Osmanlı’nın önemli devlet adamlarından Ahmet Vefik Paşa, Türkçülük akımının önderlerindendi.  İyi bir devlet adamı, diplomat ve sanatçıydı. 3 Temmuz 1823’de İstanbul’da doğmuş, yine İstanbul’da 2 Nisan 189’de vefat etmişti.

Çok çalışkandı ve ilericiydi. Bu durumu, kimi çevrelerde tuhaf huy olarak nitelenmişti. Lise öğrenimini Paris'te tamamlamış, orada ve Tahran'da elçilik, Londra'da sefaret katipliği yapmıştı.  İkişer kez Maarif Nazırlığı ve Başvekillik yapmıştı.  

Fransızca, İngilizce, İtalyanca, eski Yunanca bilirdi. Arapça ve  Farsçayı çok iyi okur, anlardı. Türklük bilinci, çağına göre onu yepyeni bir tarih ve dil anlayışına götürmüştü. Çok okuduğu için yabancılar kendisine “Devrilmiş kütüphane" lakabı vermişlerdi.

Yurt dışındaki bütün temsilciliklerimize bayrağımızın çekilmesi Ahmet Vefik Paşa’nın sayesinde olmuştu. İlk kez, Tahran'da Osmanlı İmparatorluğu'nun Büyükelçisi olarak görevliyken Osmanlı toprağı olarak ilan ettiği elçilik binasına törenle Osmanlı bayrağını çektirmişti.

Ahmet Vefik Paşa çok iyi bir diplomat ve hazır cevaptı. Siyasi hayatında devletin onurunu titizlikle korurdu. Şam ayaklanmaları sırasında Fransa'nın asker çıkarmak istemesi üzerine, Paris Elçisi olduğu için orada yapılacak toplantılara katılması emredilmişti. Vefik Paşa, hükümet, ayaklanmaları bastırmak için Şam'a asker yetiştirinceye kadar, elçi olduğu halde, ortalarda görünmedi ve müzakerelerin gecikmesini sağladı.

 Bir toplantıda Üçüncü Napolyon, Ahmet Vefik Efendi'ye: "Osmanlı İmparatorluğu çöküyor, çatırtılarını işitiyorum!" demişti. Paşa, bir diplomata yakışır cümlelerle: "Bizim memleketimiz buraya uzaktır, işittiğiniz çatırtılar Fransa'ya ait olsa gerek..." demişti.

Paris'te, Müslümanlık aleyhine bir piyes oynanacağını öğrenmiş ve bunu önlemek istemişti. Resmî makamlar aldırış etmeyince, ilk gece tiyatroya gitmiş, oyun başlamadan sahneye çıkıp eserin oynanmasını önlemişti.

Keçecizade Fuat Paşa onun için şu benzetmeyi yapmıştı:  "O, binek taşı büyüklüğünde bir pırlantadır, ne yüzüğe takılır, ne kaldırım yapmaya yarar!"

Bursa’da valiliği sırasında bugün onun adıyla anılan tiyatro binasını yaptırmıştı. Moliere'in eserlerinden on altısını 1869'dan itibaren çeviri ve adapte etmişti. "Fasulyacıyan  Tiyatro Topluluğu"na kendi çeviri ve uyarlamalarını oynatması, İstanbul'da hoş karşılanmamıştı. Çünkü, valinin, her gün provalara gitmesi, bir rejisör gibi oyuncuları dinleyerek yanlışlarını düzeltmesi, hükümet memurlarını bu oyunları seyretmeye mecbur tutarak tiyatroyu yasatmaya çalışması eleştiriliyordu.

İstanbul hükümeti, bazı memurları değiştirmek için kalabalık bir memur grubunu Bursa’ya göndermişti. Ahmet Vefik Paşa, bunları “benim ihtiyacım yok,” diyerek geri göndermişti.

Bursa’da mahiyetinde bulunan Vizantel Efendi’yi hükümet başka bir yere tayin etmişti. Ahmet Vefik Paşa, "Ben senden memnunum, vazifene devam et" diye Bursa’da alıkoymuştu. Sait Paşa İçişleri Bakanı olduğu zaman bakanlığa açık bir tezkere yazarak "İkide bir Sait imzalı bazı telgraflar  geliyor. Kimdir bu adam?" diye sormuştu.

Benzer tutum ve davranışları sonunda, Bursa Valiliği'nden alındı. İstanbul'da Rumelihisarı'ndaki konağına çekilip çeviri işleri ile uğraştı. Valilikten alınınca hakkında soruşturma açılmıştı. Suçlamaların biri tiyatroda hanımlara ilişkin metinler düzenleyerek, ırz ehli kadınları tiyatro haneye doldurmaktı.

Siyaset, idareci ve kültür sanat adamı olarak ülkeye büyük hizmetler etti. İlk defa Türk dilinin sözlüğünü yaptı. Türk tarihinin yalnız Osmanoğulları soyuyla kurulup başlamadığı fikrini ortaya atıp savundu. Kaşgarlı Mahmut'un Dîvânu Lügati't-Türk adlı ünlü eseri bulununca, Ahmet Vefik Paşa'nın ortaya attığı iddiaların haklılığı anlaşılmıştı.