Dünkü yazımda “Erzurumlu gelin bacının ağıtına ne demeli?” diye sormuş ve ağıdın büyük bir bölümünü buğun paylaşacağımı yazmıştım. Buyurun okuyun:

Mızıka çalındı düğün mü sandın

Al yeşil bayrağı gelin mi sandın

Yemen'e gideni gelir mi sandın

Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem

Koyun gelir kuzusunun adı yok

Sıralanmış küleklerin sütü yok

Ağamsız da bu yerlerin tadı yok

Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem

Ağamı yolladılar Yemen eline

Çifte tabanca takmış beline

Ayrılmak olur mu taze geline

(Nakarat)

Akşam olur mumlar yanar karşımda

Bu ayrılık cümle alem başında

Gündüz hayalimde, gece düşümde

(Nakarat)

Karaman'dan yola çıkan yağız Anadolu delikanlısı Yemen yollarındadır. Geri dönmeyeceğini bilmektedir. İçini kimselere açamaz da seher yeline seslenir:

"Karaman'dan çıktım yolum Yemen'e

Asker çantasını vurdum sineme

Ayrılık namesini verdim eline

Tenhalarda bul da ver seher yeli.."

1. Selim ile Mısır'a giden Yeniçerilerin bazıları Yemen'e geçmiş, daha önceden buraya yerleşmiş, Çerkezlerle küçük hükümetler kurmuşlardı.

Yemen'in yüksek bölgelerinde Zeydi imamlar hüküm sürüyordu.
1538'de Kaçurat sultanı, Portekiz istilasına karşı Kanuni’den imdat istemiş, bunun üzerine gönderilen Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa, Aden'i almıştı. Otuz yıl süren türlü karışıklıklardan sonra 1568'de Sinan Paşa Yemen’i tamamen ele geçirdi. Ancak 1599 yılına kadar isyanlar bitmek bilmedi. Zeydilerin lideri El Kasım 1618'de barış anlaşması yaptıysa da, kısa sürede yine anarşi kol gezmeye başladı.

Necid'de başlayan, sonra tüm Arabistan'a yayınlan Vehabilerin harekâtı 1800'lerde başladı. 1810'da Kavalalı Mehmet Paşa buraları işgal etti. l843'de Hüseyin Paşa, 1865'de Rauf, 1871'de Ahmet Muhtar Paşalar Yemen'e girmek zorunda kaldılar. Son isyanı 1904'den sonra İmam Yahya başlatmıştı. On dört yıl sonra Yemen tamamen İmam Yahya'ya teslim edilmişti. Ama binlerce evladımızı da o çöllerde bırakmıştık.

Türk anası, Türk gelini hep kaderine boyun bükmüş, yalnızca gözyaşı dökmüş sanmayınız. Zaman olmuş kaderine isyan etmiş, başkaldırmıştır. İşte bunlardan birine, kocası Yemen'e gidip de yıllardır bir haber alamayan geline kulak verelim:

Merhametsiz padişahlar, askeri

On sene bekletiyorlar Hicaz' da

Gidenler gelmiyor, el verir gayrı

Soyka Yemen, yiğit koymadı bizde.

Padişah'a söylen yari göndersin

Bu kanun bu zagonu döndersin

On seneyi bir seneye indirsin

Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de.

Gelin ömrüm geçti ben mozuluyom

Kara saçım ağ ördürdüm düzlüyom

On senedir asker yolu gözlüyom

Saçım ağardı fer kalmadı gözde...

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün en çok sevdiği türküler arasında Yemen türküleri vardır. Gözleri nemlenerek dinlediği anlatılır.

Sözü yeniden Yemen'e gitmekte olan bir yiğide verelim:

Kışlanın önünde sıra söğütler

Oturmuş binbaşı asker öğütler

Yemen' e gidiyor baba yiğitler

Ağlaman analar yine geliriz

Din, millet yoluna kurban oluruz.

…..

Evet din millet yoluna kurban oldular. Çölün sıcağında çile doldurduğunu sanan Anadolu delikanlılarının çilesi dolmamıştı. Yemen çöllerinden hayatta kalanları bu kez Sarıkamış’ın karlı, buzlu, fırtınalı dağları bekliyordu.

Halk edebiyatımızda Yemen'e ait yazılmış çok destanlar var. Bu destanlar. Yemen'e gidişi, oradaki acılı, acıklı hayatı geniş geniş anlatırlar. Birçokları bizzat Yemen'de bulunmuş, askerlik yapmış halk ozanları tarafından yaratılmış. Ancak, ne yazık ki bunların çoğu elimizde yok.

Kim bilir hangi seher yellerinin önünde hangi ayrılık nağmeleri yüreklerden yüreklere savrulmaktadır?