Atatürk "Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilgi ve akılla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." demişti.

1932 yılının Temmuz ayında Türk Dil Kurumunu kurduran Atatürk, 26 Eylül 1932 Pazartesi günü toplanan ilk Türk Dil Kurultayını ilgi ile izlemişti. İki yıl sonra Büyük Önder'in Meclis'i açma nutkunda ilk kez, güzide yerine sayın, aza yerine üye, millet yerine ulus, umumi yerine genel, milli yerine ulusal, itina yerine özen, iftihar yerine övünç, teşkilat yerine kurum, icap yerine gerekmek, mahsul yerine ürün, istikraz yerine ödünç içtimai yerine sosyal, kainat yerine evren, alemşumul yerine evrensel, misak yerine antlaşma, bahtiyar yerine mutlu, hüccet yerine belge sözcüklerini kullandığı tespit ediyoruz.

Bugün, dilimizde yenileşme ve sadeleşme hareketinin amacından saptırıldığını görüyoruz. Uydurukça dediğimiz bir Türkçe yaratan ya da böyle bir dil içine kendini hapseden bir zümreyi, divan şiirini gençlerin anlamadığı gibi anlamamaktadır.
Bugün Türkçe'mizin Arapça ve Farsça işgalinden kurtulmuştur.  Ama bir başka işgal başlamıştır ki, işte asıl konumuz budur. Tarih tekerrür mü etmektedir?

Okulda sınıflar "ef" şubesi, "aş" şubesi diye ayrılıyor. Radyoda "er" grubu, "aş" grubu kan aranıyor. Bankalar "tele cart" dağıtıyor. Bir spor yarışması izliyorsunuz anlatıcının kullandığı deyimlerin yandan fazlası yabancı kökenli.
Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz?

Otellerimiz "full" dolu. "Restoran" lokantasında yemeğe çıkıp, "dirink" alırken "fondip" yapıyor, "butik" mağazasında "damping"i görüyor, emlakçiden "okazyonlu stüdyo" daire soruyoruz. Kimilerimiz "estetik" güzellik peşindeyiz, ama "nüans" farklarını göremiyoruz. Konunun "fizibilite"sini inceliyor, Üniversite yerine "kampus"lara gidiyoruz. "Amfi"lerde ders anlatıyor, "TV" den maç "skor"unu ve "döviz efekt"ini öğreniyoruz. Savunmaya "defans", köşe atışına "korner", kaldırıma "rofüj", suyoluna "viyadük", yan yola "varyant", ekibe "tim", diniz bilimine "oşinografi", özleme "nostalji" diyoruz. "Ankisörlü" telefona "jeton" atıyor, "abonman" sattırıyoruz. "Şilt" veriyor, "cıngıl" çalıyor, "efekt" yapıyor, rekorları "angaje" ediyoruz.
Bir alış veriş merkezine girdiğimizde, burada yer alan mağazaların yüzde doksanının adının yabancı olduğunu görmekteyiz. Türkçe adlardan bir bölümü de "natürel", "Fs plus", "sms" benzeri ekler almışlardır. 
Kendimizi eleştirebilmek için, her hangi bir gazetenin spor sayfasını açtığımızda; "pozisyon, faul, full, jenerasyon, karambol, coach, maksimum, mega, panorama, pozisyon, pres, proses, sezon, spiker, star, sponsor, radikal, partner, motivasyon, jogging, final, efor, anons, angaje, absürd, agresif" ve daha bir çok kelime hemen gözlerimize çarpmaktadır. Acaba bu sözcüklerin yerine, "durum, yanlış-hata, dolu-tam, kuşak-nesil, karmaşa, çalıştırıcı, en çok ....." gibi Türkçeleri yazılsaydı,  haberlerin değeri mi düşerdi, diye bilinçli bir yurttaş sormuş olsa cevabımız ne olacaktır? 

Star, Show, Number One, NTV (En-ti-vi) Prima, Flash, Bravo Ctv, Fox, ve daha onlarcası ülkemizin televizyon kanallarıdır. Bu kanallarda yıllardan beri yayınlanan ve emekleme çağından ölüm çağına kadar bütün halkımızın al seyret diye önüne konulan programlardan bazılarının adları şöyledir: 

"Maraton, Pop Genç, Mega Respanse, Metronom, Mega Hafiza, Müzik Market, Top 20, T ele Flaş, Olips Motor Sports, Trans World Sports, Lifstyle, Bravo Hits, Clip' s, Ekonomi Vizyon, Wake Up Time, Ten Foshino Cafe, Sine Pop, Telegün, Nivea Lip Care (Bu dudaklar kimin), Talk Show, Magazin F orever, Tele Vole, Top News, Men e Men, Top Secret, Vidoone, Rock Market, Paparazzi, Reyting Hamdi, Bay Turnike ve benzer onlarcası..." 

Özellikle 1980 li yıllardan itibaren "Ses bayrağımız Türkçe'miz" vurgun yemiştir. Ağlamayı bir yana bırakıp düşünmeliyiz. Çağdaş bilim sağlam dildir. Kültürlü olmak başkasından ödünç alınan kupayla değil, kaynağa anadille inerek, kendi avucuyla içmekle gerçekleşir.