21 Haziran Sakarya'nın düşman işgalinden kurtuluş günüydü. 

Unutmamak gerekir ki,  Sakarya topraklarında, Mehmet Akif'in anlatmak istediği, bir hilâl uğruna  tertemiz vurulup yatanlar, hem iç, hem dış düşmana karşı savaştılar. Onlar yalnız kanlarını değil, ruhlarını Vatan topraklarına kattılar. "Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer" dizesi, gerçeğin anlatımı olsa gerek. 

Okuduğum olayı hatırlar ve duygulanırım. Olay 1947 yılının 21 Haziranında geçmiştir:  Adapazarı'nın düşman işgalinden kurtuluşunun şenlikleri yapılmaktadır. Sıra Kaymakamlık binasına bayrak asılmasına gelmiştir. Göndere bayrağı çekmeyi, Adapazarı'nın kurtuluşunda  hizmet vermiş bulunan gazilerden Halit Molla'ya teklif ederler. 

Halit Molla:

"Hayır, Kazım benden önce şehre girdi. Bu şeref ona aittir" der. 

Bunun üzerine orada bulunan Kâzım Kaptan'a  teklif yapılır.  Kâzım Kaptan da:

"Hayır... Halit daha önce Adapazarı'na girdi. Zirai Donatım Fabrikası'nın önüne kadar geldi.  Düşman İzmit istikametine çekilirken peşlerine düştü.  Ben ondan sonra şehre gelebildim." der. 

İki çete reisinin birlikte bayrağı göndere çekmesine karar verilir.  Kurtuluşun bu iki kahramanının özverili davranışı karşısında duygulanmamak mümkün değildir. 

Sözü edilen Kâzım Kaptan  grubu, Hendek, Akyazı, Sapanca bölgelerini kontrol altına almış, Geyve Boğazı'nda bulunan Ali Fuat Cebesoy kuvvetlerine  katkı sağlamışlardı. 

Halit Molla gurubu ise, Kaynarca yöresinde Rum ve Ermeni çetelerle savaşmıştı. Bir Ermeni kurşunuyla Halit Molla'nın bacağı sakat kalmış ve bu haliyle  Adapazarı'nı işgalden kurtarma  çalışmalarına katılmıştı. 

Bu iki grubun dışında bir de İpsiz Recep  çetesi vardır ki, Karasu ve Kandıra yöresinde  halkımızı soyan Ermeni çeteleriyle savaşmış Karasu'ya düşmanın girmesini engellemişti. 

Sakarya'nın kurtuluş destanı içinde, Yahya Kaptan'ın tuzağa düşürülerek şehit edilmesi, Anzavur isyanı, Hendek, Bolu ve Düzce  yörelerindeki Çerkez ve Abaza isyanları, Yunan işgali kadar elem vermişti. 

Yunan askerleri, 25 Martta  Sapanca'yı, bir gün sonra da Adapazarı'nı işgal etmişti.  Üç aylık işgal süresince Adapazarı halkı unutulmaz acılar çekti. 

Necip Fazıl'ın o heybetli dizelerini unutmak mümkün mü:

"........
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; 
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir. 

Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat; 
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! 

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, 
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; 

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. 
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? 

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur, 
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur. 
..........."

Milli çetelerimiz, Adapazarı'ndaki düşmanı hırpaladı.  Arifiye istasyonunda Kâzım Kaptan kuvvetlerince ele geçirilen bir katar ve İpsiz Recep Kuvvetlerince yer yer vurulan  düşman şaşkına dönmüştü.  Sonunda, 21 Haziran 1921 günü Adapazarı'nı boşaltmak zorunda kalmıştı.  Aynı gün Sapanca'da  kurtarılmış şerefli sahiplerinin  eline geçmişti.  İsyan edenler olduğu gibi, Adapazarı'nın kurtuluşunda, en onurlu görevi yapanlar arasında  Çerkezler çoğunluktaydı. 

Attila İlhan diyor ki:

"... diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı sakarya'nın suyuna 
sakarya'nın suları nâmın söyleşir 
hemşehrim sakarya öksüz sakarya 
ankara'dan uçan kuşlar 
kemal'im der günler günü çağrışır 
kahrolur bulutlara karışır 
gök bulut yaşmak bulut 
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar 
divan durmuş bekleşir 
mustafa'm mustafa kemal'im  ... "

Yüce önderimiz Atatürk, ilk kez, Kurtuluş savaşı  bütün şiddeti ile sürerken, Ankara'dan Geyveye gelmişti. 16 Haziran 1922'de  tekrar Geyve'ye geldi. 19 Haziran 1922'deki gelişinde Sabihahanım İlkokulunu ziyaret etmiş, burada öğretmenlerle çay içmiş, sohbet etmişti.  1934 yılı Temmuz ayında gelişinde ise,  Halkevi penceresinde halka seslenmişti.