Sporun güzel bir tarafı, başarı da başarısızlık da ayan beyan ortaya çıkıyor.

Siyasette başarısızlığı görmezden gelebilirsiniz, eğitimde başarısızlığı yok sayabilirsiniz, ekonomide başarısızlığı gizleyebilirsiniz, ama sporda yapamazsınız...

Sporda başarısız oldunuz mu bahane bulma şansınız yok... Bir gün hakemi suçlarsınız, ikinci gün saha şartları dersiniz ama üçüncü güne sözünüz kalmaz... Siz isteseniz de başarısızlığı örtemezsiniz.

Sporun aksine ekonomide, siyasette, eğitimde, sağlıkta, dış politikada herkesin kabul edeceği bir başarı ölçüsü yok...

Birine göre çok başarılı görünen durum, diğerine göre felakettir...

Bu sebeple ülke olarak neredeyse hiçbir konuda ortak bir noktaya varamıyoruz... 

Eğitimde, sağlıkta, ekonomide ortak bir noktaya varamadığımız için istikrarı da yakalayamıyoruz...

Sonuçları objektif değerlendiremediğimiz, olumlu veya olumsuz sonuçlarını net olarak ortaya koyamadığımız için sürekli değişik uygulamalara gidiyoruz.

Bu sebeple her şey günü birlik politikalarla değişiyor...

Eğitim politikası akşamdan sabaha değişiyor. Ders kitapları her yıl farklı çıkıyor...

Ders kitaplarından da öte her yıl müfredat değişiyor...

Geçen yıl öğretilen konular, bu yıl hiç yok... Belki de bu yıl okutulan konular önümüzdeki yıl kitaplarda yer almayacak...

Ekonomide de öyle... Akşam bir vergi konuluyor, sabah değiştiriliyor... 

Sağlıkta da, dış politikada da durum çok farklı değil.

Bu kadar kararsızlık olunca, haliyle kanunlar da çok değişiyor ve adalet mekanizması sağlıklı çalışmıyor.

Bu sebepledir ki, bir türlü istikrar sağlanamıyor...

Ülkenin temel politikalarının günü birlik siyasi kararlarla belirlenmemesi gerekir.

Eğitim, sağlık, ekonomi, hatta dış politika gibi temel konularda araştırmalar ve çalışmalar neticesinde oluşturulacak uzun vadeli planlar uygulanmalı...

Kişilere bağlı sistem olmamalı... Kişiler gidince programlar değişmemeli...

Programlar kişilere bağlı olursa, istikrar sağlanamaz... İstikrar olmazsa başarı da gelmez...

***
Kararsızlık öldürdü

Profesör elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Salona dönerek; "Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın" dedi ve salondan çıkıp gitti.

Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler.

İki gün sonunda profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Kutunun içindeki fare ölmüştü. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu.

- Havasızlıktan...

- Açlıktan...

- Susuzluktan...

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör, kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette idi.

Profesör devam etti:

- Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki, fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık, ne susuzluk, ne de açlık öldürdü. Fareyi asıl kararsızlık öldürdü. Fare kutunun her yerini parçalayıp çıkmaya çalıştı, başarılı olamadı. Sadece bir köşesini parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı çıkıp kurtulacaktı.

Hayatta zaman zaman kararsızlığa düşeriz. "O mu, bu mu?" derken bizim için en kıymetli varlık olan zamanı tüketmiş oluruz. Hedeflerimizi çok iyi belirlemeliyiz. Hayat kararsızlık içerisinde yüzecek kadar uzun değil. Kararlı olmalıyız. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir...

 ***

TEBESSÜM

Sevinsinler

Temel'in karnesindeki zayıfları gören annesi sinirli sinirli Temel'e bağırır: 

- Bu nedir? Geçen yıl sınıf birincisiydin. Bu yıl sonuncu olmuşsun.

Temel gayet sakin cevaplar:

- Anneciğim, geçen yıl sen çok sevinmiştin. Bırak bu yıl da başka analar sevinsin...

****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.
Konfüçyüs