Günümüz dünyasında terörün bir diplomasi aracı olduğunu ısrarla vurguluyoruz ve bunda da devam edeceğiz. Dünya üzerinde hiç bir terör örgütü yok ki, uluslararası konjonktür içinde bir ülkeyi veya bir kitleyi yönlendirme, baskı altına alma misyonu olmasın.

Bizde, terör denildiğinde ya 12 Eylül öncesi dönem hatırlanır, ya da 1984 Eruh baskınıyla tanıştığımız PKK konuşulur. Halbuki, biz terörle Osmanlı'nın son dönemlerinde tanıştık. Balkan coğrafyasında Bulgar, Rum ve Sırp çeteleri birer terör örgütü olarak ortaya çıktı. Ermeni çetelerinin İstanbul'da, Osmanlı Bankası'nın Beyoğlu'ndaki binasını bombalaması da bir terör olayıydı. İngiliz Konsolosluğu'yla birlikte havaya uçurulan HSBC binası, bizde ilk banka bombalama olayı değil yani. O dönemin terör örgütlerinden bir tek Ermeniler devlet çıkarmayı başaramadı. Rusların, 1. Dünya Savaşı döneminde Türkiye ile Orta Asya arasına tampon bir devlet koyma planı olmasaydı, bugün Ermenistan diye de bir devlet olmayacaktı.

* * *

Peki, 150 yıla ulaşan terör tecrübemize rağmen biz nasıl oluyor da bu diplomasiyi boşa çıkaramıyoruz? Milliyetçi söylemlerle ortaya çıkan Sırp, Bulgar ve Rum çeteleri birer devlet sahibi olmayı başarırken neleri eksik yaptığımızı iyi analiz edip de, benzer hadiseler karşısında 'dejavu' hissine kapılıyoruz?

En büyük yanılgıyı, terörü analiz ederken ve teröre karşı takınacağımız tavrı belirlerken yapıyoruz. Tavrımızı örgütün adı, savunduğu misyon ve milliyetine göre değerlendirme yanılgısına düşüyoruz. Terörle savaşmak için çoğu kez varımızı yoğumuzu ortaya koyduk, ama terör örgütlerini besleyen argümanları değiştirip ortadan kaldırmayı hiç ama hiç hesap etmedik. Etmeye başladığımız dönemlerde de, 5-10 yıl önce yapmamız gerekenleri gecikmiş olarak yaparak çare üretme yanılgısına düştük.

Tıpkı, PKK terörüne karşı 15-20 yıl önce atmamız gereken bazı demokratik ve insani adımları, son 5 yıllık dönemde gecikmeli atmaya çalışmamız gibi... Bu da, zamansız kullanılan her ilaç gibi zararlı yan etkileri getirdi koydu önümüze. Mikrobu öldüreceğine, besledi, büyüttü...

* * *

Suruç, Ankara ve Sultanahmet bombasını, PKK'nın yollara tuzakladığı bombalardan farklı değerlendirme yanılgısı hiç dikkatinizi çekiyor mu? PKK, PYD, DAEŞ, IŞİD, ISIS, MLKP, DHKPC vs. adı ne olursa olsun, terörün ortak bir dili var. Hedefi bazen Türkiye, bazen Fransa, Tunus, Almanya vs. olsa da, diplomasi masasında çizilen rotayı değiştirmek gibi bir misyonu var.

Sultanahmet bombasını konuşurken, önce "neden" sorusuna cevap aramamız şart. Bu soruya cevap bulmadan, muhalefetin hükümeti, hükümetin muhalefeti, toplumun kanaat önderi konumundaki kişilerin şunu-bunu suçlaması, terörün amacına ulaşmasını sağlayan en kronik hastalığımız.

* * *

Türkiye'nin, Suriye'de başlayan iç savaşta muhalif kanada her türlü desteği vermek için büyük riskler aldığını, fedakârlıklar yaptığını, açık kapı politikasıyla 3 milyona yaklaşan Suriyeli'yi bağrına bastığını eleştirebiliriz. O dönemde doğru gözüken ve Arap baharını destekleyen dünya devletlerinin de takdirle karşıladığı sürecin risklerinden biri de terör gruplarının oluşmasıydı. O risk de gerçekleşti. Suriye'de 5 yıla yakın süredir devam eden iç çatışmaları bugüne kadar seyreden ülkelerin, IŞİD terörü ortaya çıkınca bölgeye üşüşmesi çok gecikmiş bir hamle değil mi? Eğer o dönemde Türkiye yalnız bırakılmasa, uluslararası dinamikler gücünü ortak akıl yönünde birleştirse, bir dönem Türkiye'nin desteklediği muhalif gruplar içerisinden IŞİD terör örgütüne kaymalar olur muydu? Yoksa amaç, Türkiye'yi terör destekçisi göstermek miydi? PKK'yı açıkça destekleyen ülkelerin, Türkiye'ye karşı elini güçlendirme stratejisi miydi?

* * *

Almanya Başbakanı Angela Merkel, partisinin Rheinland Pfalz eyaletinin başkenti Mainz'da düzenlediği yeni yıl resepsiyonunda "Türkiye 2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul etti. Peki, 500 milyondan fazla nüfusu olan Avrupa Birliği ne yaptı?" diye sormuştu 5 gün önce. Yine aynı günün Alman gazetelerinde, Türkiye'nin büyük şehirlerinde bombaların patlayabileceğini yazmıştı. Almanya birkaç gün önce de IŞİD'le savaş için Türkiye'ye bombardıman uçaklarını göndermiş, İncirlik'e konuşlandırmıştı.

Sultanahmet'teki bomba, çaresizlikten "potansiyel suçlu" havuzuna dönüşen Suriyeli mültecilere çalışma izni verme kararını alışından bir gün sonra patladı.

Türkiye'nin tezleri uluslararası arenada ne zaman öne çıkmaya başlasa, ya IŞİD bir yerlerde bomba patlatıyor ya da PKK kaos planını devreye sokuyor. Ve Türkiye "sınır ve ülke güvenliği" konusunda sorgulanır, hatta suçlanır hale geliyor.

Terör, artık bir savaş biçimi ve diplomasi masasında önümüze konulamayan şartları sağlamaya çalışıyor.

Bu savaşı kazanmak hiç kolay değil, ama çok da zor değil. Cerablus'tan Türkiye'ye girip Sultanahmet'te kendisini patlatan IŞİD'li canlı bombanın, Kobani'den Türkiye topraklarına geçerek Cizre'de bombalı hendek kazanlardan farklı olmadığını kabul ederek bu yolda en büyük adımı atabiliriz.