GazAlarını anlatan Düstûrnâme'ye göre 1309'da Birgi'de doğdu. Aydın-İzmir yöresine hakim olan AydınoğullarıBeyliği'nin kurucusu Mehmet Bey'in oğludur. Gazi Umur Bey, Umur Paşa diye de anılır. Eski kayıtlarda unvanı "Gazî-i Rabbânî, Bahâeddin Umur Paşa" olarak verilir. Henüz genç yaşta iken babası onu ele geçirdiği İzmir'in (Yukarı Kale) idaresiyle görevlendirdi. Bu sırada diğer kardeşleri Hızır Bey Ayasuluk'ta, İbrâhim Bahadır Bodemya'da, Süleyman Şah Tire'de, küçük kardeşi Îsâ beylik merkezi Birgi'de bulunuyordu. Umur Bey 1327'de on sekiz yaşında iken adını duyurmaya başladı. 

Düstûrnâme'ye göre İzmir yöresine tayin edildiğinde yanında lalası Ahad Subaşı, veziri makamında Peşrev Bey ve oğlu Yusuf Bey, Emir Dündar Bey, Hacı Selman ve İlyas Bey bulunuyordu. İlk iş olarak yanındaki 1000 kişilik kuvvetle İzmir'in Latinler'in elinde kalan kıyı/liman kesimini kuşatma altına aldı. İki buçuk yıl süren kuşatmanın ardından kalenin Cenovalı idarecisi Martino Zaccaria burayı teslim edip 1329 yılı başında Sakız'a gitti. Bu durumda Umur Bey'in 1325-1326'da henüz on beş-on altı yaşlarında iken İzmir yöresinin idaresini üstlendiği anlaşılmaktadır. 

İkinci önemli seferini kardeşi İbrahim Bey ile birlikte 1329'un yaz aylarında Bozcaada üzerine yaptı. Bu sırada küçük bir filo oluşturmuştu ve kendisi için yaptırdığı büyük kadırganın adını "Gazi" koymuştu. Bu kadırgadan ve inşa ettirdiği yedi küçük gemiden oluşan filosu Bozcaada önlerinde beş kalyonla iki gün boyunca çatıştı. Bunlardan birini tahrip etti, diğerleri çıkan rüzgarla kurtulup İstanbul'a yelken açtı. Ardından gerçekleştirdiği seferde hedefini Sakız Adası teşkil etti. Bu vesileyle yedisi kadırga olmak üzere yirmi sekiz gemilik bir filo kurdu. Ayasuluk'taki ağabeyi Hızır Bey de yirmi iki gemi verdi. Umur Bey elli gemiyle Sakız Adası'na saldırdı. Ahad Subaşı'yı 3000 askerle karaya çıkardı. Bizans Valisi Presto'nun savunduğu kaleyi ele geçirememekle birlikte pek çok esir ve ganimetle İzmir'e döndü. Düstûrnâme'de bu çıkartma sırasında yapılan savaşa Umur Bey'in, yanında kardeşi İbrahim Bey olduğu halde bizzat katılıp yaya olarak çarpıştığı ve Presto'yu kaleye kapanmaya mecbur ettiği, bütün Sakız Adası'nı yağmaladığı belirtilir. 

Sakız'a yapılan bu sefer onun şöhretinin yayılmasını sağladı. Hatta ağabeyi Hızır Bey tebrik için İzmir'e gelerek onu desteklediğini herkese gösterdi. Muhtemelen bundan cesaret alan Umur Bey daha bağımsız şekilde hareket etmeye başladı. Komşu beylik olan Saruhanoğulları ile birlikte 1331'de Gelibolu seferine çıktı. Başarılı bir harekattan sonra İzmir'e döndüğünde babası tarafından Birgi'ye çağrıldı. Burada onunla görüşüp kendisinden izinsiz niçin bu sefere çıktığını izah etmek mecburiyetinde kaldı; bağlılığını tekrarlayıp İzmir'e döndü. Onun ertesi yıl Eğriboz'a ve ardından Semadirek Adası'na yöneldiğine dair bilgiler vardır.

