Kimileri, kimilerine mal etmiş. Ben altında dört beş imza gördüm. Demişler ki; “Küfretmek veya küfürlü sözler kullanmak o kadar kaba ve alçakça bir harekettir ki, duyarlılık ve karakter sahibi her insanın ondan nefret edip hor göreceği açıktır." Bu sözlerin altına başka cümleler ekleyenler de var: “Kaba küfürlerle konuşmak, köpek ulumasından daha kötüdür. Küfür etmek medeniyetsizliğin belirtisidir. Eğer yiğitliğinizi göstermek istiyorsanız, bunun için daha asil çözümler bulunuz.” Havaya kaba, k

Akıl için yol bir. Bu sözlere doğru ve haklı diyebilirsiniz. Küfür ağıza yakışan sözler değil ama, hak edenin üzerine yakışmadığını söyleyemezsiniz. Onun için insanlık hali bu, aynı oluş karşısında biri çıkar şükreder, biri küfür eder.  

İnsan oğlu kısım kısım, karnı tok olup küfreden de var, karnı aç olup şükreden de. İçimizde küfürle imanı, cennetle cehennemi, güzelle çirkini yan yana taşırız.

Eskiden ben küfür gönül yelpazesidir, sanırdım.  Biraz araştırınca gönül yelpazesi değil, ruhun yelpazesi olduğunu öğrendim.  Bir de argo yakıştırma okudum:

“Küfür ruhun yelpazesi, bunu yazan tosunun teyzesi.” Öyle bir yelpaze ki küfür küfür estirir insanı. Baktınız size yetmiyor, o zaman sizde ağzınızla küfür küfür üfleyin.

Hemi siz, büyüklerinizde iyi mi bileceksiniz. Eğer onlar, “Tezek”, çamur”, “ananı da al git'le başlayıp “alçaklar, zalimler” “namussuz, haysiyetsiz”, “kadın mı kız mı bilemediğim”, “mert değil namertsin’, “artistlik yapma”, “haşhaşiler”, “nebbaşlar”, “mezarlık soyguncusu”, “sapıklar”, “niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü” ,”haddini bil edepsiz kadın”, “aydın müsveddeleri”, “karanlıksınız”, “Zerdüşt bunlar”, “iki ayyaş”,  “zürriyetsiz”, “afedersiniz Ermeni”, “sürtükler” gibi sıfatları bir birlerine birer buket gül gibi takdim ediyorlarsa, elbet bildikleri vardır.

Bu kadarla kesip, kendimi ciddiyete davet edeyim: 17. Yüzyıl, Romanya Türklerinden olan Kazak Abdal, Alevi Bektaşi şairlerimizden.

Yalın dille söylediği şiirleri, hicivlerle dolu. Sanırsınız ki dört yüz yıl önce değil de günümüzün insanlarına söyleyivermiş. Onun hayatını ve onunla ilgili söylentileri bir yana bırakıp bir şiirini aktarıvereyim, isteyen yelpazelensin:  

Eşeği saldım çayıra

Otlaya karnın doyura

Gördüğü düşü hayıra

Yoranın da avradını

Münkir münâfıkın soyu

Yıktı harab etti köyü

Mezarına bir tas suyu

Dökenin de avradını

Müfsidin bir de gammazın

Malı vardır da yemezin

İkisin meyyit namazın

Kılanın da avradını

Derince kazın kuyusun

İnim inim inilesin

Kefen dikmeye iğnesin

Verenin de avradını

Dağdan tahta getirenin

Mezarına götürenin

Talkınını bitirenin

İmâmın da avradını

Kazak Abdal söz söyledi

Cümle halkı dahleyledi

Sorarlarsa kim söyledi

Soranın da avradını

Kazak Abdal şiirlerinde taşlayıcı, alaycı tutumu, güldürücü diliyle yobazlara, sofulara kulaktan dolma tutarsız bilgilerle bilgin görünmeye çalışan cahillere ses kalabalığı ile başkalarını susturmaya çalışanlara şiirlerinde sataşır, onların olumsuz yanlarını sergiler. Aslında şiirleri açıktır, yoruma gerek duyulmaz. Yerginin içinde gerçeği sunar. Kimlere çattığını açıkça söyler. Hacı Bektaş Veli'ye yürekten bağılıdır. Çağını aşan tutumu ile gerçekleri anlatır:

Ormanda büyüyen adam azgını

Çarşıda pazarda insan beğenmez

Medrese kaçkını softa bozgunu

Selâm vermek için dervişan beğenmez

Âlemi ta’n eder yanına varsan

Seni yanıltır bir mesele sorsan

Bir cim çıkmaz eğer karnın yarsan

Câmiye gelir de erkân beğenmez

Elin kapısında kul kardaş olan

Burnu sümüklü hem gözü yaş olan

Bayramdan bayrama bir tıraş olan

Berbere gelir de dükkân beğenmez

……….

Aslında neslinde giymemiş hâre

İş gelmez elinden gitmez bir kâre

Sandığı gömleksiz duran mekkâre

Bedestene gelir kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü

Yoğurt ayran ile hallolmuş özü

Köyden şehre gelen bir köylü kızı

İnci yakut ister mercân beğenmez