Emel Vakfı Başkanı Zafer Karatay’ın deyimi ile “Vatan Kırım’da yüzbinlerce Kırım Türkü 77 yıl önce bu saatlerde can derdindeydi…”

17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarının kapıları Rus askerleri tarafından çalınmaya başladı. Stalin askerleri, Kırım Türklerine 15 dakika içinde hazırlanarak meydanlara toplanmalarını emrediyordu.

Kadınlar, kundaktaki bebekler, yaşlılar, hastalar, savaşamayacak durumda erkeklerden oluşan 423 bin Kırım Tatarı o gece Kırım’daki istasyonlardan hayvan vagonlarına istif edilerek vatanlarından sürüldü.

“Sovyetler Birliği’ne ihanet” ile suçlanıyorlardı. Oysa ki aynı gece 50 bin Kırım Tatar erkeği, Hitler’in Almanya’sına karşı cephede Sovyetler Birliği adına savaşıyordu.

Kırım Tatarlarının bu çileli yolculuğu 20 günden fazla sürdü. Yüzlerce insanın istif edildiği hayvan vagonlarında insanlar öldükçe oturabilecek bir yer açılıyordu. Onlara doğru düzgün yiyecek verilmedi, su verilmedi. Trenler, birkaç günde bir durduğunda ölenlerin cesetleri yol kenarına bırakıldı.

Sağlam erkekleri savaşta olan Kırım Tatarları açlık, susuzluk ve hastalıktan bu korkunç sürgün yolculuğunda hayatlarını kaybetti. Yaşlılar, bebekler, çocuklar… Kadınlar ve genç kızlar, utanç ve hicaplarından vagonlarda abdest ihtiyaçlarını gideremedikleri için kan zehirlenmesinden hayatlarını kaybetti…

Kırım Tatarları, bu sürgünde Özbekistan, Kazakistan, Sibirya gibi birçok bölgeye dağıtılmış, binlerce insan yurdundan koparılmıştı. Bu çileli yolculuk bittiğinde o hayvan vagonlarının neredeyse yarısı boşalmıştı. Kırım Tatarları, sürgünde 195 bin insan kaybetti…

Sürgün sonrası varılan memleketlerde de acılar bitmedi. Hiçbir varlığı olmayan binlerce Kırım Tatarı, hayatta kalabilmek için pamuk tarlalarında köle gibi çalışmak zorunda kaldı. Bu süre içinde birçok insan yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalık gibi sebeplerden hayatını kaybetti.

Sürgünün birkaç gün sonrasında, Rus yetkilileri Kırım’daki Arabat köyünün unutulmuş olduğunu fark etti. Köy halkı bir gemiye dolduruldu ve Karadeniz açıklarında gemi batırılarak dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir vahşet yaşandı.

23 Haziran 1978’de Kırım Tatarlarının Ebedî Meşalesi olarak bilinen Musa Mahmut vatanına dönüp yerleşmek istediğinde, Kırım’daki Sovyet yönetimi kendisini ve ailesini Kırım’dan zorla çıkarmak istedi. Musa Mahmut kendisini yaktı ve 28 Haziran’da hayatını kaybetti.

1987 yılında Kırım Tatarları, vatana dönüşlerinin engellenmesine karşı Kızıl Meydan’da yaptıkları gösterilerle dünya gündemine oturdu. 1989’dan itibaren bürokratik engellere, polis baskısına ve ağır maddi koşullara rağmen sürgün yerlerinden Kırım’a topluca dönüşler başlattılar. Bu süreç sonunda 250 binin üzerinde Kırım Tatarı vatanına dönebildi.

Kırım, Şubat 2014’te Rusya tarafından tekrar işgal edildi. O günden sonra 21 Kırım Tatarı kaçırıldı. 3'ünün işkence görmüş cesedi bulundu. Kırım Tatarlarına karşı şiddet olayları arttı. Kırım Tatarları her gün ev aramaları, soruşturmalar ve yüksek para cezalarıyla karşılaşır oldu. Kırım Tatar liderlerinin Kırım’a girişleri yasaklandı. Milli kuruluşlar kapatıldı. 18 Mayıs sürgün ve soykırımını anma toplantıları yasaklandı.

