ABD ve Rusya, iki ülkenin en uzun vekalet savaşını yaptığı ülkede, Vietnam'da ortak bir bildiri imzaladı. Konu Suriye. Bildiride "Suriye krizinde askeri bir çözüm yok, siyasi çözüm aranacak" diyor. 

İki ülkenin lideri, IŞİD'in bir an önce sona erdirilmesi için çağrıda bulunarak ABD ve Rus güçlerinin güvenliği için askeri kanalların açık bırakılması konusunda da anlaştı. Trump ve Putin, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasını istediklerini belirterek tüm tarafları Cenevre sürecinde çözüm bulmaya davet etti. "Tüm taraflar"ın kimler olduğu henüz açıklanmadı. Ama Suriye PKK'sının Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla bu masada yer alması konusunda iki liderin mutabık olduğunu reddetmek mümkün değil. Rusya, Moskova'da yapmayı planladığı Suriye çalıştayına Suriye PKK'sını da davet etmiş, Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen bundan geri adım atmamıştı. SGD veya Suriye PKK'sı ABD'nin Rakka şerifliğini üstlendiğine göre, masada kesinlikle yer alacak.

Trump ile Putin'in üzerinde mutabık kaldığı bir diğer konu da, Suriye'nin güneyinde "güvenli bölgelerin" oluşturulması. Ürdün sınırı yanında İsrail sınırını da kapsıyor bu tanım. Güvenli bölge, Türkiye'nin uzun süredir talep ettiği bir kavram. Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'yi tehdit eden bölgelerde karşı çıkılan güvenli bölge, İsrail ve Ürdün sözkonusu olduğunda iki ülkenin de üzerinde mutabakata varması kolay oldu.

Suriye'de "siyasi çözüm" elbette birçok hayat kurtaracak. Ama bu çözümde, Suriye'nin yeni devlet yapısının ne olacağı henüz belirsiz. Muhtemelen "federasyon" yöntemi yatırılacak masaya.

Şam yönetimi, ABD'nin desteklediği, Rusya'nın karşı çıkmadığı Suriye PKK'sına "federasyon" önerisinde bulunmuştu zaten geçtiğimiz aylarda. Fakat Suriye PKK'sı, Barzanistan'daki "özerklik" modelinde ısrarcı oldu. Cenevre'de veya

Moskova'da kurulacak masanın en önemli konusu "federasyon mu, özerklik mi" olacak anlaşılan.

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki akşam Rusya lideri Putin'le yaptığı görüşmenin ana konusu da Suriye'de askeri çözüm yerine siyasi çözümün aranmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile Putin arasında varılan mutabakata, Rusya'ya gitmeden önce tepki göstermiş ve "Dünya ahmak değil" demişti. Erdoğan, askeri çözümden vazgeçileceği açıklamasına "Türkiye'nin bölgede askeri yok. O zaman ABD ve Rusya bölgeden askerlerini çeksin" tepkisini vermişti. 

Ancak, Putin'le yapılan "kritik" görüşme anlaşılan Erdoğan'ın da fikrini değiştirmiş olmalı ki, yapılan ortak açıklamada "siyasi çözümde mutabıkız" denildi. Türkiye'nin, Rusya'yla Suriye'nin dışında da yürüttüğü müzakereler var ve anlaşılan Erdoğan diğer konuları Suriye'ye feda etmek istemedi. İki ülke arasındaki ilişkilerin, Rus uçağının düşürülmesinden önceki duruma getirilmesi yanında S400 hava savunma sisteminin Türkiye'ye satılması da önemli konular...

Türkiye, Rusya ve İran'ın da masanın diğer uçlarında bulunduğu Astana süreciyle Suriye politikasında ABD'ye alternatif yollar izlenmesine destek çıkan önemli bir ülke. Rusya ve İran masada Şam yönetiminin temsilciliğini yapıyor. Zaten İdlib'e yaptığımız harekâtın dayanağı da Astana varılan mutabakat...

Rusların gözetiminde Halep'ten otobüslere doldurulup İdlib'e gönderilen El Kaide türevi örgütlere mensup teröristler var Türkiye'nin karşısında. DEAŞ'a karşı El Bab'a kadar uzanan TSK destekli ÖSO harekâtı, İdlib'de de sürüyor. 

* * *

Şimdi Suriye'de son durumu kısaca özetleyip, nasıl bir manzara oluştuğuna bakalım:

Suriye PKK'sı, SGD adıyla Washington, Moskova ve Şam yönetiminin muhatap aldığı ve masada olmasını istediği bir grup.

Türkiye'nin de desteklediği, zamanında ABD, İngiltere ve Fransa öncülüğünde oluşturulan Suriye Ulusal Konseyi... Bunun askeri kanadı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO).

ABD, geçtiğimiz yıldan bu yana ÖSO'ya tüm yardımları kesti. Ne ekonomik ne de askeri lojistik destek vermiyor ÖSO'ya.

El Nusra, Ahraru'ş Şam gibi El Kaide türevi örgütler isimlerini değiştirip yeni örgütlere dönüşseler de belli bölgelerde "gerilla savaşı"nı sürdürüyor. En hakim oldukları yer İdlib. Buradaki militanların bir bölümü ÖSO'ya, bir bölümü Şam'a bağlı birliklere katılıyor. Asıl tehlike; Suriye PKK'sının yönettiği Suriye Demokratik Güçleri'ne katılımın artması. Bölgedeki silahlı dinamiklerin de SDG çatısı altına girmesi demek, aynı zamanda ABD korumasına sahip olmaları, bir nevi dokunulmazlık kazanmaları anlamına geliyor.

ABD'nin "gölge" örgütleri bunu sağlamak için büyük gayret sarfediyor. ÖSO içinde bile, SGD'ye katılım ciddi ciddi tartışılıyor. Türk istihbaratı, bu riski minimize etmek için elbette çalışmalar yapıyor ama karşıda ABD destekli ve "Suriye'de hissedarlığı kesinleşmiş" olan bir güç var: SGD ya da Suriye PKK'sı...

ABD ve Rusya, Türkiye'nin yalnızlaştırılması, Ortadoğu'da etkisiz hale getirilmesi için 29 Eylül 2015'te mutabakata varmıştı. Bu mutabakatı, Obama ile Putin, BM'de kadeh tokuşturarak kutlamıştı.

Kadehler tokuşturulduktan sonra, Türkiye'nin hem dünyada hem de bölgedeki pozisyonu hızla değişmeye başladı. Türkiye'yi masanın dışına itmek için olağanüstü bir çalışma yürütülüyor. 15 Temmuz ihaneti de bunun dışında değerlendirilmemeli.

Madem "siyasi çözüm"e öyle veya böyle "evet" diyoruz, Şam yönetimiyle ilişkileri "aracısız" onarmak için de gerekli adımları hızla atmalıyız. Bunu sağlayacak iç dinamiklerimiz de var...