Biraz erken çıktım o gün evden. Amacım Çanakkale’de biraz dolaşmak, sahilde bir çay içmek ve Çimenlik Kalesinde Fazıl Say’ın Troia Sonatını dinlemekti. Çimenlik Kalesine yaklaştığımda gözlerime inanamadım. Sokakta ucunun nerede bittiğini bilmediğim bir kuyruk oluşmuş, insanlar sıcağın altında konser alanına girmek için bekliyor. Otoparklar da yer kalmamış, kafeler dolmuş, insanlar neşe içinde konserin başlamasını bekliyor. Ben de girdim sıraya. Yaklaşık bir saat kadar güneşin altın hep beraber bekledik.

Kalan ömrümü geçirmek için seçtiğim Çanakkale’den bahsetmek istiyorum sizlere. Coğrafya kaderdir diyorlar ya; belki de bu söz en çok Çanakkale’ye yakışıyor. Çünkü bu coğrafyada tarihsel akış defalarca kırıldı. Sekiz kere yağmaladılar Troia’yı. Defalarca saldırdılar. Çünkü zengindi. Kültürel anlamda çok ilerdeydi. Geldiler ve her şeyi yağmalayıp kendi ülkelerine götürdüler. Sadece eşyaları, heykelleri, altını ve parayı değil kültürel ne varsa yağmaladılar. Masallarına ve tanrılarına kadar çaldılar. Anadolu mitolojisini Yunan mitolojisine döndürdüler.

Canlarını kurtarmak için buradan kaçan bur grup insan gemilerle İtalya ulaştı ve buraya yerleşti. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u  kuşattığında papaya mektup yazdı. Dedi ki; “Sizler bizimle birlik olup kardeşimiz Hektor’un öcünü almamıza yardım edeceğiniz yerde Hektor’un düşmanlarına yardım ediyorsunuz.” Hektor Troia kralının oğludur Aşil tarafından öldürülmüştür. Bütün Anadolu kavimleri toplanıp karşı koysa da yenildiler.

Hiç bitmedi. Bitmeyecek de. Sonra gene geldiler. Aynı yere saldırdılar. Bu sefer karşılarında Mustafa Kemal vardı. Başaramadılar. Bu ülkenin temelleri Çanakkale de kazandığımız zaferle atıldı.

Gene geldiler. Bu kez Anadolu’da savaştık. Yine Mustafa Kemal vardı. Dumlupınar zaferinden sonra “Nihayet Hektor’un öcünü aldık” dedi. Kurtuluş savaşımız aslında Anadolu’nun  verdiği ikinci kurtuluş savaşıdır, ilki Troia’daydı ve yenildik. Binlerce yıl sonra iki büyük devlet adamı, iki büyük komutanda vücut bulan tarih bilincini ve sürekliliği ne tam anlamıyla anlayabildik ne de çocuklarımıza anlatabildik. Tarih süreklidir ve tekrar eder. Doğru çözümlemeler ve doğru akademik çalışmalar yapmazsak bir gün mutlaka birilerinin kölesi oluruz.

Birazda en ilginç teorilerden birinden söz edeyim sizlere. Mısır antik çağların en önemli kültür merkezlerinden biridir ve yakın çevresini hatta dünyayı çok etkilemiştir. Eflatun; Mısırlı rahiplerden öğrendikleriyle kayıp şehir Atlantis’i yazmaya başlıyor. Bereketli bir ovada kurulduğunu, gemilerin hemen yanından akan ırmaktan şehrin yakınlarına kadar geldiğini, kuzey rüzgarlarına açık olduğunu, bura halkının çok iyi denizci olduğunu ve  Çanakkale Boğazını anlatıyor. Anlattıkları ve tarifleri Troia’ya birebir uyuyor gibi. Ve Eflatun yarım bırakıyor yazmayı;  kim bilir belki de yaptığı hatayı fark ediyor. Kısaca bu teori Atlantis Troia’dır diyor.

Konumuza dönecek olursak o gece Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Çimenlik Kalesinde Fazıl Say’dan muhteşem bir eser dinledik. Yıldızların altında nefesimizi tutarak. Çok  uyumlu ve başarılı bir çalışma olmuş. Fazıl Say’ın başarısıdır bu. Algılar, içine girer, özümser ve defalarca okuduğunuz, yüzlerce kez izlediğiniz destanı kendi diliyle yani müzikle yeniden anlatır bizlere. Bizlerde yeni anlamlar, yeni biçimler bulup önceden biriktirdiklerimize ekler ve yeni bir görme, algılama biçimi yaratırız.    Sanırım o geceden dimağlarımızda kalan tat uzun süre silinmeyecek. Keşke bu sonatı Troia kentine yakın bir yerde, yıldızlı bir gökyüzünün altında yeniden dinleyebilsem.

Ufak tefek aksaklıklar olsa da; (ki bu aksaklıklar muhtemelen bu kadar ilgi olacağını düşünmediklerinden olabilir)  Çanakkale Belediyesi çok iyi bir organizasyon yapmış. Festival programı da dolu dolu bir program,  çok keyifli etkinlikler, konserler,  söyleşiler var.

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a ve belediye çalışanlarına çok teşekkürler. Eğer buralardaysanız mutlaka keyif alacağınız bir etkinlik  vardır. Kaçırmayın derim.