Yine siyaset çarşısı karıştı ve bırakın ağzımıza almayı duymak bile istemediğimiz sözler duymaya başladık. "Kim ne dedi, kime dedi?" bölümüne hiç girmeyeceğim. Çünkü bu "kim başlattı" tartışmasıyla devam eder, "ama haksız mı" ile sürüp gider.

Sonuç ne olur peki?

Sıfıra sıfır, elde var sıfır olur.

Neden?

Çünkü, herkes "Bizim taraf haklı" diyeceği için. Bu kadar net. Kimsenin karşı tarafı dinlemeye tahammülü, anlamaya çalışmaya teşebbüsü yok.

Sıfırın ötesi de var elbette. O da sokaktaki gerginlik.

Bireysel sorunları artan ve bu sorunlara güç yetiremeyen, çözüm yolu üretemeyen insanlar için bazen "bardağı taşıran son damla" oluyor ufacık bir gerilim. Normalde "İncir çekirdeğini doldurmayacak şey"den, dostluklar bozuluyor, akrabaların arası açılıyor.

Siyaset, taraftarlarını tribünde tutmak ve yenilerini kazanmak için sözün iştahına öyle kapılıyor ki, "doz aşımı" ile hem kendisini zehirliyor hem de toplumu.

Halbuki, siyaset ülke meselelerine çözüm üretme makamı değil mi?

Gelecek seçime değil, gelecek nesillere göre projeler ortaya koyup bunları hayata geçirmek için "seçmen" kantarına çıkmak değil mi?

Vatandaşın, (çeşitli anketlere göre) mevcut siyasi partilere eski teveccühü göstermemesinin suçlusu yine vatandaş mı?

Hayır.

Vatandaşa, gerçekleşebilecek umutlar verip yaşama sevincini ayakta tutmayı ve kendisine güveni sağlayamayan siyasetin tüm mekanizmaları.

BU POLİTİKA HEP YENİLDİ

Daha da somutlaştırayım.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, son günlerde ne olduysa yine hedefine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı koydu.

Evet, ülke yönetiminde tek yetkili ve son karar verici makam, yeni sisteme göre Cumhurbaşkanlığı ve o koltukta oturan kişi de Recep Tayyip Erdoğan.

Peki ama, Kılıçdaroğlu bugüne kadar "Erdoğan'ı hedef alma" siyasetinin, sandıktan döndüğünü yeterince görmedi mi?

Kaç seçimi "Erdoğan da Erdoğan" diye geçirdi, hepsinde de "yenilen" taraf oldu. Bırakın iktidara aday olmayı, AK Parti'nin en az oyu aldığı, tek başına hükümeti kuramadığı 7 Haziran 2015 seçimlerinde bile 15 puan geride kaldı. AK Parti yüzde 40.9 oy alırken, CHP yine yüzde 25'i korumanın sevincini yaşadı. Tamam, Cumhurbaşkanı CHP'ye hükümet kurma görevini vermedi. Ama verseydi de hükümeti kurma imkânı yoktu CHP'nin.

"İyi ama, Cumhurbaşkanı Erdoğan da, her konuşmasında CHP'yi ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef alıyor" diyeceksiniz hemen.

Haklısınız. Ama arada çok önemli bir fark var.

Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başında kalması, hem Recep Tayyip Erdoğan, hem de partisi için büyük bir nimet. Ne zaman koltuğu sallansa, Cumhurbaşkanı'nın kendisini hedef alması sayesinde CHP'liler Kılıçdaroğlu'nun etrafında kenetleniyor. 

