Gazetecilik, yazarlık ve haberciliğin, ülkemizde ve dünyada tartışıldığı, tarafsızlığı ve ideal habercilik nasıl olmalı sorusunun sorulduğu günümüzde, 55 yıldır bilfiil, basın camiasının içinde olan ve farklı görevlerde bulunan ve halen, ilerlemiş yaşına rağmen, mesleğini aşk ve şevk ile sürdürmekte olan, duayen ya da Türk Basının aktif ‘Aksakalı’ M. Kemal Sallı, (Ağabeyimiz, Meslekteki Ustamız) bu haftaki konuğumuz. Gayreti, çalışkanlığı, mütevazılıği ile bugün, gazete ve televizyon habercilerinin,  yazarlarının örnek alması gereken bir güzel insan. Özellikle son yıllarda, Türk Dünyası ile ilgili bütün konferans ve toplantıları takip eden, gündem dışında tutulan! her  coğrafyada çeşitli işgal, sürgün ve gözyaşlarını içlerine akıtan, sahipsiz bırakılmış olan, soydaşlarımız ile ilgili sosyal, kültürel ve insani haber ve dosyaları, köşe yazıları ile gayret sarfeden, devlet başkanları ve konularının uzmanları ile  görüşmeler yapan ve bunları da görev yaptığı gazetede yayınlayan Sallı ile günümüz Türkiyesi ve dünyadaki basın algısı üzerine ve gazetecilik mesleği üzerine konuştuk.


Haberde, ‘5N 1K’ kuralı hâla geçerlidir ama yeterli değildir


Habercilikteki, habere, olaya ve kişiye, mevcud bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

5N 1K sorgulaması günümüz gazeteciliği için de geçerlidir ama yeterli değildir. Bir gazetenin başarısı, görüş ve düşüncelerini okuyucusuna benimsetebilme beceriyle orantılıdır. Gazetecilik konusuna bu açıdan bakıldığında, gazeteci haberini 25 kare olarak, kullanabilme becerisine sahip olmalıdır. Küçük bir örnek verelim.. Gözden düşürmek istediğiniz bir kişinin, doğrudan aleyhine yazdığınızda, “acaba?” sorgulamasına neden olabilirsiniz. Fakat, o yazınızın başından beri sıraladığınız methiyeleri, “Çok iyi bir insan. Seviliyor da.. Bir de, bir türlü vazgeçemediği şu kötü alışkanlıklarıyla sevenlerini üzmekten vazgeçse..” şeklinde noktaladığınızda, hedefteki kişiyi methiyeler eşliğinde, takla attırmış olursunuz. Sözünü ettiğimiz 25. kare uygulaması böyle bir şeydir.

‘İşte, dilde, fikirde birlik’ görüşünü benimsedim


Bir muhabir, köşe yazarı, ‘tarafsız olmalıdır’ sözü ne kadar gerçekçidir. Dünya görüşünü haberlerine ve yazılarına aksettirmeli midir?



Bir gazetecinin benimsediği bir dünya görüşü vardır, fakat bir gazeteci hiçbir zaman dünya görüşünün militanı olmamalıdır. Bir görüş düşüncenin savunucusu olmakla militanı olmak arasındaki ince çizgiyi, her zaman korumak durumundadır; bu okuyucuya duyulan saygının gereğidir. Ben dünya görüşü olarak İsmail Gaspıralı ve Turan Yazgan’ın görüşünü benimsedim: “Dilde birlik, fikirde birlik, işde birlik..” Bu, şovenist bir söylem ve ırkçı bir özlem değildir. Bu dünyamızın, siyasi tarihine gerçekçi bir bakıştır. Balkanlar’dan Altaylar’a uzanan engin coğrafyada, aynı tarihi ve kültürü paylaşan insanlar birlik oluşturup, üzerinde oturdukları toprakların,  yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip çıkmadıkları sürece, dünyamız huzur bulmayacaktır. Doğulu ve Batılı emperyalistler arasında, yüzyıllardır sürmekte olan kavganın nedeni, Türk Dünyası’nın sahip oldukları zenginliklerdir. İki kutup arasında yaşanan ve mavi gezegenimizi, kana bulayan 1. ve 2. Dünya savaşları, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da yaşandı ama hedef Türk Dünyası’nın zenginlikleriydi. Bugün de, Ortadoğu’yu kana bulayan savaşın devamı, Afganistan merkezli olarak, Asya içlerinde yaşanacaktır. Avrasya coğrafyasında, bu konuda bir adım atılması, çeşitli şekillerde engellenmektedir. Fakat günün birinde, konjonktür gereği olarak, bu birlik kurulacak ve dünyamız, güç dengesi bulacağından rahat bir nefes alacaktır.

