Bazı halk oyulanımız büyük kurtarıcının adı ile anılıyor. 6 Ekim 1924 te Karsa gittiğinde Karslılar Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa sözleriyle başlayan türkülü oyunu sundular. Bu oyun kısa zamanda benimsenip yurda yayıldı.

"Hoş gelişler ola. Mustafa Kemal Paşa

Askerin milletin bayrağınla çok yaşa"

1. ve II. Balkan Halk Oyunları Festivali Atatürk döneminde 1935-1936 yılları arasında İstanbul'da yapılmıştı. Atatürk bu festivallerde oyuncuların arasına karışarak onlarla horon tepmiş, bar oynamıştı. 1936 yılında yapılan II. Balkan Festivalinde Yugoslavya ve Bulgaristan'dan ekipler gelmişti. Yugoslav Halk Oyunları ekibi gösterisine "Yaşa Atatürk" şarkısıyla başlamıştı. Bu festivale katılan Artvin Çoruh ekibinin oyunlarını Atatürk beğenmiş barbaşı olarak Artvin Barını oynamıştı. Oyundan sonra mendilini ekibe armağan etmişti. Bu olay üzerine Artvinliler Barın adını Atabarı olarak değiştirmişler, sözlerine de "Atamızdan yadigâr bizde Atabarı var," sözlerini eklemişlerdi.

Bugün Karslıların "Mustafa Kemal Paşa" oyunu gibi Artvinlilerin de "Atabarı" yurdumuzun her tarafında sevilerek gururla oynanmakta.

Atatürk, Karagözün bir halk gösteri sanatı olduğunu kabul etmiş, yaşatılmasını istemişti. Karagöz oynatan aktör Hazım Körmükçü'ye; Perde arkasında her şey söylenir, yeter ki halka ışık tutsun diyerek bu konudaki görüşlerini açıklamıştı.

Karagöz Gazetesi de devletten yardım görmüştür. Atatürk, Türk el sanatlarına güzel sanatların bir dalı gözüyle bakmıştı. Halk sanatlarını, zanaatlarını küçük görmemiş, tersine yüceltmişti. 1922 yılında Konya'da bu konuda şunları söylemişti:

"Sanatın en basiti en şereflisidir. Kunduracı, terzi, marangoz, saraç, demirci, nalbant, hayat-ı içtima iyemizde, hayat-ı askeriyemizde hürmet ve haysiyet mevkiine layık sanatkarlardır."

1923 yılında Adana esnafıyla konuşurken de aynı konuda şu düşünceleri ileri sürmüştür:

"Bir milleti yaratmak için bir takım temeller lazımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak ve sakat bir kimse gibidir. Hatta kastettiği manayı bu söz de ifadeye kâfi değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur."

Atatürk döneminde bugünkü Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde Hars (Kültür) Müdürlüğü kurulmuştu. 1925 Yılında Seyfetin ve Sezai (Asal) Kardeşler Batı Anadolu'ya halk müziği derlemelerine gönderilmiş, derlenen türküler aynı yıl Yurdumuzun Nağmeleri adıyla yayımlanmıştı.

İstanbul Konservatuarı 1926-1929 yılları arasında Ana doluya 4 derleme gezisi düzenlenmiş, derlenen türkü ve oyun havaları 15 defter halinde yayımlandı. Konservatuar 1932 yılında 5. derleme gezisini de gerçekleştirmişti.

1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarının kurulmasından sonra halk müziği derlemelerine tekrar başlanmıştı. Atatürk döneminde 1937 ve 1938 yılında iki derleme gezisi yapılabilmişti.1957 yılına kadar sürdürülen bu derlemeler sonucunda 7000 civarında türkü derlenmiş, Atatürk'ün arzusu yerine gelmişti.

1932 yılında Atatürk'ün emriyle kurulan Halkevlerinde de halk müziği, halk oyunları çalışmalarına önem verilmiş, birçok genç bağlama çalmayı öğrenmiş, konserler verilmiş, halk şairleri bu çalışmalara katılmıştır.

Atatürk'ün 1932 yılında kurdurduğu Halkevlerinin Türk Folklorunun gelişmesindeki payı inkâr edilemez. Halkevleri önce kendi yörelerinde folklor çalışmaları, derlemeleri yapmışlar bunları yayınlamışlardı. Ne yazık ki bugün Atatürk dönemindeki halkevlerinin yaptığı işlevi yapacak bir kuruluş yok.  O zaman ki halkevlerimizin folklor yayınları bugün bizler için bir hazine niteliğinde bulunuyor.

Maddi kültür ürünlerimizin derlenip sergilenmesini istemiş 1930 yılında Ankara'da Etnografya Müzesini kurdurarak folklorun maddi kültür ürünlerini toplatıp bu müzede teşhirini sağlamıştı.1933 yılında Sümerbank ta halıcılık ve çinicilik sanatlarımızın yaşamasına hizmette bulunmaktaydı.