Halide Nusret Zorlutuna’yı manevi hazlarla anmak günü.  O, ilahi aşkın ateşiyle yanmaya başladığında kırk yaşlara henüz ulaşmıştı. “Erişebilsem Sana” diyordu:

“…… Varlığım özlediği sırra ulaşıyordu: / İnanmış, inanmaktan sarhoş olmuş bir ruhla / Tanrıyı göklerinde görüyordum vuzuhla! / Rabbim! Bu an uğruna kül ederim varımı: Yükselterek katına yanan dudaklarımı / Bir damla rahmetini emebilirsem eğer. /Ayağımın altından çekilse.... çökse bu yer, / Nurunla aydınlanan boşluklarda ben yine, / Uyarak tabiatın ezelî ahengine, / Dönsem, çırpınsam, yansam adını ana ana / Ve böyle yana yana erişebilsem sana!”

Halide Nusret, romancı Emine Işınsu'nun annesi, yazar İsmet Kür'ün ablası ve yazar Pınar Kür'ün teyzesiydi.

Bu ön bilgiden sonra biyografisini özetliyeyim:

“1901'de İstanbul'da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924'te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957'de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984'te İstanbul'da yaşamını yitirdi.     Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı'nın etkisi ve heyecanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. Şiir öykü ve düzyazıları Milli Mecmua, Ayda bir, Çınar altı, Hisar, Türk Kadını gibi dergilerde yayınlandı.”

Bana Halide Nusret Zorlutuna’yı bir kelime ile özetle deseniz, “Sevgi” derim. Sevginin her türünde ondan bir şeyler bulursunuz ama ille İlahi sevgi, ille vatan sevgisi…

“Sevmek... Delicesine, deliler gibi sevmek!

Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek!

Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak

Ve bir günahkâr fani azabile yanarak,

Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;

Nihayet “büyük sır”a ulaşmak bir bakışta!

O bakışta okumak aşkın büyük adını,

Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını!

Sevmek… Hasta anneyi, altın başlı yavruyu;

Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...

Yürekten kopan ince bir ahı sever gibi,

Sevmek... Toprağı sever, Allah'ı sever gibi!”

Evet, ister, kişi olsun; ister Tanrı, ister vatan olsun, “delicesine”, “kanarak “ ve “yanarak” sevmeli. Beşerî aşkta da vatani aşkta da ilahî aşkta da var olan sır burada.

Zorlutuna’yı, vatan ve ilahî aşkı anlatan şiirlerinde günlük dili, şiir dili hâline getirme çabasında görüyoruz. 

Onun vatan sevgisi koşulsuz ve mutlaktır.

 “Sen Her Şeyden Üstünsün” adlı şiirinde vatanına aşkını şöyle aktarıyor:

“En karanlık günümde kalbime neşe verir.

Aşkın benim içimde hiç solmıyan bir bahar.

Beni hayat yolunda yürüten bu sevgidir,

Bir anne eli gibi her ân gönlümü okşar.

Parlak bakışın siler yüreğimin pasını,

Gülüşün unutturur günlerimin yasını.

Bilmem böyle mi sevdi Mecnun da Leylâ’sını?..

Benim coşkun gönlümde bir değil, bin Mecnun var!

Sendendir, sana döner damarlarımdaki kan,

Senin için büyüttüm bağrımda bir çift fidan.

Sen her şeyden üstünsün, her şeyden aziz vatan

Hiçbir şeyi sevemem seni sevdiğim kadar

Halide Nusret vatan aşkını, insanî hatta ilahî aşk olarak yorumlanabilecek bir aşkla, Mecnun’un Leyla’ya duyduğu aşkla kıyaslıyor. Kendi aşkının üstünlüğünü vurgulamıştı.  “Vatan” adlı şiirinde bu aşkın, anne sevgisi, çocuk sevgisi gibi koşulsuz olduğunu anlatmıştı: 

“Anam kadar kıymatlısın, / Yavrularımdan tatlısın, / Gönülde sen kanatlısın / Sana bin canla kurbanım! (…) Hiçbir şey yok senden aziz, / Sana bir canla kurbanım!”

Halide Nusret Zorlutuna, şairlik yolunun son yıllarında ilahî aşk konulu şiirlere ağırlık verdi. Tanrı sevgisini yokluğun karanlığını gideren mutlak güzelliğe ulaşma yolu olarak gördü.

Yarınki yazımda Zorlutuna’nın tasavvuf yolculuğunu anlatacağım.