Zafer Karatay’ın verdiği bilgiye göre Kırım Tatarları, bu dehşetli sürgünden ve sürgün sonrası ağır şartlardan dolayı nüfuslarının yüzde 46.2’sini kaybetti. Başka bir deyişle sürgünde her iki Kırım Türkünden biri can verdi.

Dünya tarihi böyle bir vahşeti görmedi. Ancak Türklere yapılan tüm zulümlere sessiz kalındığı gibi Kırım Tatarlarına yapılan soykırıma da maalesef sessiz kalındı ve unutturuldu.

Kırım Tatarlarının efsanevi lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Derneği İstanbul Şube Başkanı Celal İçten ve Emel Vakfı Başkanı Zafer Karatay gibi Kırım sevdalılarının çabalarıyla soykırım gündemde tutulabiliyor.

Kırım Tatarlarının çoğunluğu, Brezilya’dan Amerika’ya kadar dünyanın dört tarafında halen sürgün yaşıyor.

Kırım’da matem değil de zafer türkülerinin söyleneceği günleri görmek umuduyla…

*****

Ölülerimizi çakallar yiyordu

Sürgünden sonra adi Selo Zelenoe olarak değiştirilen Kırım’ın Tatarosman köyünde doğan ve şimdi New York’un Brooklyn bölgesinde yaşayan 90 yaşındaki Dilaver Mustafaev, iki yıl önce sürgünde yaşadıklarını anlattı...

14-15 yaşlarındaydım. Sabaha doğru karanlıkta kapıyı kırar gibi açarak üç silahlı asker içeri daldı. Annem, babam ve 3 kardeşim, korkuyla yataklarımızdan fırladık. ‘Size 15 dakika müsaade, alacağınızı alın, evi boşaltın!’ diye bağırdılar. ‘Bizi nereye götürüyorsunuz?’ diye sorduk. ‘Kırım halkı Sovyetlere ihanet etti, buradan gidiyorsunuz!’ dediler, başka bir bilgi vermediler.

Bizi iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kamyonlara sıkıştırıp tren istasyonuna götürdüler. Eski, köhne, paslı, leş gibi kokan iki katlı hayvan taşınan vagonlara doldurdular.

Yolda yemek yok, 2-3 günde bir kömür kovasından bir bardak çorba verdiler. Açlıktan, hastalıktan, havasızlıktan yolda birçok insan öldü.

Bizi Özbekistan’ın yaşaması en zor ve kötü yerlerine götürdüler. Köylerden geçerken muhtarlar gelip tarlada çalıştırabilecek kişileri seçip ayırıyordu. Çocukları yaşlıları istemiyorlardı ama çoğumuz ya yaşlı ya da çocuktuk, gençler ve büyükler zaten Sovyet ordusunda askerdi, harpteydi.

Özbekistan’ın Rodina çalışma kampına götürüldük. Çöl gibi kuru çatlak toprağı olan, etrafta kimsenin yaşamadığı, kapısı penceresi olmayan kamıştan yapılmış barakaların olduğu bir yerdi. Buralara pamuk ekmek istiyorlarmış, kanallarla su getirmişler ama insan yok, bizi köle gibi çalıştırmak için getirmişler.

Köy adeta cezaevi gibiydi. O köyden çıkmak yok, her akşam buradayız diye imza atıyorduk, diğer köylere cenaze için bile gidemiyorduk. Ayrı köylere düşen akrabalar birbirini göremiyordu. Sabahtan akşama her gün pamuk tarlalarında çalıştık.

Sıtma, açlık, hastalıklardan kırılmaya başladık. Neredeyse her gün bir iki cenaze gömüyorduk. Halsizlikten kuru toprakta derin mezar bile kazamıyorduk. Bozkırda çok çakal vardı, mezarlığın etrafında dolaşırlar, cenazeden sonra toprağı eşeleyip ölüleri yerlerdi.

*****                   

TEBESSÜM

Tutuklayın

Adam karakola koşar.

- Komiser bey, beni tutuklayın. Karıma beş el ateş ettim.

- Öldü mü?

- Hayır, hiçbiri isabet etmedi.

- Öyleyse neden tutuklanmayı istiyorsun?

- Karım beni arıyor da...

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

Cengiz Aytmatov