Umur Bey babasının yanından döndükten sonra hızla yeni kadırgalar inşasını başlattı, büyük yelkenli gemilerle baş edebilecek nitelikte kadırgalar yaptırdı. 100 gemiyi AhadSubaşı'nın emrine verdi; 150 gemi kendi idaresinde olmak üzere Ege Denizi'ne açıldı. Hedefi Yunan anakarası idi.1333'te İpsara, İşkiros (Skyros), İşkopelos adalarını aldı; Tuzla ve Mondoniça (Bodonitsa) iline çıktı, kaleyi kuşattı. Anlaşma karşılığı muhasarayı kaldırdı ve tekrar denize açıldı, bazı adaları yağmaladı. Eğriboz'a çıktı ve buranın idarecisi Messire Piyer'in (Pierre Zeno) kuvvetleriyle savaştı. Ardından haraç alarak onunla anlaştı, hatta onun kılavuzluğunda Monemvasia'ya (Monevesya / Menekşe / Benefşe) ilerledi. Burayı da aldı ve her iki şehri haraç verir hale getirip İzmir'e döndü.

Bu başarılı sefer üzerine babası Mehmet Bey bizzat İzmir'e oğlunu tebrike geldi; kardeşleri Hızır, İsa ve İbrahim de onunla birlikteydi. Umur Bey babasını ve kardeşlerini zengin hediyelerle karşıladı, bir bakıma gücünü onlara göstermiş oldu. Ardından yeni bir seferin hazırlıklarına başladı. Bu defaki hedefi Mora yarımadası idi. 170 gemiyle denize açılan Umur Bey, Mora'ya akıncıları sevk ettiği gibi Kuluri Adası'na asker çıkardı ve burayı yağmaladı. İzmir'e dönüşünde yine babası tarafından karşılandı ve Birgi'ye gitti. Bu sırada Bizans, Rodos ve Kıbrıs'tan gelen otuz geminin İzmir'e bir keşif harekâtı yaptığını öğrendi. Fakat kendisi yetişmeden gemiler şiddetli direniş karşısında geri çekilmişti. 

Umur Bey'in İzmir'e dönüşünün hemen arkasından daha sonra babasından aldığı davet üzerine yeniden Birgi'ye gittiği, onunla buluşup birlikte ava çıktığı, av sırasında MehmetBey'in suya düşüp hastalandığı ve Birgi'ye getirildiği, az sonra da vefat ettiği belirtilir. Yedi gün Birgi'de kalan Umur Bey'in, hem amcalarının (Hamza, Osman ve Hasan) hem de ağabeyi Hızır'ın muvafakatiyle babasının yerine beyliği kabul ettiği ifade edilir. Burada dikkat çekici bir şekilde Umur Bey'in tahtı ağabeyi Hızır'a teklif ettiği ve onun tahtın Umur Bey'in hakkı olduğunu söylediği rivayeti üzerinde durulur. 

1333 yazında İzmir'de Umur Bey'i gören ünlü seyyah İbn Battuta onun zenginliğinden, cömertliğinden ve gaza şöhretinden övgüyle söz eder. Eflâkî de daha 1329'da Sakız baskını sebebiyle Umur Bey'in kahramanlığından, Mevlevîliğe olan temayülünden bahseder.

