Sosyal medyada, gazete ve televizyonlarda günlerdir Ahmet Kural ile Sıla olayı gündemin ilk sırasında yer alıyor.
Uluslararası büyük bir sır ele geçirilmiş gibi Sıla'nın şikâyet dilekçesi ve Ahmet Kural'ın ifadesini yayınlamak için yarış yapılıyor.
Dünyanın ve Türkiye'nin en önemli olaylarından daha çok gündemi meşgul etti dersek abartmamış oluruz.
Bu kadar büyütmeye, bu kadar abartmaya, günlerce gündemde tutmaya değer mi?
"Kadına şiddete karşıyız, onun için gündemde tutuluyor" diyorsanız, şiddet gören bir tek Sıla mı var Türkiye'de?
Neredeyse her gün bir kadın şiddet yüzünden can veriyor?
Her gün onlarca kadın veya çocuk şiddete maruz kalıyor...
Hiçbiri haber olmuyor, Sıla olunca günlerce konuşuluyor...
Kadına ve çocuklara şiddete ortak tepki gösterilmesi gerçekten takdire şayandır...
Ancak tüm kadınlar aynı değerdedir... 
Kadına şiddete karşı çıkıyorsak ki, kesinlikle çıkmalıyız, sadece Sıla için değil, şiddet gören her kadın için şiddeti lanetlemeliyiz...
Sadece Sıla şiddet görünce değil, herhangi bir kadın şiddet gördüğünde de aynı tepkiyi verebilmeliyiz...
Sadece kadınlar değil, çocuklar ve hatta şiddet gören herkes için aynı tepkiyi göstermeliyiz...
Ünlü biri şiddet görünce günlerce konuşuyoruz...
Sıradan biri şiddete uğrayınca haber bile olamıyor...
Ölçümüz yok... Ya çok fazla abartıyoruz ya da görmezden geliyoruz...
Bu durum maalesef sadece gazete ve televizyonlar için geçerli değil...
Hepimiz aynı tavrı sergiliyoruz...
Komşumuz şiddet görüyor, umursamıyoruz ama Sıla için günlerce konuşuyoruz...
Belki de bu sebeple şiddete uğrayan insan sayısı her geçen gün artıyor...
Sıla olayına gösterdiğimiz tepkiyi, sıradan bir kadına şiddet uygulandığında da gösterirsek...
Şiddeti önlemek için ilk adımı atmış oluruz...
Yoksa aylarca Sıla olayını konuşup dururuz.
 
*****
On yumurta kaç öğretmen eder?

Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım. Babamın okul arkadaşı Kerim amca... O da babam gibi öğretmen. İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. Telefonda hemen sınav başlıyordu...
- Zafer, İstiklâl Marşımızı kim bestelemiştir?
- Zafer, Konya'nın plakası kaç?
Hepsini cevaplıyorum.
Yine bir gün soru silsilesinin ardından, o zaman bana çok garip gelen bir soru geldi:
- Zafer, on yumurta kaç öğretmen eder?
Şaşırıyorum.
Kerim Amca telefonda uzun uzun gülüyor. "Bak, cevabını bilmediğin bir soru buldum. Babana sor. O sana cevabını verir" dedi.
Kerim Amca ile telefon görüşmesi bitince babama soruyorum:
- Baba, Kerim Amcam sordu. On yumurta kaç öğretmen eder?
Babam da gülmeye başlıyor. 
Ardından, gülerek başlayan, ama bittiğinde ikimizi de ağlatan aşağıdaki hikâyeyi anlatıyor:
Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü var; Boşnakköy ve Armutlu. 
Her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur. 
1950 yılının güneşli bir Temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi Ali ve Kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan Köy Enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine doğru yola çıkarlar. Tabii yürüyerek.
Ali'nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde on tane yumurta var. Evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lâzım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu on yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak Ali'ye vermiş.
Kerim'in ailesi daha da fakir olduğundan, Kerim'de o da yok.
Yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve on yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar.
Kalemi de, silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.
İkisi de başarmıştır.
Ancak bilmedikleri bir şey var. 
Sınav iki gün sürüyor.
Bu iki köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünüyorlardı. Hükümet konağının önünde, geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, neredeyse ağlamaklı, bir aşağı, bir yukarı yürümekte...
Cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. Durumu öğrenince onları doyurur. Akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.
İkinci gün de sınav başarılıdır.
Birkaç ay sonra Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik hayatı...
İşte 10 yumurtanın 2 öğretmen ettiğini bu hikâyeden öğrenmiştim...
Babam, öykünün sonunu şöyle bağladı:
Bak oğlum, köyden on yumurtayla çıkan iki çocuğun öğretmen, subay, mühendis, milletvekili, hatta cumhurbaşkanı olabildiği yönetime Cumhuriyet denir. 

***
TEBESSÜM
Kaldırmayın

Doktor Temel'e hastası soruyor:

- Ne zaman kolumu havaya kaldırsam çok büyük ağrılar başlıyor. Ne yapmam lazım?

- Kolunuzu havaya kaldırmayın.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır.
Goethe