Ülkemizde yaşayan Uygur Türkleri, Çin tarafından toplama kamplarına alınan akrabalarının akıbetini öğrenmek için Çin’in Ankara Büyükelçiliği önünde oturma eylemi yapıyordu.

Eylem, en azından Türk dünyasının sorunlarını dert edinen çevrelerde ses getirdi. Az da olsa basın yayın organlarında haber oldu.

Eylemin ses getirmesi üzerine Çin Büyükelçiliği bir açıklama yaptı ve eylemcilerin Çin’in imajını karalamak ve Çin-Türkiye ilişkileri bozmak istedikleri iddia edildi. Açıklamada “Sağduyulu insanların yalanlara kanmayacağını ve Çin-Türkiye dostluk ilişkilerinin kıymetini bilerek bunu koruyacağını ümit ediyoruz” denildi.

Açıklamayı duyan da Çin’in sütten çıkmış ak kaşık olduğunu sanacak.

Çin’in açıklaması üzerine Çin’i gücendirmemek için olacak Uygun Türklerinin eylemine polis müdahale etti. Eylem, beşinci gününde polis zoruyla bitirildi.

Bir polis yetkilinin eylemcilere, “Kabak tadı verdi, artık dağılmanız gerekiyor” demesi ve küfürlü ifadelerle diğer polislere, “Kaldırın bunları atın”' diye emretmesi utanç vericiydi.

Diyarbakır’da evlatlarını arayan anneler aylardır eylem yapıyor. Kimse müdahale etmediği gibi bizzat bakanlar bile gidip eyleme destek veriyor. Eylemcilere her türlü kolaylık sağlanıyor.

Aynı kolaylık niçin Doğu Türkistan Türklerine tanınmıyor, sağlanmıyor.

Kamu düzenini bozan bir eylem yok, devlete karşı gelme veya terör örgütleriyle bağlantılı bir durum hiç yok.

Kaybolan yakınlarını, evlatlarını, anne babalarını arıyor, bir an önce haber alma telaşındalar. Kendi can güvenlikleri bile yok. Çin’in hedef tahtasındalar.

Bu durumda Uygur Türklerine tam destek olunması gerekirken, eylemlerini polisle basmak hangi akla hizmettir…

Evlatlarını, anne babalarını barışçıl eylemlerle arayan insanları yerlerde sürükleyerek, küfür ve hakaretle uzaklaştırmak gerçekten hazin bir durumdur.

Çin ile suçluların iadesi antlaşması imzalandı. Yakında Meclis’in onayına sunulması bekleniyor. İddialar doğruysa antlaşmanın onaylanması ile Doğu Türkistan Türkleri sınır dışı edilecek ve zalim Çin’in insafına bırakılacak.

Çin Büyükelçiliği açıklama yaptı, şimdi de eylemciler dağıtıldı. Anlaşılan o ki, birileri Çin’in canını sıkmak istemiyor…

Ne yazık ki, Çin’in canı sıkılmasın diye Doğu Türkistan Türkleri kurban ediliyor.

*****

Atatürk’ten Stalin’e ders

Sovyet devriminin yıldönümlerinden birinin sabahında Stalin, “Herkes bilsin ki, Rus milleti; Boğazlar ve Ardahan’ı ele geçirme arzusundan asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davamızı halletmiş olacağımızı müjdeliyorum” diye onur kırıcı bir demeç verdi.

Aynı gece Sovyet Büyükelçiliğinde de ihtilalin yıldönümü kutlanıyordu.

Atatürk, gece yarısına doğru Stalin’in bu onur kırıcı demecinden rahatsız oluyor ve emrediyordu:

- Arabayı hazırlayın gidiyoruz.

- Paşamız bu saatte nereye gidecekler?

- Sovyet Elçiliğine...

Ekibin etekleri tutuşur. Çünkü olayı kavrarlar. İçlerinden birisi Gazi’ye:

- Paşa Hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz Devlet Başkanısınız, protokolsüz nasıl gidersiniz?

- Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları!

Ulu önderimiz ve arabalar hazırlanır. Gazi ve ekibi Sovyet elçiliğinin kapısına dayanır. Ulu önderimiz yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada içeride büyük bir balo vardır.

Gazi kendisini karşılayan Büyükelçi Karahan’ı görünce, “Merhaba Karahan” der ve sert bir şekilde söze devam eder:

- Ajanstan öğrendiğime göre Başkanınız Stalin, Boğazlar ve Ardahan’ı istemiş, kararı katıymış. Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii bu konuşmanın bir kopyası sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım.”

Gazi, metni kelime kelime tercüme ettirir. Konuşma ajanstan geçen metin ile aynıdır.

Gazi hiddetlenir:

- Karahan, elçiliğin telsizinden derhal Stalin’i bulduracaksın. Başkanın tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim. Bu cevap bu gece gelecek, çünkü benim senin Başkanınınkinden daha önemli bir kararım var. İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse, bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına gideceğim.

Karahan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Gazi’nin söylediklerini aynen nakleder.

Stalin’den gelen cevap Atatürk’ü tatmin eder, çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir:

“Stalin sürçü lisan eylemiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur.”

Gazi cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karahan’a hitaben:

- Karahan seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et!

Karahan bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir telgrafla geri çağırıldığını hatırlatarak:

- Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile yeterlidir. Yarın memleketinizdeki görevim sona eriyor. Yarın hareket edeceğim.

Gazi fazla ısrar etmez ve Çankaya’ya geri döner.

On gün sonra şöyle bir haber gelir.

SSCB'nin eski Ankara Büyükelçisi Karahan fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir.

*****

TEBESSÜM

Balıklama

Bir gün doktorlar delileri test etmek istemişler. Boş bir havuzu gösterip yüzmelerini söylemişler. Hepsi atlayıp yüzmüş, biri hariç. Akıllandığını sanmışlar. Sormuşlar neden sen atlamıyorsun. Deli demiş ki:

- Onlar çıksın, ben balıklama atlayacağım.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır.

Friedrich Hölderlin