Türk, vatan bildiği topraklar uğruna, seve seve canını verir. Hafta geçmez, gün geçmez ki, radyolarımızda, televizyon programlarımızda bir Yemen türküsü dinlemeyelim. Bir Yemen türküsünün ezgisinden oluşan fon müziği duymayalım. İçimiz burkulmasın... Boğazımız düğüm düğüm olmasın. Yemen çöllerinden geri kalan içimizi ezim ezim ezen ezgiler kervanıdır.
Gözyaşı selidir içimize ılgıt ılgıt akan... Yemen türküleridir bunlar... Yüzyıl öteden doğmuş, kalpten kalbe yakarak akmış duygular yumağıdır. Arabistan ve Yemen çöllerinde Mhain kurşunların, salgın hastalıkların canlarını aldığı vatan evlatlarının, ana kuzularının, nice genç kızın düşlerini süsleyen yavuklunun, gencecik gelinlerin can yoldaşlarının, henüz beşikte binlerce yavrunun, anaların, babaların hıçkırıklarının uğultusudur bu. Anadolu’da, Rumeli’de aile kütüğünü karıştırıp da Yemen çöllerinde bir parçasının kaldığını görmeyen kaç Türk ailesi var? İşte Yemene giden iki kardeş. Birinin adı: Mehmet birinin de Memiş... Bu da analarının feryadı:

“Şu Yemen’de biter kamış,
Uzun olur vermez yemiş,
Şu Yemen’de iki kardeş
Biri Mehmet, biri Memiş ...
Kutnu kumaş soldu mola,
Yiğidimin gözlerini
Karıncalar oydu m’ola...

Bir başka ana, Şarkışla köylerinde
ezim ezim eziliyor:
”Ahırın yanı yıkıldı
Oturacak yer kalmadı
Üç yiğidi asker ettim
Hani ya biri dönmedi...
Haniya bacım haniya..
Bunu duuanlar acıya..
Künye gelmiş okunuyor
Kardaş koysun salacaya...
Ya Erzurum’lu gelin bacının
ağıtına ne demeli?
Mızıka çalındı düğün mü
sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen’e gideni gelir mi
sandın
Tez gel ağam tez gel
dayanamirem
Uyku gaflet basmış
uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Koyun gelir kuzusunun adı yok
Sıralanmış küleklerin sütü yok
Ağamsız da bu yerlerin
tadı yok
Tez gel ağam tez gel
dayanamirem
Uyku gaflet basmış
uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Ağamı yollarlar Yemen eline
Çifte tabancayı takmış beline
Ayrılmak olur mu taze geline
Tez gel ağam tez gel
dayanamirem
Uyku gaflet basmış
uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Ağamı yolladılar Yemen eline
Çifte tabanca takmış beline
Ayrılmak olur mu taze geline
Tez gel ağam tez gel
dayanamirem
Uyku gaflet basmış
uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Akşam olur mumlar yanar
karşımda
Bu ayrılık cümle alem başında
Gündüz hayalimde, gece
düşümde
Tez gel ağam tez gel
dayanamirem
Uyku gaflet basmış
uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Karaman’dan yola çıkan yağız
Anadolu delikanlısı Yemen yollarındadır.
Geri dönmeyeceğini bilmektedir.
İçini kimselere açamaz
da seher yeline seslenir:
“Karaman’dan çıktım yolum
Yemen’e
Asker çantasını vurdum
sineme
Ayrılık namesini verdim eline
Tenhalarda bul da ver
seher yeli..”
Yemen, 1918 yılından önce, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ili, Yedinci Ordu’nun da merkeziydi. Tarih boyunca Arap yarımadasında birçok isyanın odak noktası olmuştu. Önceleri 1. Selim ile Mısır’a giden Yeniçerilerin bazıları Yemen’e geçmiş, daha önceden buraya yerleşmiş, Çerkezlerle küçük hükümetler kurmuşlardı. Yemen’in yüksek bölgelerinde Zeydi imamlar hüküm sürüyordu. 1538’de Kaçurat sultanı, Portekiz istilasına karşı Kanuni’den imdat istemiş, bunun üzerine gönderilen Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa, Aden’i almıştı. Otuz yıl süren türlü karışıklıklardan sonra 1568’de Sinan Paşa Yemen’i tamamen ele geçirdi. Ancak 1599 yılına kadar isyanlar bitmek bilmedi. Zeydilerin lideri El Kasım 1618’de barış anlaşması yaptıysa da, kısa sürede yine anarşi kol gezmeye başladı. Necid’de başlayan, sonra tüm Arabistan’a yayınlan Vehabilerin harekâtı 1800’lerde başladı. 1810’da Kavalalı Mehmet Paşa buraları işgal etti. l843’de Hüseyin Paşa, 1865’de Rauf, 1871’de Ahmet Muhtar Paşalar Yemen’e girmek zorunda kaldılar.

Son isyanı 1904’den sonra İmam Yahya başlatmıştı. On dört yıl sonra Yemen tamamen İmam Yahya’ya teslim edilmişti. Ama binlerce evladımızı da o çöllerde bırakmıştık. Devamı yarına