Umur Bey'in faaliyetleri Latinler için büyük problem olmuş, İzmir'in kurtarılması amacıyla yeni bir teşebbüse girişilmişti. Özellikle Papa VI. Clement'in oluşturduğu hıristiyan birliği Kıbrıs, Venedik, Cenova ve Rodos gemilerinden müteşekkil bir filoyla Ekim 1344 İzmir'e ani bir baskın düzenledi. Bu kuvvetlerin başında İstanbul'un Latin patriği unvanını taşıyan metropolit Henri d'Asti bulunuyordu. Umur Bey ani baskın karşısında kuvvet toplamakta sıkıntı çekti, aşağı liman kısmındaki kaleden çekildi; böylece İzmir'in kıyı kalesi Latinler'in eline geçti (28 Ekim 1344). Bu durum Umur Bey'in gazâ şöhretine önemli bir darbe vurdu. Kaleyi geri alma çabaları bir sonuç vermedi. Buna karşılık kalede sıkışmış olan Latinler kışı geçirmek üzere Eğriboz'a giden Patrik Henri'den yardım talebinde bulundu. O da hemen İzmir'e döndü, zorlukla kaleye girebildi ve ardından yapılan bir huruç harekâtı Umur Bey tarafından başarısızlığa uğratıldı.Bu savaşta başta patrik olmak üzere Latinler'in önemli kumandanları hayatlarını kaybetti. 

Düsturname'de Umur Bey'in Aşağı İzmir'deki Latinler'isürekli baskı altında tuttuğu, ardından Birgi'ye gidip babasının türbesini ziyaret ettiği, oradan ağabeyi Hızır'ı görmek için Ayasuluk'a geçtiği, buraya gelen diğer kardeşleriyle de görüştüğü, hemen sonra İzmir'de Latinler'le savaşırken öldüğü belirtilerek son iki yıl kısaca anlatılır. Aslında Şubat 1348'de papa anlaşmayı kabul etmeyince mücadele yeniden başlamış, Umur Bey, Aşağı İzmir üzerindeki baskısını iyice arttırmıştı. Şiddetli hücumlar sırasında bizzat askerin önüne geçerek kaleye tırmanmak isterken bir ok isabetiyle Mart 1348hayatını kaybetti. Onun ölümü üzerine muhasara kaldırıldı ve naaşı Birgi'ye götürülerek babasının türbesine defnedildi.

Umur Bey'in yirmi bir yıl gazada bulunduğu, bu süre içinde yirmi altı sefer yaptığı, vefatında otuz dokuz yaşında olduğu belirtilir. Onun gaza şöhreti Osmanlı kaynaklarında da yankı bulmuştur. Denizcilik geleneğinde adı özellikle öne çıkmış, XV ve XVI. yüzyıllara ait bazı kaynaklar onu Osmanlı denizcilerinin atası saymıştır. Tursun Bey'in Kefe'ye hareket eden donanmadan söz ederken Umur Bey'e atıf yapması dikkat çekicidir (Târîh-i Ebü'l-Feth, s. 169). Gazilerin "Gazi Umur Bey canı için" yemin ettikleri, yeniçerilerin önceleri, "Umur Bey kısbetidir" diye onun giydiği tarzda başlık takındıkları rivayet edilir. Yanındaki azeb ve askerlerin kendilerini, "Biz Umurca oğlanıyız" şeklinde tanıttıkları belirtilir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın ağabeyi ünlü denizci Oruç Bey deniz gazilerini "Umur Bey müridleri" diye anar.Onu yakından tanıyan Bizans İmparatoru Kantakuzenoshatıratında son derece akıllı ve mantıklı düşünen biri olduğuna temas eder. Denizli'de halka ağır gelen vergilerinkaldırıldığına dair kitâbede Mehmed Bey oğlu Umur Bey şeklinde adı geçen şahsın da o olduğu ileri sürülür ve buna dayanarak nüfuzunun daha 1327'de Denizli, Isparta, Burdur ve Antalya gibi yörelere kadar ulaştığı ifade edilir. Osmanlı dönemine ait tahrir kayıtlarında Umur Bey'in arazi tahriri yaptırdığı, mülk sahiplerine nişanlar verdiği, kendisinin Birgi, Keles, Tire ve Alaşehir'de cami, mescid ve medrese gibi hayır eserlerinin bulunduğu hakkında atıflar vardır.