Bir başka anlatımla, şiir yürekten gelir, insanın canı istediği zaman yazılmaz. Yürekte bir şeyler duyulduğu zaman yazılır. Kimi şair bunu yaparken kafiyeye önem verir.  Bu bize şiirin bir özelliğinin bir şeyler anlatırken, anlatıma güç ve güzellik vererek, güzel söz söyleme sanatı olduğunu gösterir. 

Şiir Leandr'ın dediğince "Güzelliğin nefes alışı" dır.

Baudelaire; “Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkunlukla, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dışındadır” derken. Aragon ise, “Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir” demekte.

 Şiirin “güzeli”, “daha güzeli” “en güzellerinden birisi” gibi değerlendirmeler yapılabilir ama şiirin “çirkini, kötüsü” olmaz. Yani, “çirkin ve kötü şiir”, şiir değildir.

Güzellik görecelidir. Birine güzel gelen diğerine çirkindir. Her zaman anlatırım. Leyla hiç de güzel değilmiş. Mecnuna, bunca cefayı bu çirkin çöl bedevisinin kızı için mi çektin, diye sormuşlar. Hayır, gönlümdeki Leyla için çektim demiş. Aşık Veysel, “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmazsa” diyor. O halde güzelin kesin bir ölçüsü yoktur. Şiirin de yoktur. Ama bazı unsurların şiire güzellik katacağını, ona anlam, tad, renk ve hoş koku vereceğini söyleyebiliriz.

Şiir yazmanın öğretilemeyeceği söylenilir.  Bu yargı doğrudur. Ancak, bu yazılmamış şiirler için geçerlidir. Yazılmış, okuyucuyla buluşmuş şiirlerin nasıl yazıldığı öğretilebilir ve öğrenilebilir. Bu sağlandıktan sonra; nasıl sözcüklere, bağdaştırmalara dönüştürüldüğü; biçim ve biçeme sokulduğu, giderek bir yapıya nasıl ulaşıldığı kolayca öğrenilebilir.

Öğretilir ya da öğrenilirken birkaç hususun altını çizdiğimiz olur.

İmgeden söz edebiliriz:

Düş ve hayal gücüne imge deniliyor. İmge, şiirde anlama ulaşma yolunu daha etkili ve canlı hale getiren, anlamla başka şeyler arasında ilinti kuran hayal, zihinde canlandırma biçimi. İnsan yaşantısını şiirleştirmek imgeye düşer. Şair kullandığı sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. İmgeye, anlam yolculuğunun bizde bıraktığı güzel manzara da diyebiliriz. Derler ki, ruh kıskanç değil, his kıskançtır. Bunun için bir şiir duyguyla başlar, akılla biter. 

Uyak yani kafiye ve ses unsurlarını göz önünde bulundurulmalı.

Ne tür şiir yazılırsa yazılsın, ses ve uyak şiirin vazgeçilmez öğelerinden. Günümüz şiirinde halk ve divan şiiri örneklerinde olduğu gibi sistemli bir vezin ve uyak kullanılmasa da şiire serpiştirilen ve düzenli olmayan ses benzeşmeleri, şiiri canlı tutmanın gereği.  Şiirde kullanılan redif, zengin uyak, tam uyak ve yarım uyak ile içses uyumu şiirin daha kolay akılda kalmasını, akıcılığı sağlar, bazen verilmek istenen duyguyu yansıtır.

Şiirin bir anlamı bir mesajı olmalı fikrini savunabiliriz:

Anlam, dilsel olarak düz yazıda açık seçikken, şiir de dolaylı anlatılır. Şiiri ile düzyazıyı ayıran özellik budur. Düzyazı bir metinde anlam hazır olarak yer alır. Yani, gösteren-gösterilen ilişkisi açık olarak bulunur. Metine anlamı yazarı yükler.  Şiirse kendi anlamını kendi üretir. Okur farklı anlamlar çıkarabilir. Tagore; “Şairin kullandığı sözcüklerde insanlar için çeşitli anlamlar vardır; herkes beğendiğini seçer diyor.

Şiir ve toplum ilişkisini ele alabiliriz:

Diyebiliriz ki şair, insanların en olgunu, en duygulusudur. Geniş düşünmeli, derin duymalı, ruhundaki sevecenlik, vicdanındaki insanlık ve kafasındaki bilginlik, onu yaşadığı toplumun dışına atmamalı. Şu sorular aklınıza gelebilir: Şiir toplumun sorularını dile getiren bir araç mıdır? Şair bu sorunlara ne derece duyarlı olmalıdır? Şiir ve ideoloji arasındaki ilişki nedir?

Bu sorulara yanıt vermek kolay değil. Bir başka anlatımla, sanat, sanat için mi, toplum için mi? Buna şairin kendisi karar verecek. Ancak şiirle devrim yapılamayacağını artık herkes bilmekte. Şiire ve şaire ağır görevler yüklemek yanlış. Çünkü toplumsal olaylara duyarlı davranmak, yalnız şairlerin değil herkesin görevi olmalı. 

Tahsin Saraç “...Herhangi bir doktrin ya da rejimin yukarıdan verilecek buyruklarına körü körüne boyun eğmek anlamındaki bir güdümlemeyi tutsaklık, uşaklık olarak düşünüyor ve sanatçı onuruyla bağdaşmış bulmuyorum. Sanat, sanat çizgileri içinde kalarak toplumun hizmetinde, insanlığın hizmetinde, evrensel özgürlüğün hizmetinde olacaktır.” diyor. Bekir Sıtkı Erdoğan ise, “Şiire ideoloji girdi mi şiir kezzap dökülmüş gibi kesilir. Şiirde ideoloji olmaz, şiir bir zümrenin malı olmaz..” demekte. Kuşkusuz herkesin bir tercihi vardır.  Yarınki yazımda şiirde ahenk konusuna devam ederken sözü şair kimdir, sorusuna getireceğim.