Ortada şöyle bir çelişki ve art arda gelen sorular var:

“Ekonominin kötü olduğu, hayat pahalılığının çekilmez olduğu söyleniyor. Ancak, etrafımıza baktığımızda ekonomik alanda bir canlılığın olduğunu da görüyoruz. İstanbul yaz tatilinde boşaldı. Tatil yöreleri tıklım tıklım ve otellerde % 100 doluluk oranı yaşanıyor. Bu tam bir çelişkili ortam. Akaryakıta sürekli zam geliyor, araç kullanmaktan vaz geçmiyoruz. Şikâyet ettiğimiz her konuyu artık kanıksamak durumunda kalıyoruz. Konut fiyatları iki katına çıkıyor, Bodrum ve benzeri tatil yörelerinde ev alma yarışı içindeyiz. Demek ki ortada bilmediğimiz bazı konular mı var?

Ekonomist Mahfi Eğilmez işte gündeme oturan bu konuyu enine boyuna masaya yatırmış. Biz de son derece önemsediğimiz ve hemen herkesin merak ettiği bu konuyu üstadın açıklamalarını paylaşarak sizlerin de merakını gidermek istedik:

“Türkiye’de piyasalara ve insanlara baktığınızda iki farklı dünya görüyorsunuz: Toplumun büyük bölümü ya geçinemiyor ya da borç harç idare ediyor. Buna karşılık bir bölümü de üst düzey bir harcama eğilimi içinde görünüyor. Konut satışları geçen yıla göre biraz düşüş gösterse de hala çok yüksek görünüyor, otomobil satışları rekorlar kırıyor, kentlerdeki alışveriş merkezleri dolup taşıyor, trafik son derecede yoğun görünüyor, tatil yerlerinde yer bulunmuyor, salgın sonrası açılan lokantalar, kafeler dolmaya başlıyor, e-ticaret bütün zamanların en yüksek satışını yapıyor. Örnek olarak otomobil ve hafif ticari araç satışlarını ele alalım. Aşağıdaki grafikte çubuklar son on yılın, mavi çizgi geçen yılın, turuncu çizgi de bu yılın aylık satış miktarını gösteriyor (Kaynak: Otomotiv Distribütörleri Derneği Haziran 2021 Otomobil ve Hafif Ticari Araç Pazar Değerlendirme Raporu). Resmi verilere baktığımızda Türkiye’nin GSYH’si 2013 yılında 951 milyar dolar, kişi başına ortalama yıllık geliri 12.480 dolardı. Bugün GSYH yaklaşık 750 milyar dolar, kişi başına gelir ise yaklaşık 9.000 dolar dolayında. Yani gelirlerimiz son yedi yılda yüzde 30’a yakın gerileme sergiliyor. Buna karşılık piyasa yukarıda değindiğimiz gibi son derecede canlı görünüyor.

Demek oluyor ki gelirlerimiz düştüğü halde birçok alanda talepte artış var ve ekonomi canlılığını koruyor. Bu çelişkili durum nasıl açıklanabilir?

(1) Enflasyondan kaçma çabası: TL’nin yabancı paralara karşı yaşadığı değer kaybı, bir başka deyişle sürekli karşılaştığımız kur artışı, fiyatları artırıyor ve enflasyonun daha da artacağı beklentisi yaratıyor. Bu durumda insanlar fiyatlar daha da artmadan bir an önce elindeki arabayı, beyaz ve kahverengi eşyayı, mobilyayı yenisiyle veya daha iyisiyle değiştirmeye çalışıyor. Hatta daha ileri giderek fiyatlar daha fazla artmadan dayanıksız tüketim mallarını da stokluyorlar.

(2) Negatif reel faiz izleniminin yarattığı tüketim artışı: Sokakta kimle konuşsanız enflasyonun açıklandığı gibi yüzde 17,5 değil en az yüzde 30 – 35 oranında olduğunu öne sürüyor. Hangisinin doğru olduğunun önemi yok, önemli olan insanların inandıkları enflasyona göre hareket etmeleri. Bu durumda açıklanan yüzde 17,5 dolayındaki enflasyona inanmadıkları için bankaların mevduata verdiği yüzde 18 - 19 dolayındaki faizi yetersiz buluyorlar ve zihinlerinde oluşan negatif reel faizli yatırım araçlarına yatırmak yerine paralarını gayrimenkul, otomobil, diğer mal ve hizmetlere ya da döviz veya altın alımına yöneltiyorlar.

(3) Kayıt dışı kazançların etkisi: OECD’nin tahminine göre Türkiye’de kayıt dışı ekonomi GSYH’nin kabaca üçte biri oranında ki bu yılda 250 milyar dolar eder. Bunların bir bölümü vergi dışı kalmış kazançlardan bir bölümü de kara para denilen uyuşturucu gibi yasa dışı, vergi dışı ve GSYH dışı kazançlardan oluşuyor. Bu tür paralar kolay harcanıyor (halk arasında ‘haydan gelen huya gider’ diye adlandırılan kategori.) Ayrıca bu paraları aklayarak ekonomiye sokabilmenin en kolay yolu lüks arabalar, lüks konutlar almak, lüks restoranlarda, barlarda en pahalı içkileri içerek en pahalı yiyecekleri yiyerek on binlerce liralık faturalar ödemekten geçiyor.

(4) Kayıt ve sistem dışı varlıkların tampon etkisi: Yukarıda değindiğimiz kayıt dışı kazançlar yıllık kazançları gösteriyor. Bir de yıllardır kayıt içinden veya kayıt dışı olarak elde edilmiş ve kayıt ve sitem dışına çıkarılmış varlıklar var. Bu varlıklar kabaca 300 milyar dolar değerinde altın (kabaca 5.000 ton) ve döviz olarak (yurtiçinde banka hesapları dışında veya yurtdışında kayıt dışı olarak) tutulduğu tahmin edilen yaklaşık 150 milyar dolar olmak üzere toplam 500 milyar doları buluyor. Bu varlıklara sahip olanlar işler kötü gittiğinde kendi varlıklarından kendilerine borç vererek şirketlerine para koyuyorlar. İşler düzelince o paraları, borcu geri öder gibi yapıp çıkarıyor ve yeniden varlıklarına ekliyorlar.

(5) Yabancıların getirdiği dövizler: Türkiye’ye yabancılar kanalıyla döviz girişi söz konusu. Borç ya da kredi dışında gelen dövizlerin bir bölümü gayrimenkul alımına geliyor olsa da bir bölümü nakit ve altın olarak giriyor. Yabancıların Türkiye’de gayrimenkul alımı eski yıllara göre hız kesmiş olsa da geçen yıla göre bu yıl artış var.

(6) Köprüler, otoyollar, hava limanları, kent hastaneleri gibi büyük kamu yatırımlarının yarattığı ekonomi: Bu yatırımlar toplumun sırtına borç yüklemiş olsa da buralarda çalışanların elde ettiği gelirleri harcamaları ekonomide canlılık yaratıyor.

(7) Bunlara ek olarak salgının yarattığı ortamın da bazı etkileri var: Toplu taşımadan kaçınmak için krediyle araba alanların, evden çalışmanın avantajıyla yazlık konut alıp işini oradan yapanların yarattığı talep, bunlara örnek olarak verilebilir.”