Sanırım 2014 yılıydı. İhlâsî'nin "Meyri" ve "Eyvallah" adlı kitapları için tanıtım yazısı yazmıştım. 2017 yılında tanıttığım kitabı, Dr. Öğretim Üyesi Doğan Kaya hazırlamıştı: ""Tür ve Şekil Penceresinden İhlasi'nin Şiirleri" adını taşıyordu. 

İhlâsî mahlasıyla şiirler yazan Bekir Akbulut kimdir?

1966'da Kangal'ın Yeşilkale köyünde doğdu. Yedi kardeşi vardı. Çocukluğu zorluklar içinde geçti. 1994 yılında İstanbul'a geldi. İnşaat sektöründe en alt kademeden başladı. Halen müteahhitlik yapmakta. Üç bini aşkın kitaptan oluşan kütüphanesi bulunuyor. Okuyan, araştıran bir kişi. 
İhlasî, şiir yazmaya on bir yaşında başladı. Gül dikenli ozanlık yolunun ilk durağı Kerem ile Aslı hikayesi oldu.  Daha sonra Ercişli, Emrah, Erzurumlu Emrah, Ruhsatî, Şenlik, Sümmanî, Mevlüt İhsanî, Reyhanî örneği duraklarda pişti. Yetişti. Kendi yolunu buldu. Tekniği, muhtevası sağlam ve örnek teşkil edecek emin ve kararlı adımlarla özgün rotasında yol sürüyor. 
Saza ve irticalle rağbet etmedi. Doğan Kaya tarafından "İhlasî" mahlası verildi. Hakkında hazırlanan "Meyri" ve "Eyvallah" adlarını taşıyan iki kitapta şiirleri de yer aldı. Daha sonra şiirlerine ilişkin yayınlanan "Tür ve Şekil Penceresinden İhlasi'nin Şiirleri" önemli ve örnek bir kitap oldu. 
Bekir Akbulut'un son kitabı "Umman İçinde İhlâsîce Şiirler" Prof. Dr. Abdülkadir Kemiksiz'in yaptığı seçkiden oluşmuş. Diyebiliriz ki, sözünü ettiğimiz gül dikenli şiir yolculuğunun ulaştığı menzilin aynası. Kuşku yok ki, bu menzil son değil. Ulaşılacak menzillerin de durum değerlendirmeleri yapılacaktır. 

İhlâsî'nin sağlam teknik, şiirsel muhteva ile kararlı, emin adımlarla yolculuğunu sürdürdüğünü belirtmiştim. İhlâsîce Şiirler içinde hemen her edebi türe örnek gösterebileceğimiz şiirler yer alıyor: 

 "Gönlüm de gül ettim sakladım seni
 Gözlerin aklımdan çıkmasın diye 
 Aklıma düştükçe kokladım seni 
 Benden başkasına kokmasın diye ..."

Bu dörtlük ve şirin diğer dörtlüklerinde güzel bir neden bulma görürsünüz ki, bu "Hüsn-i Talil" dir. Hüsn-i talil herhangi bir olayın meydana gelişini gerçek sebebi dışında güzel ve hayali bir sebebe bağlama sanatına verilen addır.

"Yine bahar gelmiş bizim ellere  /  Nevruzdur çiğdemdir gülü Kangal'ın ?  Özlem duydum bir değil ki Bin kere /  Kekik çiçeğinden balı Kangal'ın..." Bu dörtlükte, bahar, nevruz, çiğdem, gül, özlem, kekik, çiçek ve bal... Birbirine uygun, birbiriyle ilişkili sözcüklerin bir arada kullanıldığını görüyoruz. Divan edebiyatında sıkça, halk edebiyatında seyrek başvurulan bir söz sanatının adı tenasüptür. 

"Yine bahar geldi, bülbül sesinden / Sada verip seslendi mi yaylalar / Çevre yanın lale sümbül bürümüş / Gelin olup süslendin mi yaylalar..." 
Bu dörtlükte kullanılan "bülbül, sada, seslenme", "bahar, bülbül, lale, sümbül" "gelin olma süslenme" sözcükleri anlamca birbiriyle ilgili olduğundan tenasüp sanatı yapılmıştır, diyebiliriz.  

Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin ilk harflerinin alt alta elif'den ye'ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile meydana gelen şiire elifname diyoruz. Elifnameler divan ve halk edebiyatımızın ortak ürünleri arasında yer alırlar. Dini-tasavvufi olduğu gibi din dışı konuları da içerebilir. 
Allah sevgisiyle harf sembolüne dayanarak yazılan elifnameden sonra insan ömrünü anlatan yaşnamenin verilmesi Allah-Kul bağlamında değerlendirildi. Bir başka anlatımla elifnameye Allah'ın, yaşnameye insanın sembolü diyebiliriz. Geçmişte  "elif-lam" veya "ters elifba" terimleriyle  karşılandı. İhlâsîce Şiirler arasında Elifname örneğine de rastladım. Şairimiz günümüz alfabesi ile şiirini söyleyip yenilik denemek yerine geleneğe bağlı kalmış. Bir bölümünü aktarıyorum: 

"Elif başın yerde gökte 
 Be n liğinle gel yaz beni 
 Te sir eder bana nükte 
 Cim deyince dur ez beni 

Ha lim ayan sensin ben de 
Dal çağlayıp dolar bende 
Ra bbim ile bir beden de 
Sin de arayıp çöz beni"

İhlasice Şiirler arasında Müstezat örneğine de rastlıyoruz. Müstezat, gazelin her dizesine kısa bir eklenti yapılmasıyla  oluştu.  Bu eklentiye  "ziyade" adı verildi. Ziyade dize olarak kabul edilmez. Divan edebiyatında genellikle "Mefûlü mefailü mefâîlü feûlün Mefûlü feûlün" kalıbı kullanıldı. 19. yüzyıldan itibaren serbest müstezat hem aruz hem de hecenin çeşitli kalıplarıyla yazılmaya başladı ki, bu tür, Cumhuriyet sonrası serbest şiire geçişi sağladı. İhlâsî  müstezatında hece kalıpları 12+5) kullanmış: 

"Ah seyret seni bende dönen semahtır 
 Cemalin mahtır 
 Yolcuya yolu menzil suçu günahtır
 Aldığı ahtır 
 En güzel varlık sende deme siyahtır
 Vekil agâhtır 
 Ey yıkma gönül Kâbe'dir beytullahtır 
 Girsen ferahtır 
 Sanma ki gece bitmez sonu sabahtır
 Aşkın mubahtır 
 Her derde derman verir gizli cerrahdır
İlaç dergâhtır
Sen ne nazar et ne de gel gir bendime 
Değme fendime 
Der İHLASİ' besmele Gümrah gümrahdır 
İşe siftahdır"