Veremin halk arasında anılan adı sarı hastalıktı. Verem duygulu kimseleri sever, demiştim.

Hayatlarının bir döneminde veremle tanışmış olan şairler arasında Cahit Sıtkı Tarancı, Peyami Safa,  Mahmut Yesari, Aclan Sayılgan, Memet Fuat, Rüştü Onur’u anabiliriz.

Aclan Sayılgan “ Sanatoryum” adlı şiirinde şöyle seslenmişti:

“Burada / Herşey / Bir başka / Ağaçların bile  / Ateşi / 37.6”

Bir istatistik yayınlanmıştı. Buna göre, Vereme yakalanma oranı, 1945 yılında yüz binde 262, 1965 yılında ise yüz binde 172 iken, bu oran günümüzde yüz binde 29 civarına geriledi. Batı Avrupa ülkelerinde ise bu oranın yüz binde 10 olduğu göz önüne alınırsa, Her şeyin bitmiş olmadığı anlaşılır.

Franz Kafka (1883 Prag) veremden ölen ünlü bir edebiyatçıydı. Kafka, hastalığını biliyordu, fakat göz ardı ediyordu. 3 Haziran 1924’te Viyana yakınlarındaki Kierling’de bir klinikte yaşama gözlerini yummuştu. Cezayir asıllı Fransız yazar Albert Camus (1913-1960), liseyi bitirip 1930’larda Cezayir Üniversitesi’ne girdiğinde, “verem ve komünizm illetine” yakalandığını anlatmıştı.  Yazar Jorge Luis Borges, ünlü besteci Felix Mendelsshon da verem yüzünden ölenlerdendi.

Elbette bu illete yakalanmış bizim de bir çok yazarımız, müzisyenimiz vardır. Bunlardan biri var ki, beni çok etkilemiştir: Zaten bunca yazdığım sözü ona getirmek ve anmak  içindi. Adını yazmadan önce “Akdeniz’e Doğru” adlı şiirinden bir bölüm aktarayım:

Eğilmez Başımıza taç yaptık hürriyeti,

Zaferle kalbimize yazdık Cumhuriyeti.

Sakarya’dan su içen o çelik süngülerle,

Yuvaları dağılmış, yılmaz bir avuç erle.

“Hedef Akdeniz asker!” diyen parmağa koştuk,

Zafer bahçelerinden gül koparmaya koştuk.

Yol gösterdi göklerden bize binlerce yıldız,

Kıpkızıl ufuklardan taştı al bayrağımız.

......”

Bu şiir kimin desem, kaç kişi bilir? Haydi bu hamasî şiir bir yana dilimizden düşmeyen  “Eğilmez Başın Gibi /Gökler Bulutlu efem”, “Ufuklara Yaslanmış”, “Kapıldım Gidiyorum / Bahtımın rüzgârına”, “Yıldızların altında”, “Aşıkım, dağlara kurulu tahtım” gibi şarkıların  şairi kimdir? Kimbilir?

Bunlar gibi bir çok şarkının şiirini yazan Ömer Bedrettin Uşaklı da  henüz 42 yaşında veremden ölen şairlerimizdendi.

1904 yılında Uşak’ta doğan Ömer Bedrettin, Sivas’ın son Kadısı Ömer Lütfü Efendi ile Hayriye Hanım’ın oğludur. İlkokulu Uşak’ta, ortaokulu Sivas’ta ve liseyi İstanbul Kabataş Lisesi’nde okudu.

Yükseköğrenimini Mülkiye Okulu’nda yapan Uşaklı, 1927 yılında Mülkiye’nin İdari şubesinden mezun olarak hayata atıldı. İlk görev yeri olan Bursa’da maiyet memurluğu yanında, lisede edebiyat öğretmenliği de yaptı. Daha sonraları sırasıyla nahiye müdürü, kaymakam vekili, kaymakam ve mülkiye müfettişi olarak çeşitli illere atandı. Ünye'de de kaymakamlık yaptı. Mülkiye Müfettişi iken yapılan ara seçim ile Kütahya Mebusu olarak 1943 yılında T.B.M.M.’ne girdi. Milletvekilliğine devam ederken, evvelce yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak İstanbul – Yakacık Sanatoryumu’nda (1946) vefat etti.

Uşaklı, 28 yaşında iken 1931’de Bedia Hanım’la evlenmişti; bu evlilikten biri kız diğeri erkek iki çocukları oldu. İlk çocuğu olan kızları üç yaşında ölmüştü. İçli bir baba olan Ömer Bedrettin, üçüncü kitabı olan Sarı Kız Mermerleri’ndeki bütün şiirlerini ölen yavrusu için yazmıştı.

İlk şiiri kitabı olan Deniz Sarhoşları henüz mülkiyede öğrenciyken 1926 da yayımlamıştı. Yayla Duman 1934’de, basılmıştı.  Ömer Bedrettin Uşaklı’nın az bilinen bir şiirini ekliyorum:

BİR HANÇER İSTİYORUM

Portakallar altında geçmiyor bu yıl güzüm

Gönlüm uzak bir köyün gelecek baharında.

Aylar var ki, ey Tanrım, görünmez oldu yüzüm

Dört atlı yaylıların süslü aynalarında.

 

Dağlar önümde boy boy, güneş gözümde tel tel

At üstünde söylenen şiirler kadar güzel

Türküler yakılacak ölümler istiyorum.

 

Bayburt'un kalesinden sakatlar geçmez elbet

Çoruh'un sularından hastalar içmez elbet

Yiğitçe saplanacak bir hançer istiyorum.