İnsanın bazı anlarında hücreleri dağılıp yok oluyor sadece anılardan oluşmuş bir canlıya dönüşüyor. Yıllar öncesinden görüntüler doluyor aklına. Akşamüstlerine, kuşluk vakitlerine, saat kaç sorularına dönüşüyor insan. Dağılan ışıkları, uzayıp giden gölgeleri, yıllar öncesinde kaldırımdan geçip gideni görmek için gözlerini kapamasına bile gerek kalmıyor.

Hiç önemsemediğiniz bir görüntü belki sizi otuz yıl sonra değiştirecek. Belki canınızı yakacak. Zamanın bir yerinde, bir yaz günü biri önünüzden geçip gidecek. Siz başka bir zamandan gelmiş gibi karşı kaldırımdan geçip giden o kişinin arkasından bakıp kalacaksınız. Hayal olamayacak kadar canlı gerçek olamayacak kadar hüzünlü diye fısıldayacaksınız kendinize. İçinizdeki onlarca pencereden biri başka bir boyuta açılacak. Yokluğu anlayarak o anınıza sarılacaksınız. Yeniden ve yeniden geçecek o kişi önünüzden. Arkasından bakacaksınız.

Gündelik hayatın içinden sıradan bir görüntü yıllar sonra içinizi yakan bir anıya dönüşecek. İşte o anlarda silineceksiniz gerçekliğinizden. Bir süreliğine olsa da başka bir boyuttan bakacaksınız dünyanıza. En çok ‘’mutlu’’  anılarınız yakacak canınızı. Belki hiç görmediğiniz, sadece sizin o şekilde görmeyi istediğiniz anlar sizinle gelecek evinize.

Söylenmemiş sözcükler bulacaksınız. Ertelenmiş gülüşler. İçinde olduğunu bildiğiniz ama hiç duymadığınız; içinizde dönüp duran ama hiç söylemediğiniz sözcükler. Demirden bir gülle büyüyecek ve durmadan ağırlaşacak içinizde. Çözüm olmadığını fark edeceksiniz. Gece vakti çıkıp kimsenin olmadığı bir çocuk parkı arayacaksınız. Bir kenarına ilişmek için dünyanın. Oradan bakacaksınız uzak bir şehre. Geceleri kalabalığı ve gürültüyü üzerinden atıp penceredeki ışıklara dönüşen şehre.

Sizde iz bırakan bir sokağa düşecek yolunuz. İnip çıktığınız merdivenleri seyredeceksiniz, binlerce kere yürüdüğünüz sokaktaki havayı içinize çekerek. Yıkıma uğramış bir şehir olacak sağ yanınızda. Ve şaşıracaksınız o sokaktan geçen rüzgarları anımsayınca. Bir ucundan öteki ucuna yürüyüp;  cesaretinizi toplayabilirseniz eğer aynı yoldan geri döneceksiniz.

‘’ İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine’’  sorusunu kim sormuştu?

Bir soru da ben sorsam; desem ki;

                                ‘’insan yalnızlık çalışmaya Edip Cansever ile mi başlamalı?’’

Durmadan dönüşüyor insan. Biraz anı oluyor; o anıdaki bakış, bakıştaki renk; dönüşüyor ve biriktiriyor. Unutmak yetisi tanrının armağanıdır yazmak istiyorum bazı köşe başlarına. Unutmak armağandır. Ama unutmak ölmüş bir ağaç gibi ayakta kalmaktır.

Şimdi ne yapsam, nereden başlasam, nasıl anlatsam birden bire susan müziğin geride bıraktığı boşluğun gerçeğe dönme çağrısı olduğunu. Anlatsam ve unutmayı dilesem. Ama birden bire anlasam bazı kuşların uçarken bazı şarkılara benzediğini.

Bizler dursak bile dönmeye devam ediyor anılarımız; biz dursak da akıp giden zaman gibi. Biraz dursak, biraz sakinleşsek sessizce akışını izlesek bulutların. Bilsek bazılarının içindeki gökkuşağını. Bilsek her anının bir bedeli olduğunu ve mutlaka ödeneceğini.

Biraz dursak, sakinleşsek, yavaşlasak. Böyle dönmese anılar içimizde. Böyle dökülmese yıldızlar. Böyle birden bire yüzleşmesek içimizdeki sevgiyle. Ruhumuza işleyen masallar susmasa.

Her anımızın bir bedeli var ruhumuzun ödediği; bunu hiç unutmayın.