaşınız genç yeni keşfedip okuyacaksanız çok şanslısınız demektir. Okurken çok büyük keyif alacak ve bambaşka bir bakış açısı geliştireceksiniz. Her ne kadar bir kitap okudum hayatım değişti diyen yazarı ve yazdıklarını sevmesem de Tutunamayanlar sizi kesinlikle değiştirecek bir kitap. Gerçi okuduğumuz her kitap bizi iyi veya kötü yönde değiştirir. Tutunamayanlarda bir grup insanın yurt dışına kaçmasına izin verilir daha doğrusu görmezden gelinir ama yurda dönmelerine asla izin verilmez.

İnsan programlanabilir makineden başka bir şey değildir. Hadi insanların çoğu diyerek cümleyi biraz yumuşatayım. Ne yazık ki hepimiz bu gerçekle bir gün yüzleşeceğiz.

Bir refleks ve ya tepkiyle bağlantılı olmayan uyarının bağlantılı duruma gelmesine şartlı refleks deniyor. Şartlandırma kısacası. Pavlov’un köpeklerinin zil sesini duyunca yemek gelecek diye tepki vermesi gibi. Çok uzun zaman önce okumuştum ama nerede okudum anımsamıyorum süvari birliğinin aç kalan ve huysuzlanan atlarını yemek borusu sesiyle sakinleştirdiği vardı birde. Kısacası biz insanlar da bu dünyada yaşayan canlılar olarak programlanabiliyoruz, hepimizde şartlı refleksler gelişebiliyor.

Bu konular artık ‘’insan mühendisliği’’ alanında incelenip araştırılıyor. İnsanların hangi konuda nasıl düşünecekleri ve hangi tepkileri verecekleri yönlendirilerek kontrol edilmeye çalışılıyor. Bence ülkemiz bu konularda yapılan yönlendirmelerle üzerinde çokça deney yapılan ve sonuç alınan bir mecra oldu.

İnsan sosyal bir varlık olarak toplum içinde öğrenerek/programlanarak büyür. Bireyi canlı bir makineye dönüşmekten ulaştığı bilgi ve bilinç kurtarır. Toplum içinde öğrenilen ve çoğunluğun tekrarıyla normalmiş gibi, doğruymuş gibi görünen yanlış, hatalı geleneksel uygulamalar ve töreler insani yaklaşım yoluyla reddedilebilir. Tersi de mümkündür bu durumun; binlerce yılda geliştirdiğimiz insani geleneklerimizin hepsi de yok edilebilir.

Hayatı kurulu sustalı bir bıçak gibi yaşayan insanlar korkutuyor beni. Düşünceye, sözcüklere, cümlelere tepkili insanlar yaratıldı. Kurduğunuz bir cümleyle sustalı bir bıçak nasıl açılırsa öyle fırlıyorlar yerlerinden ve kavga etmeye başlıyorlar sizinle. Bütün cevapları bildiklerini, doğruya ulaştıklarını sanıyorlar ve sizi de değiştirmeye çalışıyorlar. Aynı fikirde olmazsanız büyük bir öfkeyle karşılaşıyorsunuz. Sağcı, solcu, dindar, ateist, deist, faşist, sosyalist gibi kavramları kullanmadan yani kimseyi kategorize etmeden her kesimin içinde barındırdığı ‘’şartlı refleks’’ geliştirmiş bireyleri ve toplumsal gelişmemize nasıl zarar verdiklerini anlatmaya çalışıyorum.

Kafamızda yarattığımız sınırları asla aşamayız. Herhangi bir düşünceye benimsemek ve tek doğru olduğunu kabul etmek bulunduğunuz yerden bir adım öteye gidemeyeceksiniz demektir. Şartlı refleks geliştirmişseniz; tek bir doğru olduğunu düşünüp o doğrunuza kilitlenmişseniz eğer bir tek mihenk taşınız olur ve karşınıza çıkan her şeyi o taşa sürterek anlamaya çalışırsınız. Mihenk taşınız hapishanenize dönüşür. Tek sahip oldu çekiç olursa insanın her şeyi çivi olarak görür.

Oğuz Atay ve Tutunamayanlara dönecek olursak yaşadıklarımızı en iyi anlatan kişi ve kitaptır diyebiliriz. Ne yazık ki uzun süredir bu ülke her alandan yetiştirilmiş, şartlandırılmış mankurtlarla mücadele ediyor. Geri kalmışlığımızın en büyük nedeni bir tek doğru varmış gibi hareket etmektir. Ekonomi içinde gelişmeyi nasıl rekabet sağlıyorsa  insanın gelişmesini de özgür düşünme, düşündüğünü ifade etme ve tartışa bilmek sağlar. Bu tartışma düşünceni empoze etmek ve yenmek amacıyla değil de her iki tarafında feyz alması ve gelişmesi için olmalıdır.

Hani Sakallı Celal söylüyor ya ‘’ bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür ‘’ diye; gerçekten de öyle, bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür.