Zaman akıp gidiyor. Sahip olduğunuz her şey anıya dönüşüyor. İlk aşkınız, aylarca para biriktirerek aldığınız fotoğraf makinesi ve onunla çektiğiniz ilk fotoğraf anı oluyor. Anneniz, babanız anı oluyor. Yaşadığınız ne varsa bir sürenin sonunda beyninizin kıvrımları arasında, belleğinizde yavaş yavaş siliniyor. Tıpkı dalgaların kayaları yavaş yavaş aşındırması gibi eksiliyor ne varsa. Üstelik o kaya gibi farkına varmıyoruz tuzlu deniz suyunun serin serin bizden aldıklarının.

Siliniyoruz sessizce. Hani insan şudur, insan budur, insan 46 kromozomdan ibarettir diye tanımlar yapılıyor ya ben de bir tanım eklemek istiyorum ''insan anıları kadardır'' diyerek. En sevdiğim tanımlamalardan birini de Orhan Murat Arıburnu yapmış; ''Anne sütünden yapılan heykel''.

İnsan anıları kadardır. Ne biriktirdiysen ona dönüşürsün. Yaşadıkların seni bambaşka biri yapar. Hayatın yüzlerimize vuran bu dalgasından en az etkilenerek çıkan kişiler doğru kişilerdir ve sayıları umduğunuzdan azdır. Yaşadıklarıyla değişenler hayatımızı etkilemeye devam ediyor.

Yazdığım ama yayınlamadığım şiirlerimden birinde söylemiştim ''ACI KALITSALDIR''. Neden mi büyük harfle yazdım bu cümleyi? Aslında bağıra bağıra söylemek istiyorum. Çünkü anlamak acınızı artırır.

İnsan anılardan ibarettir ya çocukluğunda işkence gören bireyin sağlıklı ilişkiler kurması neredeyse imkansıza yakındır. Kişi eksiktir. Eksik bırakılmıştır. Bu eksikliği ve acıyı çocuğuna aynen aktaracaktır. İşte bu yüzden acı kalıtsaldır.  Bu yüzden yapıyorum bu tanımlamayı. İnsan anılardan ibarettir.

Zaman akıp gidiyor. En dürüstünüz benim, en adiliniz benim diyerek akıyor bir burçtan ötekine. Hep aynı yere geliyor kışlar, baharlar, geceler, gündüzler. Hepimize eşit davranıyor. Yaşatıyor, yaşlandırıyor, siliyor.

Bir parkın köşesinden seyrettiğim hayata bakarak düşünüyorum bunları. Bir gün hepimiz bir süreliğine anı olacağız birilerinde. Zaman aktıkça azalacağız kimin aklındaysak. Kimin belleğinde yaşıyorsak oradan da silineceğiz yavaş yavaş. Sevdiğimiz ne varsa silinecek. Ellerimiz, yüzümüz, sözlerimiz. Silinecek birer birer. Kendi aklımızda silinenler gibi.

Belki de en büyük zenginlik uzun süre kalabilmek anılarda. Dostlarınızın, arkadaşlarınızın, çocuklarınızın; bazen neşeyle, bazen kahkahalarla gülerek, bazen de hüzünle anımsamaları sizi. Bir romanın akılda bıraktığı tat gibi anımsamaları.

Sizin babanızı ya da annenizi anımsadığınız gibi. Sizi erken bırakıp giden dostlarınızı anımsadığınız gibi. Kısacası hepimiz birilerinin anısıyız.

Güzel anılar bırakmazsanız bu dünyaya ruhunuz huzur bulabilir mi, hangi gökyüzüne sığar? Elbet  kötülükte var bu dünyada ve kötülerde. Onlar kendi hiçliklerine sıkışacaklar. Siz siz olun kötülüklerin ve kötülerin sizleri değiştirmesine izin vermeyin.

Hani bir varmış bir yokmuş diye başlar ya masallar unutun okuduğunuz felsefe kitaplarını, bu yazdıklarımı unutun, yapılan çözümlemeleri. Hayatın özü bu cümlede saklı. Bir varmış bir yokmuş. Hayat bir masal gibi akıp gidiyor. Dönüp bakıyoruz arkamıza bir arpa boyu yol almışız. Ve silinip gideceğiz bu dünyadan. Bir süre daha taşıyacak bizleri birileri akıllarında. Sonra pufff. Bir varmış bir yokmuş.

Deniz tuzuyla vurmaya devam edecek kıyılara. Bulutlar akacak gökyüzünde. Dünya canlıları kıpırdanmaya, debelenmeye devam edecek. Geceler, gündüzler, soğuklar, sıcaklar kısacası bizim adlandırdığımız, sınıfladığımız, anlamlandırdığımız ne varsa kalacak bu dünyada. Yalnızca biz olmayacağız.

Nasıl başlıyordu masallar; bir varmış bir yokmuş.