Son yıllarda kamu kurumlarına yolu düşen herkes şikayetçi… Herkesin ortak derdi, işler bitmiyor, en basit işler için defalarca gitmek gerekiyor, daha da beteri kamu çalışanlarının çoğunluğu mevzuata hakim değil, işi yeterince bilmiyor.

Bir işiniz düştü, devlet dairesine gittiniz. Derdinizi anlatacaksınız, çoğu zaman muhatap bulamıyorsunuz… Bazı kamu kurumlarında, danışma ve halkla ilişkiler diye birimler oluşturulmuş. Ya yerinde kimse yok ya da görevlilerin olup bitenden haberi yok.

Kazara bir muhatap buldunuz, derdinizi anlatıyorsunuz çoğu zaman dinlemiyor, dinlese de konuya bilmiyor, anlamıyor.

En kolay kaçış yolu dilekçe verin inceleyelim. Ayrıntılı dilekçe yazıp veriyorsunuz, cevap gelecek veya işiniz görülecek diye bekliyorsunuz. Ses seda yok. Birkaç gün sonra tekrar gidiyorsunuz, dilekçenizin kayda girdiğini ama hiçbir işlem yapılmadığını görüyorsunuz.

Tekrar tekrar aynı şeyi anlatıyorsunuz. “Tamam, ilgileneceğiz” deyip sizi gönderiyorlar, sonra dilekçeniz yine unutuluyor.

Yasal olan ve çok basit çözülebilecek bir iş için günlerce uğraşıyor, defalarca gidip geliyorsunuz. Yine de sonuç alamıyorsunuz.

Bazen de kanunda açık açık yazan şeyler için bile “Böyle bir şey yok, nereden çıkarıyorsunuz” diye işi yapmıyorlar. Uzun uzun anlatıyorsunuz, hatta kanun maddesini bile söylüyorsunuz ama sizi dinleyen yok, “Yapamayız, kanuna aykırı” diye diretiyorlar.

Sıkılıyorsunuz, bir çözüm için müdüre çıkıyorsunuz. Müdür ya başka kurumdan gelmiş kurumun işleyişini bilmiyor veya yeni müdür atandı mevzuatı, yolu yordamı bilmiyor, olup bitenden haberi yok. Sizi sadece dinliyor, tamam bakarız deyip gönderiyor.

Artık bunalıyorsunuz, şikayetçi olmak istiyorsunuz. Savcılığa dilekçe verseniz, memurun disiplin amiri tarafından soruşturma izni verilmiyor, şikayetiniz hiçbir işe yaramıyor.

CİMER’e şikayet edeyim diye düşünüyorsunuz, uzun uzun başınıza gelenleri anlatıyorsunuz.

CİMER, sizin şikayet ettiğiniz kuruma yazı yazıyor, kurum bir cevap veriyor. Onların verdiği cevabı size gönderiyorlar. Başka bir deyişle gittiğinizde anlattıkları şeyleri CİMER aracılığıyla bir daha size gönderiyorlar.

Örneğin SGK tarafından yapılan basit bir hatanın düzeltilmesi için yine aynı kuruma dilekçe verip de 8 aydır sonuç alamayanlar var.

SGK’ya dilekçe vermek istediğinde “Yok böyle bir şey, nereden çıkarıyorsunuz. Kurum tebliğleri önce vatandaşa mı gidiyor?” diye azar çekenler var. Halbuki, aynı dilekçeyi bir üst kattaki bölüm aldı, işleme koydu ve geç de olsa sonuçlandırdı. Üst katta bile olup bitenden haberi olmayan şefler, yöneticiler var.

Ve daha niceleri…

Bütün bunlar niçin oluyor derseniz…

Bizim partiden olsun, bizim cemaatten, bizim tarikattan olsun, bizim yeğenimiz, ahbabımız işe yerleşsin diye adam kayırırsanız…

Ehil olmayan kişileri amir, müdür atarsanız…

Kamuda hiçbir iş yürümez… Faturasını da bütün halk öder, ödüyor da…

*****

Eski devlet adamları

Yıl 1963…

Gülhane Tıp Akademisinde yatan emekli Orgeneral Kazım Orbay’ın mide kanseri olduğu anlaşılır, doktorlar 5-6 aylık ömrü kaldığını söylerler... Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörleri ve Milli Birlikçiler toplanıp durumu görüşürler...

