Hayat pahalılığı, işsizlik, döviz kurunun her geçen gün artması, eğitimdeki açmaz, üniversite gençlerinin barınacak yurt bulamaması, mülteciler, Suriyelilerin başımıza açtığı belalar ve daha nice sorunlarla boğuşuyoruz.

En önemli sorun nedir derseniz; güvenliktir…

Öncelik olarak da can güvenliği…

Güvenlik sağlanmadan sorunları çözmede bir arpa boyu yol alınamaz.

Kocaeli Derince’de 9 aylık bebeği olan 23 yaşındaki genç bir kadına, kocası iki gün boyunca işkence yaptı. Sonra da talihsiz kadını, başına sert bir cisimle vurarak vahice öldürdü.

Genç kadının babası, “Kızımızı bize teslim et dediğimizde ‘Biz aşiretiz, adam keseriz’ diye bizi tehdit etti” sözleriyle acı gerçeği haykırdı.

Bir anlık öfke ile işlenen bir cinayet değil, planlanarak, tasarlayarak günlerce süren işkence ile vahşice işlenen bir cinayetten bahsediyoruz.

Sadece bu kadar değil. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti oluyor.

Zonguldak’ta boşanmak isteyen 29 yaşındaki genç bir kadın, kocası tarafından av tüfeğiyle öldürüldü.

İstanbul Zeytinburnu’nda bir kadın, eski kocası tarafından defalarca bıçaklanarak vahşice katledildi.

Sorunu sadece kadın cinayetleri olarak görürsek eksik kalır.

Vahşice öldürülen, güvenlik sorunu yaşayan sadece kadınlar değil.

Adıyaman’da birkaç günlük bebek canlı canlı toprağa gömüldü. Lise öğrencileri tarafından tesadüfen bulunan bebek çok şükür kurtarıldı.

Adana’da bir işadamı maskeli 4 kişi tarafından kaçırıldı. Saldırganlar, işkence yaparak işadamından para istedi.

Bursa’da araç park etme meselesi yüzünden çıkan tartışmada, oto kiralamacıları, tekme tokat birbirine girdi. Hızını alamayan kavgacılardan biri, 2 beyzbol sopasıyla saldırdı.

Yaşlısı, genci, kadını, erkeği herkes can güvenliği sorunu yaşıyor. Sokakta tanımadığımız biriyle karşılaşınca, aman geçerken sürtünürsem başım belaya girer diye mecburen yolu değiştirir olduk.

Çocukları bırakın sokakta oynamasına izin vermeyi, okul yolunda, kurslarda bile güvende değiller. Normal insanlar için bile sokak tehlikeli olmaya başladı.

Toplu taşımada, apartmanda, işyerinde, sokakta insanlar barut gibi, dokunmayı bırakın baksan patlayacaklar…

En kötüsü de insanların kafasında oluşan sokakların, insanların güvensiz olduğu algısıdır.

Ne yaparsam yapayım, nasılsa kimse bana dokunamaz kafasında olan magandalar toplumda huzur ve güven bırakmadı…

Önceliğimiz suçluları hemen yakalayıp adalete teslim etmek ve cezasını çektirmektir.

Yapanın yanına kâr kaldığı sürece güvenlik sorununu aşamayız.

*****

Baba yüreği

Delikanlı 16 yaşında iken babası ile tartışmış ve evi terk etmişti. Buna çok öfkelenen baba, ‘evde onun adı bile anılmayacak’ diye yasak koymuştu. Anne her gece evi terk eden oğlunun yatağına oturup yastığını koklayarak uyuyordu.

“Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım, bulup getirelim” dese de baba geri adım atmıyordu.

Aradan iki yıl geçmişti. Oğlunun doğum günü o yıl Babalar Günü ile aynı güne denk gelmişti.

Annenin ağlamaklı halini görünce dayanamadı baba; “Şu adrese git, oğlunu gör. Adresi benim verdiğimi söyleme ama…” dedi.

Birkaç şey daha söyledi ama anne duymuyordu bile, aklında bir tek adres kalmıştı. Anne sevinçten uçuyordu. Hemen hazırlandı, yola koyuldu.

Büyük bir şehrin karşı yakasındaydı babanın verdiği adres.

Gittiği adres bir tamirhaneydi. Oğlunu tulum içinde gördü.

Bir süre ıslak gözlerle dükkanın karşısından izledi ve oğluna doğru yaklaşmaya başladı.

İki yıl boyunca kendisini arayıp sormayan ailesini unutan delikanlı aniden annesini karşısında görünce önce şaşırdı, sonra koşup sarıldı annesine.

Babası hariç herkesi soruyordu, “O nasıl, bu nasıl?” diyerek.

Sonunda “O adam nasıl, hâlâ aksi ve anlayışsız mı?” diye sordu annesine.

Anne cevapsız bıraktı bu soruyu.

“Hadi oğlum, gel eve gidelim” dedi.

“Hayır anne, ben böyle iyiyim. O adamla tekrar aynı evde yaşayamam” dedi ve dükkana doğru yürümeye başladı.

Arkasından bir süre bakakalan anne hazırladığı pastayı oğluna vermek için seslendi.

Delikanlı pastayı alırken annesine “Anne ne olur ısrar etme, gelmeyeceğim. Bir gün bile merak edip arayıp sormayan bir adamla aynı evde yaşayamam ben” dedi.

Anne boynu bükük halde oğlunun yanından ayrılmaya hazırlanırken, “Peki oğlum sen bilirsin. Anlaşılan çok kararlısın, gelmeyeceksin. Ama baban dedi ki; son bir aydır arkadaşlık ettiği çocuktan uzak dursun, o çocuk sana zarar verecek. Önceki arkadaşıyla barışsın.”

Bu kez çocuk donakalmıştı.

Annesi eve dönmüştü. Babaya sitem etti, “Madem biliyordun nerde olduğunu neden benden sakladın? O yüzden rahattın demek?”

Hep ters, aksi görünen baba yutkundu ve gözlerinden iki damla yaş akıverdi.

“O benim canımdır ya, canım” dedi.

“Ne zamandan beridir biliyordun?” diye sordu anne.

“Gittiği günden beri biliyorum. Bazen öğlen molalarında ne yiyip ne içiyor diye gider uzaktan izlerdim. Bazen akşamları geç gelirdim ya hani, sen beni kahvede sanırdın, işte o zamanlarda da ne yapıyor kimlerle takılıyor diye takip ederdim.”

Karı koca birbirlerine sarılıp ağlarken kapı çalmıştı.

Elleriyle gözlerini silerek kapıyı açmaya gitti anne.

Annesinin kendisine yaptığı pastadan daha büyük bir pasta ve hediye paketi ile içeri girdi delikanlı.

Koşarak babasına sarıldı; “Babalar Günün kutlu olsun baba.”

Delikanlı anlamıştı. Kendisine hiç bakmadığını düşündüğü babasının, aslında gözünü hiç üzerinden ayırmadığını!

*****             

TEBESSÜM

Hakkı

Temel bir gün Fadime’nin kalbini kırar. Fadime, hakkını aramak için mahkemeye başvurur.

Temel, “Boşa arama bulamazsın” der.

Fadime “Neden?” diye sorunca Temel:

- Çünkü Hakkı erkek ismidir.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kendi kendisinden utanmayan, yeryüzünde hiç kimseden utanmaz.

Neşet Ertaş