Ne zaman Suriye'yi merkeze alan bir yazı kaleme alsam, ısrarla ABD ve Rusya arasında bir gizli mutabakat olduğunu vurguluyordum. Artık bu mutabakat net bir şekilde ortada ve Kremlin'in açıklamasıyla da pekişmiş oldu bu. Dün, Trump'un Putin'le yaptığı telefon görüşmesinin yanında, Beyaz Saray'ın açıkladığı iki telefon görüşmesinden daha söz etmiştim. Suudi Arabistan Kralı Selman ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ile yapılan telefon görüşmeleri...
Trump, Suriye'deki El Kaide kökenli örgütlerin en büyük destekçisi Suudi Arabistan'ın önüne Yemen'i de koyarak istediğini almış gözüküyor. Görüşmelerin temelini "güvenli bölge" oluşturuyor ve bu bölgelerin nereler olacağı, nasıl kurulacağı henüz net değil.
Türkiye'nin yıllardır vurguladığı "güvenli bölge" artık Beyaz Saray'ın da savunduğu bir tez ama gözüken o ki, bizim önerdiğimizden çok farklı bir şey planlıyor ABD.
Henüz Trump zaferini ilan etmemişken, hatta Hillary Clinton tüm anketlerde önde gözükürken bu sütunda ABD'nin Ortadoğu politikasında bir yol ayrımında olduğunu yine bu sütunda anlatmaya çalışmıştık.
FBI devreye girmiş, Hillary Clinton için e-posta yazışmalarıyla ilgili bir inceleme başlatmıştı. Bu incelemelerin temelini, Clinton'un (dolayısıyla bağlı bulunduğu çatı yapının) Ortadoğu'daki Sünni örgütlerle olan bağlar oluşturuyordu. ABD'nin, Müslüman Kardeşler dahil, tüm Sünni grupları "terörist" olarak gördüğü yeni bir konsepti işaret ediyordu o soruşturma. Clinton, FBI gölgesinde kalınca seçimi kaybetti. Trump, zafer konuşmasında CIA ajanlarına "çok çalıştılar" diyerek özellikle teşekkür etti.
* * *
Bırakın dünyadaki örgütleri, Ortadoğu'da faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin bir şekilde CIA tarafından kontrol edildi tartışma götürmez bir konu. CIA'nın doğrudan veya dolaylı destekleri olmasa, hiç bir örgütün yaşama şansı yok. Buna, El Kaide de dahil, PKK da... IŞİD veya DEAŞ'ın zaten ABD tarafından kurulduğu, desteklendiği resmi ağızlar tarafından da itiraf edildi. Obama'nın Dışişleri Bakanı John Kerry'nin itiraflarını hatırlatırım. ABD'nin, bu örgütlere desteğine dair "günah keçisi arayışı" içinde olduğu tezimizi de tekrarlayalım.
Şimdi gelelim Suriye'deki muhaliflerin "yeni dönem" hazırlıklarına.
Suriye'deki silahlı Sünni gruplar da yeni döneme ayak uydurmak için değişim gösteriyor. İdlib'i elinde bulunduran El Kaide kökenli grupların arasında çıkan iç savaş yeni bir örgüt kurulmasıyla sonuçlandı. Örgütler, bir araya gelerek Tahrir el-Şam'ın (Şam'ı Özgürleştirme Meclisi) kuruluşunu duyurdu. Bu meclis, Şam'ın Fethi Cephesi (eski El Nusra Cephesi), CIA destekli kurulan Nurettin Zengi Hareketi, Liva el Hak, Ensar el Din ve yine CIA'ya bağlı Ceyşü'l Sünne'yi bir araya getirdi.
Bu yapılanmada İngiliz istihbaratı MI6'nın önemli rol oynadığı, bağımsız gözlemciler tarafından dile getiriliyor. Yeni oluşum, Şam'ın Özgür İnsanlarının İslami Hareketi (Ahrar'uş Şam) kökenli çeşitli kişiliklerden oluşuyor. Ahrar'uş Şam Suudi Arabistan tarafından finanse edilen ve ilişkilerini Birleşik Krallığın belirlediği bir grup. Örgütün Dışişleri Bakanı olarak tanımlanan Lebib el Nahhas, bir İngiliz vatandaşı, MI6 üyesi olduğu iddiası var ve Avrupa'da elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor.
* * *
İngiltere Başbakanı Theresa May'in Ankara ziyaretinin de, Suriye'deki köklü değişimlerle ve yeni dönemle ilgili olduğu kesin. Kapalı kapılar ardında "cihadist örgütler"in yeniden yapılanması konuşuldu mu bilmiyoruz.
Astana zirvesi, Türkiye'nin de içinde yer aldığı üç garantör ülkenin "ateşkes" uzlaşmasıyla sonuçlandı. Rusya, Şam'ın, Tahran bölgedeki Şii milislerin ateşkese uymasının garantörü. Türkiye de DEAŞ ve El Nusra dışındaki "muhalif gruplar"ın, yani ÖSO bileşenlerinin... İdlib'deki yeni yapılanmaya ÖSO çatısı altında bulunan gruplardan katılım olup olmayacağı ise henüz bilinmiyor. Ateşkes garantörlüğü dışındaki tüm gelişmeler, Türkiye için yakın tarihte de daha sonrasında da önemli tehditler oluşturacak şekilde gelişiyor. Suriye PKK'sının statüsüne, ABD, Rusya, Şam, İran, İngiltere, Almanya dahil hiç bir ülkeden itiraz yok.
Yeni dönem; ABD ve Rusya'nın "İslamcı teröristler" diye adlandırdığı tüm grupları hedef aldığı dönem olacak. Rusya ve Şanghay 5'lisi ülkeleri için, dini hassasiyeti olan ve çeşitli cemaatlerin çatısı altında örgütlenmiş bulunan Uygur, Tacik, Kazak, Türkmen, Afgan, Özbek'lerin tamamı "potansiyel terörist." Biz ise, ülkelerinde gördükleri baskılar nedeniyle hem bu "mazlumlara" hem de 4 milyonluk Suriyeli mülteciye kucak açmış bir ülkeyiz. Uygur kökenli Kırgızistan vatandaşı çıkan Reina katliamcısı Masharipov bunlardan sadece bir tanesiydi.
Putin, geçtiğimiz haftalarda (Türkiye dahil, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelerde önemli sayıda mensubu bulunan) Tebliğ Cemaati'ne dönük geniş kapsamlı bir operasyon başlattı. Trump, tüm Müslümanları "potansiyel terörist" ilan etti ve 7 Müslüman ülke vatandaşlarının ABD'ye girmesini yasakladı.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, siz hâlâ Ankara'ya bir telefon dahi açmayan Trump'tan medet umanlar arasında mısınız?