Düşmanları çıkarma yaparken planları şöyleydi:

Düşmanın asıl kuvvetleri, Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki noktadan çıkarak boğazı kontrol edecek tepeleri alacaktı. Bunu başarmak için, iki tümen Anzak kolordusu Kabatepe bölgesine çıkacak İki İngiliz, bir Fransız tümeni ile Hint tugayından oluşan kuvvet ise Seddülbahir bölgesini ele geçirecekti.  Aynı anda bir aldatmaca olarak Boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkartma yapılacak, bazı donanma birlikleri orada çıkarma olacağı izlenimini vermek için Saroz Körfezi’ne doğru hareket edecekti.

 “Kaplamışken bu yanda şafağı kan selleri,

Andırmıştı Kumkale, Seddülbahir mahşeri.

 

Ateşten dilleriyle saldırıyorken deniz,

Yanaştı kayalara binlerce soluk beniz.

 

Ardarda boşalmakta ırmakların her çeşidi;

Dört yandan zorlanıyor bugün Şarkın geçidi...

 

Sanki güneş yerine ölüm doğmuş ne çıkar?

Varsın kızgınlığından kaynasın aç topraklar.

Önce bir ıslık gelir, arkadan bir uğultu,

Katar katar insanlar, sonra ateş bulutu!

 

İnliyor altımızda göğsü kavrulan toprak,

Sussun bu topraklar yoksa Truva uyanacak!

 

Yeri göğü katmada top, barut, dumanları,

Top seslerinden çöktü ufukların duvarı.

 

Kayalar yükleniyor kayaların üstüne,

Ey ölüm, kulağımız alıştı gürültüne.

Bu dizelerle başlamış Seddülbahir-Kumkale cephesini anlatmaya Haluk Nihat Pepeyi. Anlatmış Çanakkale’de olanları bitenleri dizeler boyu. Biz de zaman zaman bu dizelerin kanadında Çanakkale semalarında geziniyoruz.

Gelibolu Yarımadasında çıkartma yapan düşman kuvvetleri arasında Cezayir Berberilerinden, Senegal zencilerine Avustralyalılardan Hintlilere kadar hemen her milletten kişiler vardı. Düşman donanması dünyanın en büyük ve en modern donanmasıydı. Karşımızdaki ordunun yenilmesi ancak bir mucize sayılabilirdi ki, o mucizeyi Tanrı bize bahşetti.

Türk askeri, hayatını hiçe sayarak dövüştü.  Tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı bir savunma savaşı verildi.

Geliniz sözü 25 Nisan 1915’e getirelim.

 “..............

Gün ağarırken 25 Nisan 1915’de / Veryansın etti bataryalar / Tonlarla mermi savurdu / Dehşet ve ölüm kustu / Tabyalar yıkıldı / Toplar sustu.

Mutlandı Carden, / Zaferden! / Coştu gemiciler / Sevindi / Donanmanın resmi papazı / İsa adına / Altın haçını / Öptü.

Ve de ‘insanları sev’ diyen /    İsa’nın yüreğinden / Gene / Kanlar aktı, bulaştı / Emperyalistlerin ellerine, yüzlerine...

Süddülbahir kıyısı / Göztepe’nin hemen önü / Çıkarma yapmak için, / En uygun yer. / Alaborda etti gemiler.

Uçtu uçacak sevinçten / Komutanlar-subaylar / Karaya çıkmaya hazırlanan altı bin asker,

Hurra.../ Hurra.... / Hurra.../ Ne kadar kolay zafer.

Bir tümseğin ardında / Ezineli Yahya çavuş / Takım komutanı. / Ve 63 er / Tam siper / Bekler Tanrı’ya sığınıp, / Bekler.

Sonra... / İnanılmaz sonrasına / Anlatmak mümkün değil / Düğümlenmeden boğazına insanın bir şeyler.

Boyanır kana / Çıkarma gemileri / Kızarır / Güverteler-küpeşteler / Kızarır yüzü / Pikniğe gidercesine / Hazırlanan birlikler / Erir gider... / Bu akıl almaz savaş on saat sürer...

Tutunamaz, ilerleyemez/ İtilaf birlikleri / Kurmaylarına bir ara kuşku düşer / ‘Tam donanmış bir tümenle korunuyor burası / Büyük olur kaybımız çekilelim. / Başka çıkış noktası / Düşünelim’/ Derler...

Gün batar ağır ağır / Karanlık yoğunlaşır / Akıtılan kanlar, / Katran rengine döner.

Ezineli Yahya Çavuş / Ve de Mehmetler, / birer birer / Şehit düşer.”

 Yarınki yazımızda 57. Alayı ve Mustafa Kemal’i anlatacağız diyeceğiz ki: “Hey bre hey... Ne Alaydı o Alay. / Belli ki şehâdete yürümek / Uçmaktan daha kolay.”