Turgut Uyar’ın dediği gibi korkulacak hiçbir şey yoktu; her şey naylondandı. Değişimi anlatmak için belki de en güzel örneklerden biri harman tuğla. Şimdilerde taklitleri moda oldu; harman tuğladan örülmüş duvar görünümü yaratmak için incecik kaplamalar çıktı. Bitpazarlarında sağdan soldan toplanmış tuğlalar süs eşyası gibi satılıyor. Yıkılan eski evlerin tuğlaları temizlenip ‘’dekor’’ yapmak isteyen iç mimarlara veriliyor. Adı bile unutuldu; çoğu kişi ateş tuğlası diyor. Aslında dolu tuğladan içi boşaltılmış tuğlaya geçiş ve yıllar sonra dolu tuğlaların yani harman tuğlaların yeniden moda olması insanın hayatıyla paralel seyrediyor. Yok ettiğimizi özlüyoruz.

Pişmiş topraktır tuğla. Öncesinde içi dolu toprak bir blok halindedir kullandıklarımız ve taşıyıcı özelliği yüksektir; binanın ayakta kalmasına yardımcı olur. Basınca daha dayanıklıdır. Her hangi bir depremde koruyuculuk özelliği yüksektir. Isıyı ve nemi daha az geçirir. Günümüzde kullanılan tuğlaların içi boşaltılmış, gözenekli hâle getirilmiş dayanıklılığı da bir o kadar düşürülmüştür. En ufak bir sarsıntıda bile duvarlar taşıyıcı özelliği düşük olduğu için patlar, yarılır ve bina yıkımını hızlandırır.

Neden vaz geçildi öteki tuğlalardan? Çünkü daha çok malzeme istiyordu, daha çok pişmesi gerekiyordu fırında ve işçiliği zordu, masrafı yüksekti. Basit bir çözüm buldular; içi boş odacıklara bölünmüş dikdörtgen prizma haline getirilmiş, malzemesi yarı yarıya azaltılmış, işçiliği, işlemesi kolaylaştırılmış delikli tuğlayı geliştirdiler. Duvar ustaları da işlemesi kolay ve hızlı olan bu ürünü hemen benimsedi; sonuçta o da daha fazla kazanacaktı.

Duvarlar aynıydı görünüşte. Sadece yenilerin içinde boşluklar vardı. Isıyı, sesi içerde ve ya dışarıda tutamayan boşluklar.

Hız, para, hırs uğruna sağlıklı olandan, dayanaklı olandan vaz geçildi. Doğanın kanunları ekonominin pratiğine yenildi. İnsanlar içinde geçerli oldu bu ilke; tıpkı nitelikli tuğlaların içinin boşaltılması gibi insanların da içi boşaltıldı, nitelikleri düşürüldü, pişme süresi kısaltıldı.

‘’Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür’’ diyerek nasıl oluşturulduğunu kısa ve net bir şekilde açıklamış Sakallı Celal.

İçi boş ama yaşadığımız dünyada içi dolu insanlar kadar yer kaplayan gereksiz bireyler yarattılar.

Günümüzde bazı kişilerin duvardaki tuğla kadar katkısı yok yaşama. Hatta farkında olmadıkları vasatlıkları toplum denen duvarın ömrünü gün ve gün kısaltmakta. İçi boşaltılmış büyük bir güruhla karşı karşıyayız. Ne yapsak çare bulamıyoruz bu duruma. Yetmiş yıllık özel bir çalışmanın ürünleridir bunlar. İşin ilginç yanı bazılarının içindeki boşluk arttıkça yaşam içinde kapladığı yer de artıyor. Korkunç olanı ise bu kişilerin her şeyi biliyormuş gibi yapması.

Aslın da hepsi biliyor kendini. Sadece utanma duyguları yok. Vahşi hayvanlar gibi saldırıyorlar yaşama.

Maalesef böyle bir çağda yaşıyoruz. Etrafımızda ne varsa hızlanıyor, hızlanmak zorunda kalıyor. Hız arttıkça geçtiğimiz yerleri göremiyoruz. Daha da hızlanacak hayat. Böyle giderse eğer ömrümüzün sonunda birisi bize ne anladın bu hayattan diye sorsa cevabımız kocaman bir ‘’HİÇ’’ olacak.

Bizler de o duvarlardaki milyonlarca tuğladan biriyiz. Uzaktan bakıldığında hiç farkımız görünmüyor ‘’sağımızdaki,’’ ‘’solumuzdaki’’ insanlardan ya da tuğlalardan. Hem gücümüz hem de güçsüzlüğümüz kalabalık oluşumuzdan.

Bizi biz yapan ise hangi güce, baskıya, acıya ne kadar karşı koyabileceğimiz. İçimizin doluluğuyla ilgili bu sanırım.

Bir şekilde tuğlaların yüzü kızarıyor içi boş insanların yüzü kızarmıyor.