Mevsim kış, bir yeriniz ağrımasa da, ateşler içinde yanmasanız da bir kırıklık, halsizlik içinde kolunuzu kaldırmak istemiyorsunuz. Böyle zamanlarda ihsan duygusallığın zirvesinde oluyor. Bir dostun hatır sorması bile boğazınızın düğüm düğüm olmasına yetiyor.

Rıza Tevfik’i andım. Sebebini yazımın sonunda anlatacağım.  Söyleyemem ama, kimi zaman bir şarkının sözleri, bir şiirin dizeleri gerisini getirmesem de dilimde beynimde pelesenk olur. Rıza Tevfik’in şiirindeyim:

“Hastayım, yalnızın, seni yanımda

Sanıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Mahmûr ı hulyâyım; câm ı lebinden

Kanıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Bir olmaz emelin düştüm peşine

Vuruldum hüsnünün şen güneşine

Elâ gözlerinin aşk ateşine

Yanıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Tâliin kahrı var her hevesimde,

Boğulmuş figanlar titrer sesimde,

O nazlı ismini son nefesimde

Anıp da bahtiyâr ölmek isterim.

Kimileri için bir şey ifade etmeyebilir. Ama benim gibi küçük yaşta ana kucağından gurbete düşünler için bazı şiirlerin, şarkıların, türkülerin yeri başka. Onlar yüreğimi ezim ezim ezer, hülyadan hülyaya sürükler.

Sevr Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı delegesi olarak Yüzellilikler arasında yer aldığı için uzun yıllar sürgünde yaşayan ve gurbet acısını, şiirlerinde dile getiren Rıza Tevfik’in oğlu Mehmet Said'e' yazdığı şiir de beni etkileyenler arında oldu:

Uçun kuşlar uçun, doğduğum yere

Şimdi dağlarında mor sümbül vardır

Ormanlar koynunda bir serin dere

Dikenler içinde sarı gül vardır

O çay ağır akar, yorgun mu bilmem

Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem

Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem

Yüce dağ başında siyah tül vardır

Orda geçti benim güzel günlerim

O demleri anıp bugün inlerim

Destan-ı ömrümü okur dinlerim

İçimde oralı bir bülbül vardır

Uçun kuşlar uçun, burda vefa yok

Öyle akarsular, öyle hava yok

Feryadıma karşı aks-i sada yok

Bu yangın yerinde soğuk kül vardır

Hey Rıza kederin başından aşkın

Bitip tükenmiyor elem-i aşkın

Sende derya gibi daima taşkın

Daima çalkanır bir gönül vardır

Ne yazık ki yılların omuzuma yüklediği yükler nedeniyle çok istememe rağmen pek çok etkinliğin içinde yer alamıyorum. Her yere de her saatte ulaşım ve götürüp getirecek bir dost imkânı bulunmuyor.

Çok değer verdiğim manevi kardeşlerimden Mehmet Nuri Yardım, uzun sürüden beri Cağaloğlu’nda Yeni Dünya Vakfı’nda “Bâbıâli Enderun Sohbetleri” düzenliyor. Önemli konuları ve kişileri ele alıyor. Değerli konuşmacılar davet ediyor. Geçen hafta 26 Aralık Perşembe günü, Prof. Dr. Abdullah Uçman Mehmet Nuri Yardım’ın yönetiminde ölümünün 70. yılında Rıza Tevfik Bölükbaşı’nı anlattı. Hayatı, şiirleri ve diğer eserleri ele alındı. Ne yazık kı yalnız günlüm oradaydı.

Sizlere Rıza Tevfik Bölükbaşı hakkında özet bilgiler vereyim: 1869 yılında bir zamanlar Edirne’ye bağlı iken şimdi Bulgaristan sınırları içinde olan  (Cisri) Cezrimustafapaşa’da (Svilengrad) doğdu. İlk öğrenimini İstanbul’da bir Musevî Okulu’nda yaptı. Rüştiye’yi Gelibolu’da okudu. Mülkiye Mektebi’nde öğrenci iken bazı olaylara karıştığı için okuldan çıkarıldı (1890). Sonra Tıbbiye’ye girdi ve1899′da mezun oldu. 1908 yılına kadar Karantina İdaresi’nde doktorluk yaptı. Maarif Nâzırlığı (1918) ve Şûrayı Devlet Reisliği (1919) yaptı. Sevr Antlaşması’nı imzalayan heyet in içinde yer aldı. Bu yüzden “Yüzellilikler” listesine alındı ve yurt dışına sürüldü (1922). Sürgün hayatını Ürdün’de geçirdi. 1943′de çıkan af kanunundan yararlanarak yurda döndü. 30 Aralık 1949’da İstanbul’da vefat etti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömüldü.

20. yüzyıl Türk şairlerinden Rıza Tevfik Feylesof diye de tandı. Batı felsefesinin Türkiye’de tanınmasında çalışmaları oldu. Darülfünun’da felsefe dersleri verdi. Şair olarak hiçbir edebî topluluğun içinde yer almadı. Halk şiiri tarzında yazdığı eserleriyle tanındı.

Koşmaları, nefesleri ve divanları, saz ve tekke şiirinin kaynağından beslenmişti. Bu şiirler sayesinde hece vezni canlanmış, yaygınlaşmış, halk şiirimizin aydınlar arasında da sevilmesi mümkün olmuştu. Eserlerinin bir kısmı yayınlanmadı. Yayımlananlar ise şunlar: Les Textes Houroufis (Hurufilik metinleri, Leiden, 1909), Abdülhak Hâmid ve Mülâhazat-ı Felsefiyyesi (1918), Estetik (1920), Felsefe Dersleri (1914), Ömer Hayyam’ın Felsefesi (1927), Tevfik Fikret (1945), Serâb-ı Ömrüm (Şiirler, Lefkoşe 1934, İstanbul 1949). Hakkında yazılanlar: Hilmi Yücebaş, Bütün Yönleriyle Rızâ Tevfik, İstanbul 1968; Abdullah Uçman, Rıza Tevfik’in Tekke ve Halk Edebiyatı ile İlgili Makaleleri, 1982.