Dolandırıcılar cirit atıyor. İsminiz terör örgütü ile anılıyor diyerek insanları kandıranlardan tutun da mahkemede yargılanan kişilere ulaşıp "100 bin lira verirseniz sizi beraat ettireceğiz" diyene kadar...

Bunlar yasa dışı olanlar, yakalanınca cezasını çekiyor...

Çok şikâyet edilen başka konular da var...

Dolandırıcı değiller ama öyle şeyler yapılıyor ki, herkes mustarip...

İstemeseniz de bir şeyi dayatıyorlar, almaya veya yapmaya mecbur bırakıyorlar.

En bilineni vale olayı...

Bir yere yemek yemeye veya düğüne gidiyorsunuz...

Kapıya geliyorsunuz her taraf vale tabelası ile işgal edildi. Sokak umuma açık ama kullanamıyorsunuz... Her tarafı işgal ettikleri için de aracı park edecek yer bulamıyorsunuz... Bulsanız da park ettirmiyorlar zaten...

Mecbur kalıyorsunuz aracınızı teslim ediyorsunuz... Çünkü başka çareniz yok.

Yemeğinizi yiyorsunuz çıkarken aracınızı istiyorsunuz... En ucuz tarife 20 TL, yerine göre 50 TL, 100 TL'ye kadar çıkıyor...

Düşünün 40 TL'lik yemek yiyorsunuz, araç için en az 20 TL ödüyorsunuz...

Ödememek gibi bir şansınız yok...

Eskiden de vardı, ama sadece hizmet verilirdi. Ücret mecburi değildi...

İsteyen verir, istemeyen vermezdi... Hele hele tarifeli ücret hiç yoktu...

Şimdi bu iş ayrı bir geçim kapısı oldu ama insanlar mağdur edilerek, zoraki para alınarak...

Bazı lokanta veya işyerlerinin önünde ayrı bir park yeri zaten var. Yine de park için ücret alıyorlar... Vermeye mecbursunuz...

Kimi yerlerde ise sokağa park edilen aracınız için ücret veriyorsunuz...

Tabii ki işyerlerinin, işletmelerin de suçu var... Bazı işyerleri müşteriyi memnun etmek yerine ne kadar para koparabilirsem kârdır mantığıyla hareket ediyor...

Müşteri memnuniyeti esas ise kapıya birini koyarsın, gelenin aracını alır park eder... Bunu işyerinin hizmeti olarak sunarsın. Zoraki para almazsın, isteyen bahşişini verir o ayrı...

Sadece vale olayı değil, birçok alanda bu gariplik var...

Düğün yapılır, insanlar yardım olsun diye takı takar, hediyesini verir...

Destek olmak babında çok güzel bir adet...

Gel gör ki, damat tıraşı, gelin başı diye bir şey var... Normal ücretin 5-10 katı para alınıyor...

Yetmedi, düğün salonuna gidiliyor... Oğlunuzun, kızınızın, kardeşinizin düğün resmini çekemiyorsunuz, çünkü düğün salonunun fotoğrafçısı var... Herkesin resmini çekecek, uçuk fiyatla satacak... Satamadıklarını da düğün sahibine fatura edecek...

Takı takmışsınız, on dakika sonra başınızda biri bekliyor, elinde bir fotoğraf... En az 20 TL istiyor... Fotoğraf çekildiğinden bile haberiniz yok ama almam diyemiyorsunuz... Mecbur bırakılıyorsunuz...

Güzel adetlerimizi yerle bir ettik...

Her şeyi fırsatçılığa çevirdik...

*****

Girin suya baştan oynuyoruz

1940'lı yılların ortasında Adana Demirspor sutopu takımı kurar. Takımın başına da Muharrem Gülergin getirilir.

Problem şu ki Adana'da nizami havuz bir tanedir, onda da zengin çocuklarından pek sıra gelmez. Muharrem hoca, hiç gocunmaz. Adana'nın gençlerini DSİ kanallarında çalıştırır. Kendi de zaten 20 yaşında var yok. Adana Demirsporlu gençler kanala su verildikçe çalışarak önce Çukurova şampiyonu olurlar. Sonra İstanbul Moda Havuzunda Türkiye finallerine katılırlar.

Gençler otobüste yatmakta, maç günü havuza girip rakiplerini yenmektedir. Sonunda finale kadar gelirler. Üstelik antrenörlük ve kaptanlık yapan Muharrem hocanın parmağı da kırılmıştır. Rakibi 7-6 yenerler ama her biri kendi arabası ile gelen yalı çocukları, ilk defa doğru düzgün havuz gören, otobüste yatan Adanalılara yenilmeyi kendilerine yediremez.

Başlarlar itiraza, "Efendim top beş gram normalden ağır" , "Adanalıların kaptanı eli sargılı oynadı..."

Bin tane itiraz. Üstelik anne - babaları da kalantor... Hakemler şaşkın halde beklerken Muharrem Gülergin bu kadar tantanaya dayanamaz, elindeki sargıyı çıkarır ve Demirspor tarihine geçen o cümleyi söyler;  "TAMAM HADİ! GİRİN SUYA! BAŞTAN OYNUYORUZ..."

Maçın sonunda Demirspor bu kez 12-0 kazanır... Demirspor ondan sonraki 16 sezon boyunca üst üste Türkiye Şampiyonluğunu kazanıp "YENİLMEZ ARMADA" unvanı alır...

(Dr. Nihat Korkut Baysal'dan alınmıştır)

***

TEBESSÜM

Şemsiyeler nerede?

Köyün birinde aylardır yağmur yağmıyormuş. Köylüler bakmış böyle olmayacak, gitmişler köyün imamına:

- Hocam görüyorsunuz aylardır tek bir damla bile yağmadı, bir dua edelim.

İmam "Tamam" der. Hep birlikte yağmur duası için yola çıkarlar. Yolun yarısında imam köylülere döner:

- Siz bana inanmıyorsunuz...

- Aman hocam olur mu öyle şey, tabii ki inanıyoruz...    

- Madem inanıyorsunuz nerede şemsiyeler?

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kişilikli olmak, kimse görmediği zaman da doğru olanı yapmaktır.

J. C. Watts