Bir de Kemal beyin bir "gizem" siyaseti var. Ortaya bir iddia atıyor, ama muhatabını açıklamıyor. "Saraya çıkan CHP'li"den tutun, "Saray'dan para alarak parti kuranlar var" iddiaları hâlâ orta yerde duruyor. Birçok konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı sert dille hedef alıp, milyonluk tazminat davalarıyla karşılaşan Kılıçdaroğlu'nun, ortaya attığı diğer iddiaları "isimsiz" bırakması herhalde "tazminat" korkusundan değildir. Yeterince sponsoru var. Ama bunu bir "siyaset yapma biçimi" haline getirince, kendi güvenirliğini de aşındırdığını nedense farketmiyor.

Aynı hastalığa, son açıklaması ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de katıldı. Cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesi için kendisine telefon geldiğini iddia etti, ama nereden geldiğini, kim tarafından çekilmesinin istendiğini tıpkı ittifak ortağı gibi "gizemli" tuttu Akşener. Kendisi ve partisi için herşey yolunda gidiyor gözükürken neden böyle bir iddiayı ortaya attığı ise henüz anlaşılamadı.

İSTANBUL MUHALEFETİ

Gelelim İstanbul muhalefetine.

Daha doğrusu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na muhalefet eden, İBB Meclisi'nde çoğunluğu elinde tutan Cumhur İttifakı'na.

Esenler Belediye Başkanı ve AK Parti İBB Meclis Grup Başkanvekili Tevfik Göksu, pek parlak bir muhalefet örneği sergileyemiyor. Hitabatı, kelimelere hakimiyeti vs. gayet ilgi çekici gelebilir partidaşlarına. Ama bugüne kadar hiç muhalefette olma tecrübesi yaşamadığından olsa gerek, İBB Meclisi'nde muhalefet barajını yanlış noktalara kuruyor.

En sıcak örnek, Halk Ekmek büfeleri konusunda yaşandı. Yeni Halk Ekmek satış noktaları açmak isteyen İmamoğlu, çıkarılan engelleri "mobil büfeler"le açarak haklı şovunu gerçekleştirdi. Tevfik Göksu, önce "Halk Ekmek mobil büfelerinde neden İBB'nin logosu var. Reklam kokan hareketler bunlar?" gibi sözler sarf ederek "muhalefet" etme teşebbüsünde bulundu. Ama pek ısrarcı olmadı, çünkü birileri kendisine İBB'nin tüm hizmet birimlerinde kullanılan araç ve binalarda bu logonun olduğunu hatırlatmış olmalı.

Daha sonra "Biz yeni Halk Ekmek büfesi açılmasına karşı çıkmadık" açıklaması geldi, bu da digital çağın azizliğine uğradı ve anında görüntülü olarak boşa düşürüldü.

Sonuç.

İstanbul'da yeni Halk Ekmek satış noktaları açılmasına AK Parti'li ve MHP'li meclis üyeleri de onay verdi, bazı şartlara bağlanarak istenilen izin çıkarıldı.

Peki bu kadar tantana neden yapıldı? Sırf muhalefet etmiş olmak için.

Sonuç?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na "Ben çok şey yapacağım ama görüyorsunuz, Meclis'te çoğunluğu bulunan AK Parti Grubu her şeye engel çıkarıyor" söylemi hediye edildi.

Çok şey yapmadan, çok prim yapma şansı verildi. İşte bu tarz muhalefet sayesinde İmamoğlu anketlerde "Kim Cumhurbaşkanı adayı olsa oy verirsiniz" sorusuna verilen cevaplarda Recep Tayyip Erdoğan'ın ardından en fazla ilgi gören siyasetçi oldu.

Yaptıkları sayesinde mi? Hayır, "yaptırılmıyor" deme şansı buldukları sayesinde.

İktidarı, muhalefeti, yüzde sıfır virgül yarımı hiç farketmez. Siyasetçiler, dillerini ısırmayı ve kem sözü orada tutmayı başaramadığı sürece "saygınlık" sorunu yaşamaya, toplumu germeye devam edecek. Bundan kendileri de kazançlı çıkmayacak.

Sandığı dışlayan "marjinallerin" değirmenine su taşımayın efendiler.