Toplumu ve devleti ayakta tutan temel unsur adalettir...
Adalet mekanizması iyi çalışırsa, herkes hakkını arayabiliyor ve daha da önemlisi herkes hakkını alabiliyorsa... Toplumda huzur var demektir.
Adalet gecikiyorsa, herkes hakkını aramaktan çekiniyor ve hakkını arayanlar da sonuç alamıyorsa; toplumda huzur da düzen de olmaz.
Adaletin olabilmesi için istinasız herkesin en kısa ve en ucuz yolla mahkemeye başvurabilmesi ve en kısa zamanda sonuç alabilmesi şarttır...
Türkiye'de maalesef davalar çok uzun sürüyor.
Fiziki imkânların ve personel yetersizliği, hâkim ve savcı sayısının azlığı tabii ki önemli sebeplerdendir...
Ancak mevcut hâkim ve savcılarla daha hızlı sonuç alınabilmesi de mümkündür.
Davaların uzamasının sebeplerinden belki de en önemlisi hâkim ve savcıların çok sık yerlerinin değiştirilmesi...
Bir hâkim dosyayı ele alıyor, duruşmaları yapıyor, tanıkları dinliyor... Tam karar aşamasına geldi ki görev yeri değişiyor...
Yerine gelen hâkim dosyaya yabancı... İster istemez dosyayı incelemek için süre gerekiyor.
Tanıkları dinleyen duruşmaları yapan hâkim kadar dosyaya vakıf olması zaten mümkün değil. Aynı dosyada karar verilene kadar iki üç kez hâkimin değiştiği oluyor. Hatta benim bildiğim bir dosyada 8 kez hâkim değişti...
Hem karar süresi uzuyor, hem çoğu kararlar maalesef adil olmuyor.
Gereksiz yere hâkim ve savcıların yerini değiştirmenin bir anlamı yok.
İstanbul Adliyesinde olan hâkimi Bakırköy adliyesine atamanın kime faydası var...
Veya aynı adliye içinde hâkimin mahkemesini değiştirmek ne işe yarıyor?
Tabii ki terfi durumlarını dikkate almalı, zorunlu atamaları yapmalı... Gereksiz yere hâkim ve savcıların görev yerini değiştirmek işi zorlaştırmaktan başka işe yaramıyor.
Karar verildikten sonra bu kez itiraz süresi başlıyor. Önce istinaf yolu yani bölge adliye mahkemeleri... Oradan Yargıtay... 
Bazen sonucu etkilemesi mümkün olmayan çok basit gerekçelerle karar bozuluyor. Bu kez süreç sil baştan yeniden başlıyor...
Sonuca ve esasa etkili olmayan basit usulü gerekçelerle kararların bozulmasının önüne geçilmesi gerekir. Basit bir eksikliğin tamamlanması için dosyanın mahkemesine iade edilmesi süreci en az bir yıl uzatıyor... 
Vatandaşı bu kadar mahkeme kapısında bekletmeye gerek yok...

*****

Ördek uçtu
 
Kadı (o devrin tam yetkili yargıcı) fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.
Vitrindeki güvecin içinde nar gibi, kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var.
Kadı'ya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
"Hani benim ördek?"
Fırıncı boynunu büküp:
"Uçtu!" deyince iş kavgaya dönüşmüş.
Kavga sırasında fırıncı, ördeğin sahibi yerine gayrimüslim müşterilerden birinin gözünü kürekle çıkarmış.
Düşmanlarının ikiye çıktığını gören fırıncı kaçmaya başlamış. Bir duvardan atlamış, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.
Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine takılmış...
Öfkeli üç kişiden kurtulmaya çalışarak can havliyle kaçan fırıncı, hızını azaltmadan köşeyi dönebilmek için bir eşeğin kuyruğunu yakalamış.
Kuyruğu kopan eşeğin sahibi olan Yahudi de kızıp fırıncının peşine takılmış.
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak yargılanmaları için Kadı'nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi, "Bu adam ördeğimi hiç etti" diye şikâyet etmiş.
Kadı, fırıncıya sormuş:
"Ne yaptın bu adamın ördeğini?"
Fırıncı "Uçtu" demiş.
Kadı, kara kaplı kitabını açmış:
"Ördeğin karşısında 'tayyar' yazılı. Tayyar 'uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil" diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
Kadı, gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş.
Onun şikâyetine de, kara kaplı kitaptan bir madde bulmuş:
"Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla..."
Davacı "Ne olacak?" diye sorunca Kadı:
"Şimdi, fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkartacağız."
Tabii gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Kadı, çocuğunu kaybeden kadının kocasına da "Tamam" demiş "Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!"
Böyle olunca, fırıncı bu davadan da kurtulmuş...
Kadı, dönmüş Yahudi'ye...
"Senin şikâyetin ne bakalım?"
Yahudi, ellerini havaya doğru açmış:
"Ne diyeyim Kadı efendi. Adaletinle bin yaşa sen?"

***

TEBESSÜM

Yüzük

Hâkim, sanığı sorguya çekiyordu.
- Demek yüzüğü çalmadın da yolda buldun?
- Evet efendim, yolda buldum. İnanmazsanız düşüren sahibine sorun.
- Peki, sahibinin kim olduğunu biliyordun da yüzüğü neden götürüp ona vermedin?
- Verecektim ama... İçindeki yazıyı okuyunca vazgeçtim.
- Ne yazıyordu yüzüğün içinde?
- 'Ebediyen seninim' yazısı vardı efendim.

*****

GÜNÜN SÖZÜ
İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmak.

Victor Hugo