Gazeteci, topluma örnek ve öğretmen sorumluluğunda olmalı


Size göre, bir gazeteci nasıl olmalıdır? Hangi özelliklere sahip olmalıdır?

Günümüzde gazeteci, her şeyden önce habercidir; hangi konuda uzmanlaşmış olursa olsun, siyasi, ekonomik, teknolojik ve kültürel gelişmeleri de izlemek, bilgilenmek ve okuyucusunu, izleyicisini bilgilendirmek durumundadır. Kısaca, bizim gibi obskürantik bir eğitim modeli uygulanan toplumlarda gazeteci, toplumun öğretmeni olmak durumundadır. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin baş döndürücü bir hızla geliştiği bir dönemde herhangi bir konuya, “benim uzmanlık dalım değil” diyerek sırt çeviremezsiniz. Öğrenmek ve öğretmek durumundasınız. Özellikle, bizim gibi obskürantik bir eğitim politikasının uygulandığı ülkelerde gazeteciliği meslek olarak seçecek biri, saygın ve okunan  bir gazeteci olmak azmindeyse, toplumun bu gerçeğini bilmek ve bu gerçeğe göre donanmak durumundadır.  Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin hızla geliştiği bir dönemde masa başında “kes-yapıştır” kolaycılığını tercih eden bir gazeteci, gazeteci değil, küresel iletişim ağını kendi politikaları doğrultusunda kullanmak üzere örgütlenmiş, devlet ya da kurumların okuyucusu, dolayısıyla figüranı olurlar. Gazeteci ya da basın alanında, yazılı, görsel ya da sesli olsun, yaşadığı dönemin şartlarını dikkate alarak, yeni nesil gazeteci olmalıdır.

Nedir, yeni nesil gazetecilik?

Yeni nesil savaşlarının yaşandığı dönemde klasik gazetecilik, bir yönüyle eksik kalacaktır. Yeni nesil gazetecilik yöntemlerini kullanırken, kendi yöntemlerimizi de üretmek durumundayız. Yeni nesil gazetecilik, inanılmaz hızla gelişen iletişim ve ulaşım teknolojilerini kullanabilmektir. Yeni nesil gazetecilik, yeni nesil savaş tekniklerini bilmek ve uygulayabilmektir. Hangi alanda olursa olsun, başarı sayılabilecek bir atılım yapabilmek için çalışmalarımızda, yüksek katma değer sağlayacak inovatif/yenilikçi olmamız gerekir. Bu, her alanda olduğu gibi, gazetecilik için de geçerlidir. Gazetecilikte, özellikle yeni nesil gazetecilikte yenilikçi olabilmek, kişinin, orijinal fikirler üretebilme kabiliyeti ile ilişkilidir. Farklı ve yenilikçi, araştırma tutkusuyla, analiz-sentez yeteneğiyle yakından ilgilidir ve bu da eğitim ve öğretimle ilgili bir konudur. Atatürk’ün ölümünden sonra, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, “hazır paket” şeklinde sunulan obskürantik bir eğitim modeli benimsedik. Batılı uzmanların hazırladıkları eğitim sistemleriyle, kısa zamanda çağı yakalayabileceğimiz masalına inandık, inandırıldık. Hal bu ki, her iktidar değişiminde topluma dayatılan, yeni yeni eğitim modellerinin ortak yönleri, obskürantik eğitim modeli olmalarıydı.

Öğrendiklerimizi sentezleyerek, yeni fikirler üretmeliyiz


Nedir obskürantik eğitim modeli, nerede, hangi amaçla kullanılır?