Acaba dışarıya, yurt dışına göndersek mi? Bir umuttur, belki kurtulur…

Ama nasıl gönderilecektir? Kazım Paşa, eski Genelkurmay Başkanıdır, Kazım Paşa Danışma Meclisi Başkanıdır. Kazım Paşa Kontenjan Senatörüdür, lakin hepsi de bilirler ki, Kazım Paşa’nın parası yoktur.

Şöyle bir formül bulurlar.

Parlamento üyelerinin, tedavilerinin, gerektiği hallerde yurtdışında yapılacağı ve masrafların devlet tarafından karşılanacağı kabul edilmiş ve İçtüzüğe girmiştir, fakat kanun henüz çıkmamıştır, uygulanması mümkün değildir.

O halde bu masrafı Milli Birlikçiler ile kontenjan senatörleri, aralarında bir fon kurarak karşılayacaklar, fakat Kazım Paşa’ya devletin ödediğini söyleyeceklerdir.

Bunu da kimseye duyurmayacaklardır, ama iki kişi hariç.

Cumhurbaşkanı Gürsel ve Başbakan İnönü… İkisi de Kazım Orbay’ın en yakın dostu ve silah arkadaşıdır.

Görev, emekli Albay Sadi Koçaş’a verilir. Koçaş, önce İsmet Paşa’ya gider, durumu anlatır.

İsmet Paşa itiraz eder:

- Kazım Paşa’nın toplama para ile yurtdışına gönderilmesini uygun bulmuyorum, kendisi duyarsa kahrolur.

İsmet Paşa, Müsteşarı Haldun Derin’i çağırır, durumu kısaca anlatır, nasıl bir formül bulunacağını sorar. Müsteşar, “Örtülü ödenekten gönderebiliriz Paşam!” der.

İsmet Paşa, müsteşarın yüzüne bakar:

- Ben onu sormuyorum, para hazır, döviz işini ve transfer imkanını soruyorum.

- O basit paşam, hemen yaptırabiliriz!

- O halde, Sayın Koçaş, parayı size getirince hemen gereğini yapın!

Müsteşar, odadan çıktıktan sonra, İsmet Paşa, Koçaş’a döner:

- Bak Koçaş, senin, benim ve Allah’ın arasında kalacak bir anlaşma yapacağız. Ben Kazım Paşa’yı toplama para ile tedaviye göndermem. Eminim ki, Kazım Paşa’nın tedavisi için her fedakârlığı göze alırsınız. Ama hiçbirinizin bu gücü yok; benim ise var. Bu parayı ben vereceğim. Size bir çek vereyim, parayı alıp, müsteşara teslim edin, döviz işlerini yapsınlar. Ama bana söz ver, paranın kaynağını kimse bilmeyecek.

- Söz paşam!

- Ne kadar para gerekiyor?

- Doktoruyla birlikte gidecekleri için 56 bin lira lazım.

- Ben 60 bin liralık bir çek vereceğim, eksik kalırsa, yine veririm. Hiçbir şeyden kaçınmayacaksınız, hiç olmazsa son aylarını huzur içinde geçirmesini sağlayacaksınız.

İsmet Paşa, Orbay’la birlikte, Sadi Koçaş’ın da gitmesini ister: Koçaş, kendi masrafını kendisinin yapacağını söyleyince, İsmet Paşa ona da itiraz eder:

- Hayır Koçaş sen de, doktor da beraber gideceksiniz, masraflarınızı tamamen ben ödeyeceğim!

Sadi Koçaş, “Atatürk’ten 12 Mart’a” adlı anılarının üçüncü cildinde bu olayın sonunu şöyle anlatır:

“Her şey hazırlandı, ama Orbay böyle bir seyahati kabul etmedi, bütün ısrarlarımıza rağmen ‘Ben 78 yaşındayım, bu yaşta bir insan için devlet bu kadar masrafa sokulmaz. Hiç ısrar etmeyin’ dedi.”

(Hasan Pulur’un “Olaylar ve İnsanlar” kitabından alıntıdır)

*****       

TEBESSÜM

Telefon

Muhtar, köye gelen milletvekiline, “İki büyük sorunumuz var” der.

Milletvekili:

- Lafı mı olur muhtar, söyle hemen halledelim.

- Birinci sorun, köyde sağlık ocağı var ama doktor yok.

- Hemen Sağlık Bakanını arayıp hallediyorum.

Milletvekili, hemen cep telefonunu çıkarıp biriyle konuşur:

- Tamam, doktor yarın sabah burada olacak. İkinci sorun ne?

Muhtar cevap verir:

- Köyümüzde hiçbir cep telefonu çekmiyor.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur.

Voltaire