Henüz 26 yaşındaydı. Avukat Ersin Arslan, hacze gittiği Gebze’de işini yaparken borçlunun kahpe kurşunlarıyla öldürüldü.

Olay basit bir adli vaka değildir…

Toplumun geldiği noktayı göstermesi açısından korkutucudur…

Hepimiz hukuksuzluktan dem vuruyor, adaletin işlemediğinden, mahkemelerin iyi çalışmadığından yakınıyoruz…

Haklılık payı da çok fazla…

Adaleti tesis etmeye gayret gösteren, müvekkilinin hak ettiği alacağını hukuk içinde tahsil etmeye çalışan bir avukat, görevi başında öldürülüyorsa, bu kurşun devlete sıkıldı. Bu kurşun adaletin kalbine saplandı.

Hazin olan tarafı, bu ilk kez olmadı, korkarım ki son kez de olmayacak…

Çünkü toplumda belli bir kesim bu tür olayları teşvik edecek türden açıklamalar yapıyor, belli meslek gruplarını hedef seçiyor.

Barolar ve özellikle de İstanbul Barosu hedef tahtasına oturtulan kuruluşların başında yer alıyor.

İstanbul Barosunu parçalamak, mesleki dayanışma blokunu yıkmak için özellikle yasa çıkarıldı ve baroların bölünmesinin önü açıldı…

Zorla, gayretle ve baskıyla İstanbul’da yeni bir baro daha kurduruldu.

Yine de hedef olmaktan kurtulamadı…

Sadece baroların bölünmesi değil, birçok konuda avukatlar hedef gösterildi, halen daha gösteriliyor.

Adaletin üç temel ayağı var; iddia, savunma ve yargı…

İddia ayağında savcı, savunma ayağında avukat, yargı ayağında da hâkim var…

Hâkim ve savcıyı el üstünde tutup, avukatı hedef tahtasına oturtursanız; savunma çöker…

Savunma çökerse, en büyük zararı avukatlar değil; kendini savunamayacak duruma düşecek olan vatandaş çeker…

Adliye girişlerinde bile avukatın saygınlığı bitirildi…

1136 Sayılı Avukatlık Kanununa göre, “Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz.”

Hâkim ve savcılar, ellerini kollarını sallayarak adliyeye girerken, hatta memurlar ve sözleşmeli çalışan işçi kadrosundakiler bile rahatlıkla girip çıkarken; avukatlar kanunun aksi hükmüne rağmen X-ray cihazından geçerek adliyeye girebiliyor.

Adliyede bile avukata güvenilmiyorsa; sokaktaki vatandaş tabii ki daha fazlasını yapar; maalesef yapıyor da…

Avukatlar hedef gösteriliyor; avukat kahpe kurşunlarla öldürülüyor.

Doktorlar hedef gösteriliyor; sağlık çalışanları darp ediliyor, dövülüyor.

Öğretmenler hedef gösteriliyor; öğrenciler, veliler öğretmeni vuruyor…

Artık bırakın birilerini hedef göstermeyi; itibarsızlaştırmayı…

Saygı göstermiyorsunuz, en azından susun….

*****

Ticaretin böylesi!

Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci belirir. Biri temiz, pak, nur yüzlü; diğeri pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten...

Temiz, pak olan dilencinin önünde bir yazı; “Ben yoksul bir Hıristiyanım, lütfen yardım edin.”

Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var; “Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudiyim. Paraya ihtiyacım var.”

Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hıristiyan dilenciye sadaka veriyorlar... Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş...

Sonunda papaz, Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki;

“Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar.”

Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor; “İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor...”

*****

TEBESSÜM

Rezalet

Avukat, duruşmada söz alarak; “Sayın mahkeme heyeti” demiş ve devam etmiş:

 “Müvekkilim anne ve babasına son derece saygılı, küçükleri seven, hayatta hiçbir kötülük yapmamış, altın kurallarla yaşamış, bir onur, bir dürüstlük ve centilmenlik abidesidir. Onu herkes sever ve…”

Sanık, yanındaki diğer sanığın kulağına eğilip dert yanar:

“Rezaleti görüyor musun? Avukata çuvalla para verdik, herif gidip bir başkasını savunmaya başladı!”

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Adaletsizliğin en büyüğü, adil olmayıp adil görünmektir.

Platon