Fransızca “karanlık” (obscurate) kelimesinden türemiş olan obskürantizm, “bilgiyi tekeline almayı, ona ulaşılmayı engelleme eylemi” olarak tanımlanır. Amacı, belirli sosyal sınıflara ait olan insanların belirli bilgilere sahip olmamaları gerektiğini savunan bir düşünce akımıdır. Emperyalist devletlerin sömürgelerinde uyguladıkları,  bir eğitim modelidir. ( Fransız Devrimi’nin savunduğu özgür düşünceye karşı duranlara da obsküranist denilir.) Genel amacı bilimin belli sınıfların, belli ülkelerin dışına yayılmasına, bireylerin yeni teknolojiler geliştirecek, buluşlar yapabilecek şekilde eğitilmelerine engel olmaktır. Sözlüklere bakıldığında obskürantizm, "Bilgiyi tekelinde tutanların sahip oldukları konumlarını koruyabilmek için, geriye kalanların bilgiye ulaşımını zorlaştırmalarına ya da imkansız hale getirmelerine verilen ad" şeklinde de tanımlanır. Türkçeye "bilmesinlercilik" olarak tercüme edilmiştir. Obskürantik eğitimde insanların, öğrendiklerini sentezleyerek yeni bir fikir üretme ya da bir buluş gerçekleştirme yeteneği ve becerisi kazanmaları mümkün değildir” şeklinde özetlenmektedir. Obskürantik bir eğitim modelinden gelen bir toplumda bireyler (gazeteci açısından bakıldığında okuyucular), inovatif/yenilikçi olma, yani öğrendiklerini sentezleyerek yeni bir fikir üretme, yeni bir teknoloji geliştirme, yeni bir buluş ortaya koyma yetenekleri yeterince gelişmemiş olduğundan, gözünün önünden akıp giden olayların, algı operasyonlarının olası sonuçlarını görmekte zorlanırlar. Gazete okuyucusu ya da televizyon izleyicisi, olan bitenin arkasındaki gerçekleri, görüş ve düşüncelerine inandıkları bir gazetecinin yorumundan öğrenmeye çalışırlar. Bu nedenle, özellikle obskürantik eğitim uygulanan toplumlarda, insanların görüş ve düşünceleri medyada görüp okudukları çerçevesinde oluşur. Gazeteci bu yönüyle toplumun öğretmeni konumundadır. Okuyucularını, dolayısıyla toplumu çeşitli algı operasyonlarından koruyabilmek için, obskürantik  eğitimin eksikliklerini kendi bilgi dağarcığını geliştirip genişleterek gidermek ve  kendini yetiştirmek zorundadır. Aksi takdirde, okuyucusunun beklediği sentezleri yaparak, inandırıcı bir yorum ortaya koyamadığında, okuyucu mecburen yeni bir “akıl hocası “arayışına girecektir.

İyi bir  gazetecinin, ‘o benim alanım değil’ deme lüksü yoktur!


Gazetecilikte, sadece bir alanda uzmanlaşması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bugün gazetelerde ekonomi konularını ekonomistler, dış politikaya ilişkin gelişmeleri uluslar arası ilişkiler uzmanları yazıyor. Fakat onların gerçek kimliği ekonomist ya da uluslararası ilişkiler uzmanıdır; gazeteci değil. Gazetecinin karşısına çıkabilecek olaylar rafine olaylar değildir. Bir gazeteci başarılı olabilmek, rakiplerini atlatabilmek için geniş bir yelpazede donanımlı olmak durumundadır. Başarılı olmak isteyen bir gazetecinin “o olay benim uzmanlık değil”, “bu gelişme benim ilgi alanım içinde değil” gibi bir lüksü yoktur. İster haber yazsın, ister yorum, kendinizi okutmak, sözünüzü dinletmek, tiraj yapmak istiyorsanız, herhangi bir algı operasyonuna alet olmamak istiyorsanız, söz ettiğiniz konuda okuyucunuzdan daha donanımlı olmak durumundasınız. Aslında bizim toplumumuzun da gazeteciye bakış açısı budur; sizin de dikkatinizi çekmiştir, en yakınınız bile, herhangi bir olay hakkında bilgilenmek istiyorsa, söze, “Siz gazetecisiniz, bilirsiniz” diye girerler. Bu sözün açılımı, “Gazeteciysen, benden fazla bileceksin” demektir. Genç meslektaşlara özellikle duyurulur.

Gazeteci aynı zamanda, toplumun öğretmeni olmak durumundadır


Toplumun doğru bilgi alması ve gelişiminde gazeteciliğin önemi nedir?

