Önceki konumuzda evlilik ve düğün olayının toplum hayatımızdaki önemine satırbaşları ile değinmiştik. Ülkemizin çeşitli yörelerinden düğün gelenek ve göreneklerinden söz etmiştik. 

İnsan hayatının bu mutlu dönüm noktasından sonra, ikinci bir dönem gelir ki, bu dönemle kişilerin kimliğine "ana" ve "baba" sıfatları eklenirken; soyun,bir anlamda tüm insanlığın devamı açısından yeni halkalar eklenir. Bu doğumla olur. 

Türk halkı tarafından çok önemli sayılan doğum olayını, tıbbi folklor, inanış, gelenek ve göreneklerimizle yansıtmaya çalışacağım. 
Türk folklorunda gebeliğin öncesi, sonrası, yokluğu, süresi ve sonucu ile fazla ilgilenilmiş, ciltler dolusu kitap yapmaya yetecek kadar bir doğum folkloru oluşmuş. Gebelik haline yurdumuzun çeşitli yerlerinde gümenli, yüklü, ağır ayak, iki canlı, hamile gibi adlar verilmiş. 
Gelin olan kızın ilk ödevi toplumumuzda çocuk doğurmak olarak kabul edilmiş. Bir deyimimizde "Gelin eşikte. Çocuk beşikte gerekir." denilmiş. 

Henüz gelin adayının yatağı yünle doldurulup ağzı dikilirken, yatağın üzerinde bir oğlan çocuğunu yuvarlamak gelenek olmuş. Ama kızın çeyizine bebek elbiseleri koymanın uğursuzluk getireceğine de inanılmış. Köylerimizde "Doğmayan çocuğa don biçilmez." denilerek doğum öncesi pek hazırlık yapılmazken, kasaba ve şehirlerde müjdeler beklenilmiş, hamilelik haberi ile birlikte hummalı bir hazırlık dönemine başlanıla gelmiş. 

İlk çocuğa zıbın, gömlek, kundak, çocuk bezi, yatak, yorgan, beşik gibi şeylerden oluşan beşik takımı hazırlamak kız tarafının görevi sayılmış.
Çoğu zaman çocuğu olmayan kadınlara tatbik edilen ya da ettirilen ev ilaçlan o kadar tehlikeli olur ki, kadının sakat kalmasına, hayatını kaybetmesine neden olur. 
Bugün için hiç birinin modern tıp açısından değerinin olmadığını sandığımız, halkımızın kısırlığı giderme inançlarını üç kısımda ele alabiliriz: 

1-    Sihirsel görünümlü olanlar: 

Kadının, çöplerinin sayısınca çocuğu olması için süpürge üzerine oturtulması, yeni doğuran bir kadının göbek bağına kısır kadının ayak baş parmağının değdirilmesi, kısır kadının yeni doğum yapmış birinin eşinin sıcağına oturtulması, kısır kadına çok çocuklu bir kadının eşinin çeketinin giydirilmesi, çocuğu olmayan kadının üç defa deve altından geçirilmesi ve deveden aldığı tüyü koynunda saklaması gibi her il'e .hatta her köye göre değişen yüzlerce sihirlik görünümlü uygulama folklor dağarcığımızda var. 

2-    Dinsel görünümlü olanlar: 

Bu uygulamalar arasında türbe ve tekkelerin ziyaretleri, ocak kadınlara okutturulması, muskalar yazdırılması sayılabilir. 

3-    Ev ilaçlan ile yapılan uygulamalar:

Bu tür uygulamalara gelince, yurdumuzun değişik yerlerinde değişik yüzlerce uygulamaya rastlanılmaktadır. Yöntemleri başka olmakla birlikte kullanılan malzemelerin bir bölümü şöyle sıralanabilir: 
Keçe, üzüm sirkesi, kızgın tuğla, ayran, kestane, şalgam, süt kabak, nöbet şekeri, keten tohumu, maydanoz tohumu, yumurta, rakı, günlük, zeytinyağı, kara üzüm, ısırgan, baldıran, incir, pamuk, kekik yağı, eğir kökü, sığırkuyruğu, limon kükürt, karanfil, havlıcan, ebemgömeci, kirli yün, tatlı bezir, karasakız, Alabalık, sarmısak, biber, et, kül, dişi serçe, mısır püskülü, tarçın, badem yağı ve daha başkaları...

Belirttiğimiz gibi çocuğu olmayan ailelerde kusur kadında düşünülmüş ve kısırlığı gidermek için dinsel, sihirsel ve ev ilaçları ile ilgili uygulamalar hep kadının üzerinde yapılmış. Az da olsa, erkekler üzerinde gerçekleştirilenler de var. Bunlar arasında erkeğin perşembe gecesi namaz kılıp dua etmesi, koltuğunun altına muska dikilmesi cebine üzerlik, çörek otu ve nohut gibi maddeler konulması, papatyadan mısır püskülüne kadar birçok bitkinin buharına oturtulmasını söyleyebiliriz. 
Kadın ve erkekte ortak bir uygulama da çeşitli adaklarda bulunmaktır. 

YARIN: TÜRKLERDE ANNELİK AŞAMALARI