Siyasilerimizin de, gazetecilerin de bugün sıkıntı çektiği bir konu var. Dün "beyaz" dediklerine bugün "kara" demek gibi bir mecburiyet içine düşünce kolay olmuyor tabii. En kolay yönteme sarılıyor insan ister istemez. Dün bir şeye "beyaz" derken kendisine karşı çıkanlara bugün "sen de karasın" demekte arıyor çareyi siyasetçilerimiz ve anlı şanlı "köşe" yazarlarımız...

Bunun sağı, solu, iktidarı, muhalefeti yok... Ne yana dönsek aynı kolaycılığı görmek mümkün. O yüzden kişiye veya belli bir kesime özel değil benim bu eleştirim.

Birçok örnek verebiliriz bu konuda. Aslında sizin de tespitleriniz, hatta can alıcı örnekleriniz vardır elbette.

"Biz dün de FETÖ konusunda uyarıda bulunuyor, iktidarla ilişkisini sorguluyorduk" diyenlerden başlayalım isterseniz. FETÖ ile iktidarın muktedirleri arasında güç kavgası başladıktan sonra "sıra bizde" diyerek siyasi rant devşirme yarışına girilmediğini kim iddia edebilir ki!..

"Biz pür-ü pak kaldık, hiç bulaşmadık" iddiasında bulunulmasına benim tepkim. Örgütün elinde öyle imkânlar vardı ki bir yıl öncesine kadar, o imkânlardan faydalanarak kendisini sahasında ön plana çıkarmak için yarışanlar arşivlerdeki yerini koruyor.

İktidar cenahında "önce ben uzaklaştım" yarışı yaşanırken, doğan boşluğu doldurmak için koşturanlar "özgürlük", "insan hakları" gibi kavramları ön plana çıkararak kendilerini masumlaştırmaya çalışıyorlar. "Örgüte destek için oradaydılar" demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Bence bu tür bir hükmü verecek olan ve "örgüt üyeliği veya yardım yatakçılık" konusunu karara bağlayacak olan tek organ var bence: Yargı... O da ne kadar hür iradesiyle karar verebilirse...

* * *

Bugün her yoluna çıkanı FETÖ destekçisi ilan etmek için çırpınanları da anlamak güç değil. Örgütün "cemaat" olduğu dönemde o kadar çok anı birikmiş ki, izah etmekte zorlanıyorlar ve aslında "hepimiz aynıydık" demek için son kozunu oynuyor bu arkadaşlar. Siyasetçisi, gazetecisi bugün geçmişte yaşananları unutturmak için mecburen "FETÖ'ye en çok ben karşıyım" deme yarışına girdi.

Peki, geçmişte kendisini o yanlışa sürükleyen asıl hastalığın farkına varan oldu mu? İşte bunda kuşkuluyum.

Hastalığın adını "ön yargı ve ön kabul" olarak koyalım ve devam edelim...

"Bizden olmayanların eleştirdiği bize yakın olan herkese sahip çıkalım" veya "Bizden olmayanların sahip çıktığına biz karşı olalım" diyerek de tarif edebiliriz bunu.

TBMM'de bir önergenin içeriğine değil, kimin verdiğine bakarak ellerin kalkması gibi "utanç verici" manzaralar yaşatan bir hastalık bu.

Genelkurmay'ın Kozmik Odası olarak kabul edilen yere mahkeme kararıyla girilmeye çalışıldığında yapılan eleştirilere "askeri vesayete sahip çıkmak", "karanlık olayların aydınlatılmasından korkmak", "darbecilik" gibi suçlamalar yöneltmiştik bir dönem. O kadar hesabı sorulacak şey vardı ki, bunun yolu "Psikolojik Harp Dairesinin Arşivi" kabul ettiğimiz Kozmik Oda'ya girmekten geçiyordu.

Bugün anlaşıldı ki; FETÖ ağlarını Genelkurmay Başkanlığı içerisinde daha sıkı örmek için o bilgilere ihtiyaç duyuyormuş ve "uyduruk" bir suikast hikayesiyle kumpas kurmuş...

Öyle senaryolar yazılmış ki, önüne konulan bilgilerden etkilenen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da Kozmik Oda'ya girilmesine izin vermiş.

O "kumpas" sayesinde, TSK'nın en mahrem bilgileri, kökü ABD'ye kadar uzanan karanlık ellere geçmiş...

Kısaca, ön yargılarımızın ve ön kabullerimizin kurbanı yapmışız TSK'nın yatak odasını.

* * *

Peki, geçmişte yaşanan "karanlık" hangi olayı aydınlatmışız Kozmik Oda'ya girerek? Hiç... Tek bir olay bile aydınlığa kavuşmamış. Örneği, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un geçen hafta tekrar gündeme getirdiği ASELSAN mühendislerinden verelim.

Birbiri ardına şüpheli ölümlerle ortadan kaldırılan mühendislere ait soruşturma dosyaları "intihar" denilerek daha açılmadan kapatılmıştı. Bu mühendisler, Türk jetlerinin "dost uçak tanıma" sistemi olarak bilinen ABD tarafından yazılmış programın yerlisini hazırlamıştı. Milli programla uçacaktı jetlerimiz ve ABD'nin istediği her uçağı "dost" olarak tanımak zorunda kalmayacaktı. Daha önemlisi, ABD uzaktan erişimle o jetleri istediği zaman "kilitleme" lüksüne sahip olamayacaktı.

Bir de bir grup bilim insanının ölümüne yol açan Isparta'daki uçak kazası var. Dosyası alel acele kapatılan tartışmalı kaza...

Bugün, bu olaylara kuşkuyla bakıp "FETÖ işi olabilir" diyoruz değil mi? Peki o zaman "bu işte bir bit yeniği var" denilenlere niye "fitneci" muamelesi yaptık? Peki, dün "fitneci" denilenler, bugün neden hükümetin en yetkili isimlerinden biri "tesadüf olamaz" dediği halde, ASELSAN mühendislerini gündemde tutmuyor?

Önyargı ve ön kabul... Muhalefetin dediği hükümet için "yanlış", hükümetin gündeme getirdiği de muhalefet için çünkü... "Tartışmasız gerçek"te bile bir araya gelemeyenlerin, oturup ciddi ciddi önce kendisini sorgulaması gerekiyor.

Kendimize taktığımız bu prangaları kırma zamanıdır artık...