Aşağıya alacağım dizelerin altında “t.b” imzası var.  Kimdir t.b.? Meraklandım aradım. Onlarca bu imzayı taşıyan tarih, fantastik ve tiyatro kokulu şiir buldum.

Kiminde Bentimuçin imzası vardı.  Sonra akademisyen olduğunu, akademik, genel ve iş İngilizcesi konularında uzman olduğunu öğrendim. Konumla ilgisi yok. Ama hakkını yememem gerek. 31 Mart Vakası’nın, sebep gelişme ve sonucunu beş on dize içinde verivermiş:

 “Hamid pencereden bakıyor

Meraklı gözlerle.

Yeşil üniformalı adamlar dolanıyor

Siyah çizmelerle.

 

Kır sakalları kıvrılıyor,

Çatılıyor kaşları,

Yağmur yavaş yağıyor

Yaşarıyor saçları

/ Hamid’in.

İstanbul karışık...

Kimse dinlemiyor

/düzen, yasa

/ hülasa:

 

Selanik’ten geldi avcı taburları.

Taşkışla’da hapis ettiler subayları.

Öldürdüler Nazım Paşa’yı,

Aslan Bey’i.

 

Sonra...

İstanbul’a geldi

Hareket ordusu.

Bastırdılar vakayı

On gün sürdü sorgusu.

İndirdiler Hamid’i,

Getirdiler Mehmed’i.”

.Tarihimizde 31 Mart vakası ve arkasından Mustafa Kemal’in verdiği isimle Harekât Ordusu neydi? Tarihin tozlu raflarından indirilip, tozları silinebilir mi? Hisse alınacak bir yanı var mı, gerekli mi, gereksiz mi? Doğrusu muhakeme yürütmekten ya da derinlere inip bir sav yürütmekten acizim.  Bir manzumeye rastladım. Afşin Astrakhanı yazmış:

“Geç erlerin karşısına yeniden emret

Güzel günler gelecek yalnızca sabret

Elbet yeniden galiptir Mahmut Şevket

Kesme, sonsuza dek yaşasın umudun

 

İstibdat dirildi diye korkmayasın sakın

Koşmaya devam et durmasın bu akın

Haydi yeniden, yeniden gemileri yakın

Sonuna dek savaş, kanına doysun yurdun

 ……..”

 Umutlar, her zaman ve her halde bitmesin. Ama savaş ve kana doymak, yurdumuzdan ve yurdumun insanlarından uzak kalsın.

Ayrıntıları bu işin uzmanlarına bırakıp 31 Mart harekatı ile ilgili birkaç satırbaşı vereceğim. II. Abdülhamit yönetimine karşı ilk baş kaldırı Rumeli’de başlamıştı. III. Ordu subaylarından Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) Resneli Ahmet Niyazi Bey, 3 Temmuz 1908’de asker ve sivillerden oluşan adamlarıyla dağa çıkmıştı. Saraya çektiği telgrafta anayasanın yeniden yürürlüğe konmasını istedi. 23 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti kendiliğinden Meşrutiyet’i ilân etti. Padişah, II. Meşrutiyeti ilan edip, anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı. Meşrutiyetin yeniden ilanının yarattığı sevinç ve hürriyet havası fazla uzun sürmedi.

31 Mart 1325 / 13 Nisan 1909’a gelinirken memleketin durumu şöyleydi:

İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidara gelebilmek için, terör desteği de dahil her yolu el altından destekliyordu. Halkın hükümete güveni zayıflamıştı. Çıkarları bozulan alaylı subaylar İttihatçılara ateş püskürüyor ve onları dinsizlikle suçluyordu. İttihatçılarla, medreselilerin çatışması artmıştı. Medrese öğrencilerinin askere alınmak istenmesi de hoşnutsuzluk yaratmıştı. Açığa alınan memurlar, muhalefete katılmaktaydı.

İngiltere’nin Orta Doğudaki çıkarlarını daha da sağlamlaştırmak amacıyla alttan alta yerli işbirlikçilerle olumsuz propagandalar yaptırıyordu. 

Bazı iddialara göre İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticileri, II. Abdülhamit’i düşürebilmek için kuvvetli bir gerekçeye ihtiyaç duymuş ve 31 Mart olayını kendileri tertip etmişti. İttihat ve Terakki karşıtı bir faaliyet şeklinde ortaya çıkan isyan, irtica hareketiydi.

Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesi vasıtasıyla kamuoyu ve özellikle de askerler üzerinde etkili olan propaganda faaliyetlerine karşılık Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, tedbir almakta gecikmişti.

İsyan, 30 Mart,  (12/13 Nisan ) 1909 gecesi başladı. Asiler, gece Taksim’de bulunan Taşkışla’da subaylar hapsettiler. 31 Mart sabahı kışlalarından çıkıp, “Şeriat İsteriz!” sloganıyla Sultan Ahmet Meydanı’na geldi. Önlerine çıkan Harbiye mezunu mektepli subayları ortadan kaldırmak istediler. Mebusân Meclisi önünde toplanan 3000 asiye, nasihat için gelen heyetten Şerif Sadık Paşayı da öldürdüler.

YARIN, HAREKET ORDUSU VE II. ABDÜLHAMİT’İN TAHTTAN ALINIŞINI ÖZETLE ANLATACAĞIM.