Hüzün yumaklarımdan biridir. “Bir Şarkının Hikayesi” programlarının birinde anlatmıştım: Belki bu sütunlarda da bir vesile ile yazmışımdır:
Her birimiz ana baba kucağından ayrı kalmanın hüznünü yaşadık. Gurbet duyguları bir mıh gibi yüreğimize işledi. Kemalettin Kamu’nun şiirleriydi anlatamadığımız duyguların yansıması:
“Gurbet o kadar acı / Ki, ne varsa içimde / Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde // Eriyorum gitgide / Elveda her ümide! / Gurbet benliğimi de / Bitirdi bir biçimde // Ne arzum ne emelim / Yaralanmış bir el’im / Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde”
Gün geldi Yıldırım Gürses’in Uşşak bestesi hanginizi duygulandırmadı boğazınıza bir yumruk gibi oturuvermedi? İşte bizim ruh dünyamız milletçe: Biz gurbette değiliz ama, gurbet bizim içimizde…
Bu şiir, bir tek kelimeyle insanın hayatını, her şeyini kaybettiğini ve gurbetin içinde olduğunu, her geçen dakika insanı zaman dilimi içinde alıp götürdüğünü, anlatıyor.
Şiir diyor ki ben gurbette değilim gurbet benim içimde.
Bu şiiri beğenenlerden biri de Yıldırım Gürses’ti.
Yıldırım Gürses bu bestelemeyi çok istemiş. Ama bir türlü cesaret edememiş. İki yıl cebinde taşımış. Ama bir türlü besteleyememiş.
Günlerden bir gün Anadolu turnesine çıkmış. Hakkâri konseri sırasında kuliste sıranın kendisine gelmesini beklerken, postacı gelip onu sormuş. Bir telgrafınız var Yıldırım Bey demiş.
Önce tereddüt etmiş kötü bir haber mi geldi diye. Sonra telgrafı açıp okuyunca şu üç kelime şarkının doğmasına sebebiyet vermiş.
“Oğlum” diyormuş babası. “Şu an belki Türkiye’nin en uzak köşesindesin ama kalbimin içindesin.” Bu sözlerden çok duygulanan sanatçımız programı sonrası hemen uşak makamındaki besteyi yapmış.
Şiirlerindeki temalar çoğu şairimize ad olmuştu, Kimi şairimize “melankoli”, kimine “vatan” kimine “bayrak” şairi denilmişti. İçlerinde bir Kemalettin Kumu vardı ki, ona yakışan isim “Gurbet” şairi oldu.
Benim gibi her gurbet çocuğunda Kemalettin Kumu sevgisinin zirve yapmasının nedeni bu olsa gerek:
“Anne, deniz nerde, yalımız nerde?
Hani gideceğimiz İzmir'e der de
Beni uyuturdun dizinde anne!
Geçende ablam da öyle diyordu
Bu bahar İzmir'e girmezse ordu
Kanmam sözünüze sizin de anne!
Yeşil bir bahara büründü dağlar
Bülbüllü bahçeler, üzümlü bağlar
Kimlerin işine yarıyor anne!
O bağlar nerede, bahçeler nerde?
Her akşam güneşin battığı yerde
Gözlerim İzmir'i arıyor anne!
Şimdi bir kuş olsam, kanadım olsa
İzmir'e giden yol eğer bu yolsa
Bir başıma bile giderim anne!
Bir çetin bilmece sorsam Paşa'dan
Söylemem memleket bağışlamadan
Mutlaka İzmir'i isterim anne!”
Kemalettin Kamu, 1901’de Babasının görevli olduğu Bayburt’ta doğdu. 1910’da dışardan sınavlara girerek ortaokul birinci sınıfta öğrenim görme hakkı kazandı. Erzurum’da başladığı ortaokulu Refahiye’de bitirdi. Önce Balkan Savaşı’nın üzüntüleri, sonra Erzurum’un işgal haberini alan babası kalp sektesinden öldü.
Babasız kalan Kemalettin Kamu, bir süre sonra annesiyle birlikte Sivas’a göç etti. Sonra Sivas’tan Kayseri’ye geçmişlerdi. Bulduğu her şeyi okuyor, gencecik yüreğinin acılarını mısralara döküyordu.
“Saçların yine solgun,
Bağrın elemle dolgun,
Nereye yolculuğun
Yeni bir gurbete mi?
Ben de kuru bir yaprak
Gibi seninleyim bak,
Zülfüne takılarak
Oldum gönül veremi
Gözlerin dolu melal,
Yüzün bir ince hilal,
Giderken benide al
Berabarine e mi?”
Kemalettin Kamu’nun şiirleri ancak ölümünden sonra kitaplaştırılmıştı. Millî mücadele yıllarında savaşın kazanılması için çalışmış, o dönemde yazdıkları elden ele dolaşmıştı. Kimi şiirleri bestelenmiş, marş olmuş, şarkı olmuştu.
“Dediler ki: ‘- Yok baban,
Babanı aldı vatan! ’
Meğer burada yatan
Senmişsin, babacığım!
Davullar çala çala,
Köylü döküldü yola...
Ne güzeldi alayla
Gidişin... babacığım!
Kaldın diye askerde
Anam uğradı derde...
Bu tenha tepelerde
Ne işin... babacığım?”