Eğitim sistemini obskürantik olmaktan kurtaramadıkça, insanlarımız yenilikçi ve üretici değil, ancak taklitçi olabilir. Bunun sonucu olarak da, en başarılımız bile, ‘Batıyı en iyi taklit edebilen bir maymun’ olabilecektir. Elbette bir toplumun eğitim eksikliğini ya da çarpıklığını bir gazeteci gideremez, ama yanlışlığı ortaya koyarak toplumun bilinçlenmesine ve çözüm üretilmesine öncülük edebilir. Küresel güçler giderek gelişen teknolojik gelişmelerden yararlanarak, uyguladıkları algı operasyonlarıyla, dünya kamuoyunu çıkarları doğrultusunda şekillendirirlerken, doğruyu işaret etmek gazetecinin görevidir. Bu görev yüküyle de gazeteci, aynı zamanda, toplumun öğretmeni olmak durumundadır.

M. KEMAL SALLI KİMDİR?

1943 yılında Manisa’da doğdu. İlkokul ve liseyi Manisa’da okuduktan sonra yüksek tahsil için, 1961’de İstanbul’a geldi. Lise yıllarında Ege Bölgesi’nin, en çok okunan gazeteleri olan Yeni Asır, Ege Ekspres ve Demokrat İzmir gazetelerinde, yazıları ve milli bayramlarda çizdiği grafikler yayınlanmış olduğundan, aynı yılın Şubat ayında Büyük Gazete’de, grafiker ve sayfa sekreteri olarak profesyonel gazeteciliğe başladı. Burada sayfa düzenlemelerinin yanı sıra, Manisa Tarzanı’nın hayatını çizgi roman olarak yayınladı.  Büyük Gazete’nin kapanmasının ardından, İstanbul Hakikat, Yeni İstanbul, Son Baskı, Akşam, Düşünen Adam, Artist, Perde, Revü, Harman gibi yayınlarda çalıştı. Ceylan Yayınları’nda Tom Miks, Teksas’ın  yanı sıra, Atatürk’ün yakın arkadaşı Münir Hayri Egeli’yle birlikte, Foto Roman ve İkimiz dergilerinin hazırlanmasında çalıştı, ofset baskı tekniğinin inceliklerini öğrendi. Yerli çizgi romanlardan Magua’nın çiziminde katkılarda bulundu. Sinema afişleri hazırladı.

1960’lı yılların ortalarında, Altın Yayın ve Heybe Yayınları’nı kurarak yayıncılık hayatına atıldı. Çeşitli kitap ve dergiler yayınladı. Yıldız Magazin, dönemin ençok satan magazin dergileri arasına girmeyi başardı. Yıldız Magazin’de, Ajda Pekkan ve Adamo’nun da yer aldığı ilk yerli fotoromanı yayınladı. Altın Yayın olarak yayınladığı, Rusya’da Tanrı’ya Dönüş, Çingene Aşkı fotoromanına parasız ek olarak verdiği 6 şarkılık 45’lik plak ile Adnan Menderes’in hayatını anlatan ve Menderes’in konuşmalarını içeren plaklı kitap büyük yankı uyandırdı. Bütün bu çalışmaları sırasında gazetecilikten kopmayan Sallı’nın, TÜRKSOY Basın Onur Ödülü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Hizmet ödülleri, YAFEM Türk Dünyası Hizmet Ödülü, RUBASAM Türk Dünyası Hizmet Ödülü, Avrasya Bir Vakfı Basın Ödülü, Bartın Üniversitesi ve Bartın Gazeteciler Cemiyeti’nin İsmail Bey Gaspıralı Ömür Boyu Basın Onur Ödülü, Ülkü Ocakları Yılın Gazetecisi Ödülü, Kazakistan-Türkiye ilişkilerine Katkı Teşekkürü Ödülü gibi pek çok başarı ödülü vardır. Seramik sektörü ürünlerinde kullanılan logoların, deforme olmalarını engelleyen baskı tekniği geliştirdi. Halen seramik ve madeni eşya sektöründe kullanılan, 1200 dereceye dayanıklı barkod üretiminde danışmanlık yapmaktadır. Basın hayatına, Önce VATAN gazetesinde haber müdürü olarak devam eden M. Kemal Sallı, evli ve iki çocuk babasıdır.