Sonuna geldiğimiz Nisan ayının 8’inde, yazdığım yazıda, nevruziyelerden yola çıkmış, nisan yağmurlarının sevda bahçelerimize yağışından, gönül telimizdeki tıpırtılarından söz etmiştim. 

Evrenin dört temel öğesinden olan su nisan yağmuru hâlinde toprağa rahmet diye iner de, insan ona yakalanmayı aptallık sayar mı?  Varsın yağsın. Altında abdal misali ıslanmaya razıyım.

Nisan yağar sap olur, Mayıs yağar göç olur.

Nisan yağmuru; altın araba , gümüş tekerlek.

 Erzurumlular,  “Arsızın yüzüne it işemiş, ‘Nisan yağmuru yağir’ demiş” derler. Nisan yağmurları, sık sık ama kısa kısa yağarlar. Toprak suya kanar. Çifçimizin yüzünü güldürür. Bereket sunar.  “Martta yağsın, yağmasın / Nisanda yağsın dinmesin / Mayıs öğünsün / Mayısta yağsın yıl öğünsün” diyen köylülerimiz boşuna söylememişler.

Onun için nisan yağmurları hep dört gözle beklenilmiş. Gelmezse eller gökyüzüne açılıp dualar edilmiş. Çocuklarımıza bile “Yağmur” adı verilirken, nisan yağmurlarının, arılığını, temizliğini, doğallığın simgesi olduğunu gözlerimizin önüne getirmişiz. Yeşilliğin, yeniden uyanışın, çiçeğin, böceğin hasılı toprak ananın beklediği vuslat olmuş nisan yağmurları...  O mis gibi saçılmış,  onunla toprak da  buram buram kokmuş. Hayat dolmuş. Bizlere, annemize topladığımız burcu burcu sevgi çiçeklerini yetiştirmiş.

Anımsayanlar olacaktır. Geçtiğimiz günlerde Oktay Rıfat’ın Oktay Rıfat, “Türkan” için yazdığı şiirlerden aktarımlar yapmıştım. Birinin son iki dörtlüğü şöyleydi:

“…..

 Ve kalbin sevda diye yandığı zaman

Ayın on dördüne karşı pencerede

Saçların çıplak omuzların gecede

Mısralarım dökülsün dudaklarından

 

Sen faydalı nisan yağmuru gibisin

Bereket ve huzur getirirsin şiire

Ebediyet çığrını açtın kadere

Bu baharın ve gönlün sahibisin

 Nisan yağmurları bazen bardaktan boşalırcasına şaka yaparsa da, çoğunlukla günün ya da  “Gecenin bir yerinde ılık ılık. / Cisil cisil yağmur olup baharında, / Filiz filiz sevgilerin üzerine.” yağar. Esin kaynağı olur  yüreklerimize. Şiirler yazdırır, türküler yaktırır, şarkılar besteletir. “cama vuran her damlada” eski sevgiliyi anarken o güzelim şarkıyı mırıldanmadan edemezsiniz.

Yıllar önce bir manzumemizde biz de demişiz:

 “Belli, gerçek değil, bu onca düşmüş,

Derinden sevişmiş, yorgunca düşmüş.

Camlara asûde narince düşmüş;

Dingin mışıl mışıl yağıyor yağmur.

 

Leylâ olmuş Mecnunlara merhemmiş

Cana canmış, kana kanmış, Zemzemmiş,

Çatlamış topraklar özlemle emmiş:

Zengin, çisil çisil yağıyor yağmur

 

Vücut verdi ırmağına çayına

Muştular sunardı vuslat bağına

Şavkır dileklerle gökkuşağına;

Rengin, ışıl ışıl yağıyor yağmur

 

Bu bir rahmet, bereketler saçmakta,

Filiz filiz, damla damla içmekte,

Börtü böcek, elvan çiçek açmakta;

Ongun, kımıl kımıl yağıyor yağmur.

 

Gün olur bulutlar yıldırım yükler

Sağanak sağanak boşalır gökler

Boz bulanık seller söker, sürükler;

Engin,  şarıl şarıl yağıyor yağmur.”

Yazarlarımız, şairlerimiz nisan yağmurlarını o kadar güzel anlatmışlar, o kadar güzel benzetmeler yapmışlar ki. Kimisi “Doğruluk, Erdem, Tanrı sevgisidir Nisan yağmuru gibi serpilirdi gönüllere.” derken, Cemil Meriç Lamia Hanım’a mektubunda şöyle deyivermiş:

“ Karanlıklardayım. Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız… Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru. Hind’in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor… Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf… Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı.”

Bir Kanada atasözünde “Nisan yağmuru Mayıs çiçeği getirir” deniliyor. Sahi  yarın 1 Mayıs değil mi?