Bir yitiğimi bulmanın sevincini yaşadım. Deseler ki, çok sevdiğin biri için güzel bir dua et! Derim ki, “Allah yitiğini buldursun.”

Yıl 1960. Şarkışla Ortaokulu’nda öğrenciydim. Yeni bir matematik öğretmeni atanmıştı. Tatlı sert, gözü pek bir öğretmen.  Korkmadan yaklaşabiliyorduk. Göçmen mahallesinde bir eve yerleştiler.

Adı, İhsan Abukoğlu’ydu. Çok güzel şiir okuyordu. Ortaokul öğrencisiydik ama, okuduğu şiiri, ağzımız açık, büyülü duygularla dinlerdik:

“Bir rüzgâr saçlarımı okşar, / Döver gibi,” diye başlardı şiirin biri. Sınıf arkadaşlarımdan rahmetli Dr. Ömer Günbulut şiir defterine kopyalamıştı. Ben de ondan kopyalamıştım. Şiirin altında şairinin adı, Salih Sefa Yazar diye yazılıydı.

O zaman Şarkışla’da lise yoktu. Durumu iyi olanlar Kayseri’ye Sivas’a gidip liseye kaydoldu. Bencileyin yoksul aile çocukları, yatılı okul aramaya başladı. Kimiz askeri okullara, kimimiz yatılı meslek liselerine gitti.  Ben askeri liseye gitmiştim. Bir gün babam, askeriyede şiirle uğraşmanın, ateşin yanında barut veya benzinin yanında ateş olduğu düşüncesi ile şiir defterimi yaktı. Giderek belleğimdeki dizeler, erozyona uğradı. Üniversite yıllarında, antoloji ve kütüphanelerde Salih Sefa Yazar adını ve o şiiri bulamadım. Hele Cumhuriyetin 75. Yılı için Türk Şiiri Güldestesi” kitabını hazırlarken günlerce aradım. Henüz internet ve arama motorları yoktu. Hiçbir yerde Salih Sefa Yazar’ı bulamıyordum.

Nereden Bilirdim ki, Salih Sefa Yazar, İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde benim ders dinlediğim amfilerde benden 15-16 yıl önce bulunmuş. Emekli Müftü oğluymuş. Osmaniye’de Edebiyat Öğretmeni olarak çalışmış. Yazıları şiirleri Osmaniye’de Güneysu dergisinde çıkarmış.

Birkaç hafta önceydi. Edebiyatımızın, meçhul kahramanlarından Emin Okur, Facebook sayfasında “Kan Değil Ter” adlı şiir kitapçığının kapak fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafın üzerindeki şair imzasını görünce gözüm faltaşı gibi açıldı: “Salih Sefa Yazar” diye yazıyordu. Hemen Emin Bey’le yazışmaya başladım. Eksik olmasın kitabın fotokopisini çektirip bana gönderdi. Duygular sarmalında okumaya başladım. Aradığım Şiir 22-23. sayfadaydı. Hayal kuşum kanat açıp altmış yılı geçkin yıllara süzüldü. Henüz gönül tellerim tınlıyor, platonik duyguların önünde savruluyordum. Saçlarımızı rüzgârın dövercesine okşamasına vardım, yârin kekik, çam kokusunu ciğerlerime değil kalbime doldururdum. Ama gelecek kara haberin empati girdabına yârimi bırakamazdım.  Yaksın, yıksın, serseri, deli, mecnun, alçak diye, kamçı olup da beynime şırrak diye inmesine razıydım.

İhsan Abukoğlu yaşıyor mu bilmiyorum.  Adını 1969 MEB Tebliğler Dergisinde, en son 1973’li yılların TBMM Tutanak dergisinde görmüştüm. Ödül kazanan öğretmenler arasındaydı. Yaşıyorsa uzun ömür, vefat ettiyse rahmet diliyorum.

19 Ocak 2000'de vefat ettiğini öğrendiğim Salih Sefa Yazar’ın “Kara Haber” şiirini takdim ediyorum. Bilmem sizler için bir anlam taşır mı?

 “Bir rüzgâr saçlarımı okşar,

Döver gibi.

Kokusundan tanırım onu,

Sen kokan kokusundan.

Ardıç kokar, kekik kokar, çam kokar...

Sen yaylaların yaban gülü,


Sen pınarların maralı sen,

Bu çılgın, bu deli, bu avâre rüzgârdasın.

 

Yokluğun kara su gibi,

Gözüme indi yâr...

Kaya gölgeleri serin,

Pınarlar soğuk değil attık,

İçim kurudu içim, dudaklarım çatladı,

Sen gittin gideli bir hoş, bomboşum...

Dağlara düştüm yayan yapıldak dağlara…

Taşoluk’ta gölgeni,

Yalımkaya’da sesini aradım.

Seni evimde,

Yatağımda seni aradım.

 

Kara haber bağdaş kurdu beynime,

Olmaz dedim, olmaz dedim çılgınca

Vakitsiz ağaran saçlarımı yoldum,

Tırnakladım yüzümü;

Götüren şoföre,

"Hasta” diyen doktora kızdım.

Düşman kesildim, baştan ayağa bütün dünyaya.

Elimi ağzıma verdim:

Yââr, yâr! Gitme diye haykırdım.

Yanım yanım yankıdı Gavurdağları!..

Ne sende ses ne nefes…

 

Es belâlım es!..

Fırtına ol, bora ol, kasırga ol

Gel bana…

Ölüm gibi gel!

Kalım gibi gel!

Yak beni, yık beni…

Serseri, deli, alçak diye,

Kamçı ol beynime in şırrak diye…

Gel belâlım gel!”