Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü, diye bir deyim var. Durup dururken arpa konusu nereden çıktı?  Bazen kafamı boşaltmak için Twitter’da geziniyordum.

Yağcılıkta sınır tanımayan şahıslar var. Gagalarında taşıdıkları taşcıklarla Kabe’yi fillerden koruyan “Ebabil” kuşlarının adını sahiplenmişler. Bir farkla, bunlar gagalarında çamur taşıyorlar. Her gün üç beş şey yazmak görevleri olsa gerek. Yazıların altındaki yorumlara bakarım, yüzlercesi nefret, kınama, aşağılama, küfür içeriklidir. Aldırmaz, görevlerini yapmayı sürdürürler. Dün, “çatlamak” fiilli iki yorum dikkatimi çekti. Biri “ar damarı çatlamış”, diğeri “arpan bol gelmiş, dikkat et çatlarsın” diye yazıyordu.

Ar damarı çatlamak, utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak, anlamlarında kullanılırdı.

Açlıktan ser sefil olan bir kısım halkın  durumunu yansıtan paylaşımları görünce, harp günlerinde at pisliğinden arpa toplayanlar aklıma geliyor. Allah saklasın.

Arpası bol gelmek deyimini, aşırı davranışlarda bulunan, coşkun, azgın, şımarık, kuduruk, yerinde durmaz, ele avuca sığmaz olarak açıklayabilirsiniz.

Hayvana ihtiyacından fazla arpa verirseniz işkembesindeki arpaları hazmedemez, şişer ve ölür. Ona çatladı derler.

Arpalı türkülerde umut var. Aşağıda hatırlattığım Ağrı türküsünde de öyle:  Vuslata ermesi belki hasadın iyi olması beklentisinden. Harman sonunu hayal ediyor gibi:

“Arpa ektim az geldi / Zülüf boyda saz geldi / Dert etme deli gönül / Kavuşmaya az kaldı

Siz hep umudu umut ediniz. Karamsarlığa, başkalarının sözüne, dedikodusuna kulak tıkayınız. Yoksa Dimyat’tan pirinç beklerken evdeki arpadan da olabilirsiniz. Bursa Orhaneli türküsü “Arpa ektim olacak” diyor ama, sonu iyi olmuyor:

“Arpada ektim gül bitti

Dalında bülbül öttü

Ellerin ağzına baktım da (a yârim)

Yârim elimden gitti…”

Kimsenin yâri elinden gitmemeli. Sevenler, sevenlere kavuşmalı. Gençliklerini ilk aşk heyecanlarını yaşamalılar. Örnek isterseniz sizi Malatya Darende’ye götürürüm:

“Arpa derdim süt iken (hey mavi donlum)

İçinde sarı diken (sarı mavi donlum)

Gel gezelim sevdiğim (hey mavi donlum)

Ben oğlan sen kız iken (sarı mavi donlum)”

Ah ah ah! Ardahanlı delikanlıya bakın hele. Neler söylüyor. Bunu duyan kara gözlü kız, canına canan olmaz mı?

“Arpa ektim biçmişem (abutel)

Biçende and içmişem (garagöz)

Alem gözel seçende (abutel)

Men de seni seçmişem (garagöz)”

Gönül kimi severse güzel o değil mi? Siz sevenin gözüyle görün sevileni. Eeee artık Diyarbakır’da olduğu gibi “arpa orağa, zülüf darağa” geliversin ki kalkıp selam dursunlar. Biz kavuşanlara selam dururken, Uşak Banaz’dan kötü haber geldi:

“Arpalar hasır oldu

Sevdiğim nasıl oldu

Sarmaya gıymaz iken

Ellere nasip oldu”

Necati Cumalı’nın anlattığı gibi olmayınız: “Sevgileri yarınlara bıraktınız / Çekingen, tutuk, saygılı. / Bütün yakınlarınız / Sizi yanlış tanıdı. / Bitmeyen işler yüzünden ….”

Ne demek sarmaya kıyamazken? Saracaksın, sevgini göstereceksin. “Ben seni seviyom..” diyeceksin.

İnsanın bir yavuklusu olmalı ki üstünüzde titresin. Gözü gibi korusun.  Afyonkarahisar’da olduğu gibi:

” Arpalıktan (amman) arpa biçer (amman) / Destesinden (aman)  güller saçar (aman) / Terlemişsin (a canım) soğuk geçer (aman)”

Arpalı türküler bitecek gibi değil. Sivas’tan da bir türkü yazmazsam, kütükten beni silerler de İstanbul’un başına kalırım: Kangal Acıyurt köyünden bu türküyü canım kardeşim Uğur Kaya derlemiş: 

“Arpalar orak oldu

Fildişi darak oldu

Merak etme sevdiğim

Aramız ırak oldu

Arpa biçdim süd iken

İçinde çakıl diken

Gel sarılak gel yatak

Sen gız ben oğlan iken…”

Eğer “arpayı bol buldun” demezseniz yarın da  bu konuya devam ederek arpayı buğdayı çeç edeyim. Bakayım yüzünüz güleç olacak mı?