Bir zamanların ekol olmuş dergilerinden Hisar'ın kurucusu ve Anayasa Mahkemesi'nin emekli üyelerinden Mehmet Çınarlı'yı on üç yıl önce kaybetmiştik. Zaman bir su gibi akıp gidiyor. Onun şiirlerini hatırlıyorum: 

Bir sınır geçmedeyim şimdi, dönüp gelmesi yok. 
Bir izin başlıyor artık, sonu yok, ertesi yok. 

 Hepsi bitmiş; ne görev var, ne makam sahibiyim. 
Ömrümün geçtiği yerlerde misafir gibiyim. 

Bir yığın dosya, karar... taş gibi üç beş kelime
Belki birkaç sene şahitlik eder geçtiğime. 

Sonra hep değişir; kimse bilip söylemez.
Bu tören böylece tekrar edilirken kaç kez

Duracak bende, resimlerdeki haliyle, zaman, 
Kalacak aynı, bugünler, bu şahıslar, bu mekân. 

 Görevim bitse de dostlar o yemin aynı yemin 
Kalacak zevki sadakatle tamam eylemenin.

 Mehmet Çınarlı, 29 Haziran 1990 günü Anayasa Mahkemesi'nden emekliye ayrılırken yapılan ayrılış töreninde bu şiiri okumuştu. 

19 Ağustos 1999 günü ömür sınırına ulaşmış ve öteye geçmişti. Ertesi gün vefatı ile ilgili en anlamlı haberi Türkiye gazetesi vermişti. Kültür ve Sanat Sayfasının sol üst başında Ziya Taşkant'in enkaz altında olduğu, sağ alt köşesinde "Hisar'ın Çınar'ı Yıkıldı" haberi duyuruluyordu. Haberin içinde Çınarlı'nın biyografisi vardı. 1925 yılında Ermenek'te doğduğu, 1948 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduğu, Maliye Bakanlığında görev aldığı, 1964'de Maliye Tetkik Kurulu üyeliğine, 1967'de Sayıştay üyeliğine, 1981'de Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildiği belirtiliyordu. Sanatçı kişiliğinden ve "Güneş Rengi Kadehler", "Gerçek Hayali Aştı", "Bir Yeni Dünya Kurmuşum", "Zaman Perdesi", "Mısralarda Gezinti", "Güzelliklere Doymam" adlı şiir, "Halkımız ve Sanatımız", "Söylemek Yaraşır", "Sanatçı Dostlarım", "Hatıraların Işığında", "Aynı Yolda" adlı deneme ve anı kitaplarından söz ediliyordu. Haberin altında şu şiir vardı:

Gerçek hayâli aştı, ufuklar uzak değil. 
En olmaz isteklere uzanmak yasak değil. 

Uçuyor rüzgâr gibi altımdaki küheylan 
Ne kadar dizginlesem yavaşlayacak değil 

 Artık yaratan sensin havamı, iklimimi 
Buzların soğuğu yok, alevler sıcak değil. 

 Gül yaprağına döndü tekmesi düşmanların 
Sunulan zehir değil, saplanan bıçak değil. 

 Öyle bir boşandık ki çöle benzer ömrüme 
Bir Nuh tufanı oldu, sel değil, sağnak değil.

Aynı gün bir başka acı haberi Türk Edebiyatı Dergisi Yazıişleri Müdürü Gazi Altun Bey veriyordu. Bilgisi, görgüsü, kültürü ile Osmanlı ve İstanbullu olmanın bütün niteliklerini taşıyan Münevver Ayaşlı hanımefendi Hakk'a yürümüştü. 
Mehmet Çınarlı'nın aramızdan ayrılışına ilişkin yazdığım haberi hemen hemen bütün güzetelere servisi yapmama rağmen, yeteri kadar yer almadı. Tabi aynı günlerde Büyük Deprem felaketini de yaşıyorduk. 20 Ağustos Tarihli Türkiye gazetesinde biraz önce sözünü ettiğim yazı çıkmıştı. Aynı gün Bizim Gazete'de benim verdiğim "Mehmet Çınarlı Öldü" başlıklı yazı yayınlandı. 24 Ağustos'ta Türkiye'de Özcan Ünlü'nün "Kaderler Haftası", 25 Ağustosta Ayhan Katırcıkara'nın "Zelzele Günlerinde Hisar'ın Çınarı da Göçtü", aynı tarihte Sevinç Çokum'un "O da gitti", 25 Ağustos  tarihli Zaman Gazetesi'nde Beşir Ayvazoğlu'nun "Mehmet Çınarlı", 29 Ağustos'ta Sabahat Emir'in "Mehmet Çınarlı" 31 Ağustos'ta Bizim Gazete'de Osman Akkuşak'ın "Hisar Artık Çınarsız", 11 Eylül tarihli Akit Gazetesinde  Hüseyin Akın'ın "Depremin Devirdiği Çınar", 14 Eylül tarihli Türkiye gazetesinde Ahmet Kabaklı'nın "Çınarlı'ya Rahmet", 16 Eylül tarihli Türkiye gazetesinde Mehmet Nuri Yardım'ın "Çınarlı'dan Hatıralar", 29 Eylül'de Zaman gazetesinde Beşir Ayvazoğlu'nun "Çınarlı'nın Hatıraları" başlıklı yazıları çıkmıştı.