Türk musıkisinin duayen ismi, hocaların hocası Süheyla Altmışdört, musiki hayatını ve yaşadıklarını anlattı. Süheyla Altmışdört, "İyi bir solist veya korist olabilirsiniz. Ama iyi bir dinleyici olmak da marifettir. Toplumda iyi dinleyici olursa, musikinin kalitesi anlaşılır" diyor

Türk musıki dünyasında bugün Münip Utandı, Serap Mutlu Akbulut, Ahmet Özhan, Ömer Erdoğdular, Necati Çelik, Süleyman ve Kudsi Erguner, Coşkun Sabah, Şahin Gültekin, gibi bir çok ünlü ismin yetişmesinde emeği olan, 43 yıl aralıksız olarak İstanbul Üniversitesi Klasik Türk Müziği Korosu'nu (Üniversite Korosu) şeflik yapan ve 46 yıl, Belediye Konservatuvar hocalığı yapan, hocaların hocası Süheyla Altmışdört, musıki hayatını ve yaşadıklarını anlattı. Süheyla Hanım, Millet olarak Türk Musıkisi kütürü, tarihine hassasiyet gösterilmesi gerektiğini, bunun da toplumun ve ruh sağlığını olumlu etkilediği vurgulayarak ''İyi bir solist olabilirsiniz, iyi bir korist olabilirsiniz ama iyi bir dinleyici olmak da bir marifettir. Çünkü eğer, bir toplumda iyi dinleyiciler olursa, musıkinin kalitesi anlaşılır ve yaşanır'' diyor.



Türk Musıkisi'ne hocalık ve şeflik olarak neredeyse bir yarım asır hiç ara vermeden hizmet ettiniz. Musıkiye nasıl başladınız?

Trabzon doğumluyum. Tüccar bir ailenin beş kardeşin, üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. İlköğretim ve lise yıllarım Erzurum, Ağrı ve Trabzon'da geçti. Harp yıllarında,  üniversite kapılarını açan, olgunluk imtihanlarını başarıyla vererek, mezun oldum.  Ancak üniversite eğitimi için, çok arzu etmeme rağmen, zorluklar nedeniyle İstanbul'a gelemedim.  Çocukluk senelerinde sofralar kurulur, Türk musikisi icra ederlerdi. Ud, kanun gibi musiki aletleri icra edilirdi. Hatta o zamanlar, tanbur olmadığı için, İstanbul'dan tanbur bile getirtilmişti. Musikiyi çok seven babamın, çok güzel bir sesi vardı. Annem ise hafızdı. Hatta evlendikleri zaman, babam anneme bir ud hediye edip, özel olarak dersler verdirmiş. Pratik olarak, ud öğrenmeye başlamış ve keman da öğrenmeye meyletmişti. Ailem ile daha sonra, İstanbul'a gelerek, bu şehirde, ikamet etmeye başladım. Musıki ile ilim her zaman vardı. Konservatuvara girmeyi çok istiyordum.

İmtihanı kazandım ve hayatım musıki oldu


Hayatınızda, musıkinin önemi, konservatuvar sınavı kazanması ile mi başladı?

Elbette. Evde piyano ile tangolar çalarak musikiye başladım. Fulya Akaydın'dan piyana dersleri almaya başladım. Aslında. İlk zamanlarda, kendimi  Batı musikisine daha yatkın hissediyordum. Ama Türk musikisi dersleri alarak konservatuara girmeyi, çok istiyordum. Ailem 'girip de ne olacaksın, şarkıcı türkücü mü olacaksın?' diyerek, yumuşak bir üslup ile de, bu düşüncelerini ifade etmiyorlardı.  Ailemi, Adapazarı'na gittiği bir gün, 1951 senesinde, girdiğim İstanbul Belediyesi Konsevatuvarı Türk Musıkisi Bölümü imtihanını kazandım. Tepebaşı'nda, 600 kişinin müracaat ettiği sınavı kazandım.  O günden sonra, diyebilirim ki, hayatımın her anı musıki oldu. Konservatuvarda Münir Nurettin Selçuk, Sadi Işılay, Refik Fersan ve Mustafa Sunar gibi devrin en meşhur musiki şahsiyetleri jüri üyesi olarak görev yapıyorlardı. Beş yıllık olan konservatuvardaki ilk hocam, Şefik Gürmeriç oldu. Haftada iki gün, birer saat ders olan konservatuvarda Türk musikisi solfeji, nazariyat, edebiyat, batı musikisi solfeji dersleri okutuluyordu. Çok başarı bir öğrencilik dönemi yaşadım ve  hocalarımın tavsiyesi ile sınıf atlatılarak eğitimime devam ettim.

En iyi hocalardan dersler aldık


İstanbul Üniversitesi Korosu şefliğine nasıl ve ne zaman başladınız?

