Bir susamışlık, bir çağrı, bir özlem. Hayatın kendisi bir çağrı; bir özlem; tutkulu bir amaç. Fakat amaçlar cennete olduğu gibi cehenneme de yönlenebilir; bu çağrı aydınlık kadar karanlığa dair de olabilir; bu özlem gerçekliğe olduğu kadar göstermelik olana da duyulabilir. Bilerek ya da bilmeyerek karanlığı çağırdığımızda sorun yaşamaya devam ederiz. Göstermelik olanı seçtiğimizde, örselenmemiz sürer. Seçimlerimizi hatalı yaparsak, huzuru yaşamak imkânsızlaşır. Huzur, gerçek olana duyulan hasretten doğan bir gölge gibi gelir. Huzur, gerçeklik özleminden doğar.

Tohum çiçeklenmeyi diler. Çiçeklendiğinde neşeyle dolar; çiçek açamadığında ise acıyı ve ıstırabı deneyimler. Nehir, okyanus olmayı arzular. Eğer denize ulaşabilir ve sonsuzlukla birleşebilirse dinginleşir. Eğer ulaşamazsa, eğer kıvrım kıvrım çöle doğru uzanıyorsa; çalkantılı, bulanık olur ve sancır. Bir bilge şöyle diyor: “Tanrım, yolumu karanlıktan ışığa, bilinçsizlikten bilince, hakikatsizlikten hakikate çıkar.” Tüm insanlığın umudu ve çağrısı esasen bu. Hayat yolculuğunda daha huzurlu ilerlediğimizi seziyorsak bu, hayatın o gizli özüne doğru devindiğimizi anlatır. Eğer giderek altüst oluyorsak demek ki yanlış yolda, tam zıt yönde ilerliyoruzdur.

Karmaşa ve dinginlik, kendilerinde sonuç değildir. Onlar sadece işaret ve göstergedir. Dingin bir zihin hareket yönümüzün hayata doğru olduğuna işaret eder. Tasalı bir zihin ise gittiğimiz yolun gidilecek yol olmadığını, bu yönün asıl istikametimize yönelmediğini gösterir; burada koyulduğumuz yol, gitmek için doğduğumuz yol değildir. Karmaşa ve dinginlik hayatımızın doğru yönde mi, yanlış yönde mi ilerlediğini gösteren işaretlerdir.

Huzur bir hedef değildir. Huzuru hayat hedefi yapanlar ona asla erişemezler. Keza karmaşa da doğrudan bertaraf edilemez. Ajitasyonu durdurmaya çalışan insan daha fazla ajite olur. Karmaşa yaşanması, hayatın gitmesi istenen yönde gitmediğinin göstergesi; huzur ise hayatın nihai amacı olan mabede giden bir yolda olduğumuzun bildirisidir.

Alıntıdır.