Ünlü şair Orhan Şaik Gökyay’ın destanlaşmış “Bu Vatan Kimin?” şiirinde “Bu vatan toprağın kara bağrında; Sıra dağlar gibi duranlarındır” diye haykırıyordu.

Bugün yaşasaydı, Türk milletinin başına örülen çorapları görseydi, kahrolurdu.

Haberi okuyunca şaka sandım, birileri kafa yapıyor ya da bir trolün uydurmasıdır diye düşündüm.

İnanamadım, Dokuz Eylül Üniversitesinin resmi internet sitesine baktım.

Şaka gibi ama değildi, Dokuz Eylül Üniversitesi yabancı öğrenci kontenjanını 244’ten 10 bin 165’e çıkardı.

Anadolu’daki çoğu ilçelerin nüfusundan fazla, hatta birçok üniversitenin öğrenci sayısından bile çok…

Üniversite, 2021 yılı tercih döneminde, 21 bin 260 kişilik kontenjan ayırdı, neredeyse yarısı yabancı uyruklu öğrencilere verildi.

500 kişilik Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci kontenjanının 250’si yabancı öğrencilere ayrıldı. Gerisini varın siz hesaplayın.

Yabancı uyruklu öğrencilerin ödeyecekleri ücret de komik... Meslek yüksek okullarında 2 bin 800 lira, fakülteler de 5 bin ile 8 bin 500 lira arasında…

Türkiye’de Türk olmak suç sayılacak neredeyse!

Türk öğrenciler, ilkokuldan itibaren üniversite sınavları için hazırlanıyor, binlerce lira masraf yapıyor, kurs, dershane, onlarca sınav ve hazırlık…

Yine de üniversiteyi kazanamıyor, açıkta kalıyorlar…

Yabancı uyruklu gençler, tabiri caizse elini kolunu sallayarak Türkiye’de üniversite okuyacak.

Türk gençleri, üniversite kapılarında yığılmış, sınav stresi yüzünden psikolojisi bozulmuşken, yabancı uyruklu öğrencilere hangi mantık ve vicdanla bu ayrıcalık tanınıyor.

Başka bir garabet ise yabancı uyruklu öğrencilerin büyük çoğunluğunun Türkçe eğitim görecek olması…

Yurt dışından gelecek olanlar Türkçe bilmez, hazırlık sınıfı da olmadığına göre Türkçe bir üniversiteyi nasıl okuyacaklar?

Bu durumda kontenjanlar, başta Suriyeliler olmak üzere ülkemize sığınan yabancılara açılmış demektir.

Bu insanlar mülteci ise geçici kalacaklar demektir, niçin üniversitenin kapısı açılır?

Mülteci değillerse, Türk gençlerine tanınmayan bu imkân niçin verilir?

Türk gençleri üniversite sınavında ilk 50 bine giremezse tıp fakültesini tercih bile edemiyor ama cebine 54 bin lira koyan yabancı uyruklu öğrenciler elini kolunu sallayarak tıp okuyacak.

Türkçe öğretmenliği başta olmak üzere öğretmenlik eğitimi veren birçok fakülte ile hukuk fakültesinde de kontenjan ayrılmış…

Türkçe öğretmenliğinden mezun olanlar, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da veya Fransa’da çalışamayacağına göre yabancı uyruklular, Türk gençlerine Türkçe mi öğretecek?

Hukuk fakültesinden mezun olanlar Türk hukukunu Suriye’de veya Afganistan’da mı uygulayacak? Bu mülteciler, Türkiye’de hakimlik, savcılık veya avukatlık mı yapacak?

Yoksa olayın boyutu daha da mı korkunç?

Enderun mektebi işlevini mi görecek, yabancı uyruklu gençler bir yerlere mi hazırlanıyor?

Türk gençleri bu haklara sahip olabilmek için Türk vatandaşlığından çıkıp Suriye vatandaşı mı olsunlar?

Şairin sorduğu gibi gerçekten bu vatan kimin?

*****

Yanlış kılavuz

Adam uzun yıllar devesiyle taşımacılık yapmış. Yaşlanan deve yolun sonuna gelmiş.

Hikaye bu ya, deve öleceğini anlayınca; “Sahibimi çağırın da helallik vereyim” demiş.

Devenin sahibi “Ne hakkı varmış ki bende?” demiş ama yine de merak etmiş, dayanamayıp devesinin yanına gitmiş ve sormuş:

- Ne hakkın var ki bende?

Deve:

- Öyle deme! İlk olarak; benim taşıma gücüm belliyken, sen bunun iki katı çuval yüklerdin bana. Bu hakkımı helal ediyorum sana.

İkinci olarak; benim günlük 10 kilo yiyeceğe ihtiyacım varken, sen hep 8 kilo verir kalanı vermezdin. Bu hakkımı da helal ediyorum.

Ayrıca; üç günlük yolu iki günde gitmem için sopayla döverdin beni. Bu hakkımı da helal ediyorum.

Dahası; bir de yavrum olmuştu. Onu kesmiş, misafirlerinle bir güzel yemiştiniz. Bu hakkımı da helal ediyorum.

Ama bir hakkım var ki, onu sana asla helal etmeyeceğim. Mahşerde bunu senden soracağım.

Sahibi merakla sormuş.

- Nedir o?

- Her seferinde her yolu en iyi ben bildiğim, tüm yükü de ben taşıdığım halde, yularımı bir eşeğe verirdin. Beni bir eşeğe mahkûm ederdin ya, işte bu hakkımı asla helal etmeyeceğim!

*****                 

TEBESSÜM

Dili çözüldü

Küçük Alican 5 yaşına kadar hiç konuşmamıştı ve ailesi bu duruma çok üzülüyordu.

Bir gün kahvaltıda birden; “Nerde bu kahrolası şeker?” dedi.

Babası nerdeyse küçük dilini yutacaktı, annesi sevinçten ağlamaya başladı. Babası sorar:

- Oğlum sen konuşabiliyorsun, şimdiye kadar niye tek kelime etmedin?

Alican asık suratla cevap verir:

- Şimdiye kadar her şey yolundaydı!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Tek kelime kararını, tek duygu yaşamını, tek bir insan seni değiştirebilir.

Konfüçyüs