Televizyonlardaki gündüz kuşağı programları haklı olarak herkes tarafından eleştiriliyor.

Asıl tartışılması gereken ise daha da vahim olanı akşam kuşağında tartışma adıyla yapılan programlar…

Tartışma konuları, katılımcılar, katılımcıların ve programı yönetenlerin tavırları, ortaya atılan iddialar akıl alır gibi değil…

Muhtemelen listede adı yazılı olmayanlar televizyonlara çıkarılmıyor ki, hep aynı kişiler konuk oluyor.

Düşünün, dış politika tartışılıyor, aynı konuklar var. Siyasette yine aynı konuklar, sağlık veya hukuki bir konu değerlendiriliyor, yine aynı kişiler ekranda…

Merkez Bankası faiz oranlarını düşürüyor, yine aynı kişiler ekranda boy gösteriyor.

Bir kişi bir alanda uzman olur, hadi bilemediniz iki üniversite bitirmiştir, yan dal yapmıştır, ikinci bir uzmanlık alanı vardır diyelim…

Bir kişi her konuda uzman mı olur Allah aşkına?

Birileri görev vermiş “televizyona çıkın, akşam bunları anlatın” demiş, onlar da verilen emri yerine getiriyorsa bilemem…

Başka türlü bunun izahı yok…

Lafa sıra gelince 85 milyonluk ülke olduğumuzu söylüyoruz, 200’ün üzerinde üniversitemiz var diyoruz, her alanda çağ atladık diye övünüyoruz… Hatta Almanya’nın bizi kıskandığı masalına inananlar bile var…

Gel gör ki, televizyonlara uzman diye çıkarılan adamların sayısı onu geçmiyor.

O kadar kıtlığa düşmüşler ki, aynı kişi aynı saatte iki ayrı televizyon ekranında konuşuyor iyi mi? Biri canlı, biri banttan…

Düşünün ne kadar vazgeçilmeyen değerlerimiz var!

Hiçbir alanda uzmanlığı olmayan, uzmanlıktan geçtim bilgisi bile bulunmayan, bir kesim her konuda ahkâm kesiyor.

Halkın gözünün içine baka baka; birilerini yaranmak veya korumak için akla hayale gelmedik yalanları tekrarlıyorlar…

Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’e atfedilen bir söz var; “Yalan ne kadar büyük olursa, inananlar o kadar çok olur.”

Sonuçta çok da haksız olduğu söylenemez, o kadar büyük yalanlara inanıldı ki, yalanı söyleyenler bile şaştı kaldı!

Her dönemde çok yalan söylenmiştir ama gününüzde daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız.

Sürekli aynı yalanlar tekrarlandığı için doğruyu söyleyenler kovuluyor; yeni fikir ortaya atanlar, çözüm önerisi getirenler hainlikle suçlanıyor.

Yalan ve fikir fukaralığından menfaat temin eden bir grup türedi…

Bu fikir fukaralığı devam ederse, Allah korusun bizi mankurtlaşmaya götürür…

*****

Şemsiye

Susuzluktan kıvranan köy halkı, nefesi kuvvetli, “Bir dua etti mi gökten rahmet boşalıyor” diye namı yürüyen kasabadaki hocaya haber salıp getirmişler. O gece hoca, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş… Sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış.

Hoca dua etmiş, köylüler ellerini açıp “amin” demiş. Dua bitmiş, köye dönüyorlar. Köylüler, yağmur beklerken hava açmış, pırıl pırıl güneş var. Köye yaklaşırken, homurtular başlamış:

- Ne biçim hoca bu yahu? Hani bir okuyacak, bir üfleyecek, gök gürleyecek yağmur yağacaktı!

- Güya karşı köye gitmiş, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş...

Sonunda muhtar hocanın yakasına yapışmış:

- Hani hoca yağmur yağacaktı, ne oldu?

Hoca dönmüş:

- Size yağmur yağmaz!

- Niye yağmasın? Hocaysa hoca, duaysa dua, daha ne istiyorsun?

- Siz bana güvenmediniz!

- Ne demek güvenmedik? Güvenmesek kasabadan alır buraya getirir miydik? Aldık, getirdik, paranı peşin verdik, sen dua ettin, biz “amin” dedik, daha nasıl güveneceğiz?

- Siz yalnız bana değil, tövbe estağfurullah, Allah’a da güvenmediniz! Sizin kalbiniz bozuk!

Köylü hep birden itiraz etmiş:

- Haşa sümme haşa, nereden çıkarıyorsun bu lafları?

Hoca, elindeki şemsiyeyi göstermiş:

- Eğer güvenseydiniz, hepiniz yağmur yağacak diye şemsiyelerinizi yanınıza alırdınız. Hani nerede şemsiyeniz? Bir ben güvendim, şemsiyemi aldım, o da yetmedi!

*****             

TEBESSÜM

Hırsız

Vatikan’da bir eve gece hırsız girmiş. Hırsız evin içinde karanlıkta ilerlerken arkasından bir ses gelmiş:

- Seni ben görüyorum. İsa da görüyor.

Hırsız panik içinde bir köşeye sinmiş, fark edilmemeyi ümit ederken ses tekrar yükselmiş:

- Seni ben görüyorum. İsa da görüyor...

Hırsız sesin kendine seslendiğine emin olunca el fenerini açıp, sesin sahibini aramaya başlamış. Bakmış bir Papağan! Şaşkınlıkla söylemiş:

- Konuşan sen miydin?

Papağan tekrar konuşmuş:

- Evet.

- Ama sen Papağansın!

- Evet ben Papağanım... İsa da Doberman...

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Birinin gerçek yüzünü görmek istiyorsan, kendisine hiçbir iyiliği dokunmayan birisine nasıl davrandığına bak.

Paulo Coelho