1942 yılında Ercüment Berker ve Fulya Akaydın tarafından kurulan Üniversite Korosu'nu 1963 senesinde çalıştıran Şemsettin Koda Beyin, yedek subay olarak askere gitmesi üzerine, beni koroya davet etti. Yönetmeye başladım. 46 yıl Konsevatuvar'da hocalık, 43 yıl da, Üniversite Korosu'nda şef olarak yönettim. Ama bununla birlikte, amatör korolar, hayatımda önemli bir yer tutmuştur. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, Eyüp Musiki Cemiyeti, Beşiktaş Musiki Cemiyetini yönettim. Profesyonel koro olarak da, sadece İcra Heyetini yönettim. 43 yıllık yönettiğim koro konserlerine hiçbir bakan, başkan, milletvekili, hatta bir rektör bile gelmedi. Sadece bir kez bir rektör konserimize gelmiş. Ondan da bizim sonradan haberimiz oldu. Açıkçası hiç de umurumda değildi. Protokol ve erkan bize iltifat etmese de, bizim konser salonlarımız Türk musikisi sevdalıları ile dolup taşardı.

Konsevatuvar döneminizde, hangi hocalar derslerinize girdiler?

Biz çok kısmetli talebelerdik. Çünkü, bizim talebelik yıllarımızda, devrin en önemli ve isimleri bizim derslerimize giriyorlardı. Batı Musıkisi Solfej hocamız Şive Ölmez, Türk edebiyatında Muzaffer Bey, folklörde Mesut Cemil, toplu tegannide Münir Nurettin Selçuk ve Türk Musikisi hocası İcra Heyetinin şefi Nevzat Atlığı idi. Üniversiteden mezun olduktan sonra, hocam Şefik Gürmeriç, kadroya ve derslere girmemi arzu ettiğini söyledi. Böylece, Batı Musikisi solfej ve Türk Musikisi nazariyat dersleri vererek hocalığa başlamış oldum.

İki hocamızda disiplin esastı


Musıki hayatınızda, hocalarınız arasında sizi en çok etkileyen kimler oldu acaba?

Benim en çok çekindiğim hocalarımın başında Nevzat Atlığı Bey gelirdi. Nevzat beyi ile 1952 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarında öğretmen olduğu yıllarda tanıdım. Daha sonra 1958 yılında Radyo evi müdürlüğünden ayrılıp, tekrar konservatuvara döndüğüm zaman da hoca olduğum günlerde, karşılaştım. 1975 yılında Devlet Klasik Türk Musıkisi Korosunu  kurduğu seneye kadar da, kurumdaki beraberliğimiz devam etti. Nevzat Bey çok genç yaşta musiki ve tıp alanında İstanbul'da ün yapmış bir isimdi. Elbette musiki camiasında, üniversite ve korolarda da genç kızlar çoktu. Önde ve başarılı olan Nevzat Bey de belki, tedbir olarak böyle resmi ve ciddi bir tavır takınırdı. En küçük bir hatamızda bile çok ciddi eleştirilerde bulunurdu. Ben de en ufak bir tenkide dahi dayanabilecek bir yapıda değildim. Hata yapmamaya çalışır ve çok sitrese girerdim. Çok sonraları kendisine 'Nevzat Bey talebelik yıllarımda sizden çok çekinirdim.' Dediğimde bana, 'Hadi canım, gerçekten ben o kadar mı, ciddi ve tedirgin olunacak bir Adam mıyım' demişti.

Münir Nurettin Selçuk hem hocam, hem de meslektaşım oldu. Rüyamda görsem inanacağım bir hadise değil bu. Trabzon'da iken radyodan, en çok zevkle dinlediğim sanatçılar arasında olan Münir Nurettin Bey, benim için erişilmez bir isimdi. Ama kadere bakın ki, İstanbul'a geldim. Önce hocam sonra da, meslektaşım oldu. Münir Bey, çok az ve çok hafif ses tonu ile konuşan bir insandı. Son derece titiz, disiplinli bir kişi olması ile tanınırdı. Yağmur yağdığı zaman, özel aracı ve şoförü olmasına rağmen, kesinlikle çalışmalara gelmezdi.


75 yıllık koronun arşivi çöp oldu!


Son yılarda, İstanbul Üniversitesi Korosu'nun  çalışma mekanı olmadığı ve nota arşivinin de çöpe atıldığı iddiaları, doğru mudur?

Bizlerde Türk Musıkisi'ne aşk derecesinde bir ilgi ve bağlılık olmasına rağmen, kültürümüze ve sanatımıza olan genel ilgisizlik ve vurdumduymazlıktan, Türk Musıkisi aslında her zaman, nasibini olumsuz olarak, hep aldı. İstanbul Üniversitesi Korosu'nun çalışma yeri defalarca değiştirilmişti. Rektörlük binasının yakında İletişim Fakültesi yanında bir binada idi. Orada çok güzel bir kütüphanemiz vardı. 1500'e yakın, basılmış nota eseri vardı. 2010'lu yılların başında olsa gerek, birden bire oradaki faaliyetleri durdurdular ve üniversiteden dışarı çıkardılar. Ve koro çalışmaları için, bir yer bulamadılar! Daha sonra da, o kadar değerli nota dosyalarını, eserleri göndermişler, başka bir kuruma gönderilmiş. Sonradan öğrendik ki, çöp torbalarının içine konulmuş olan onca yılın arşivi, yüzlerce yılın kültürel musıki birikimi, çoğunluğu kullanılmaz hale geldiği için, o torbalar ile birlikte çöpe atıldı. Bunların arasında kitaplar da, belki onlar da, çöpe atılmış oldu. Üniversite korosu 1941 yılında kuruldu. Kurumsal bir devamlılık olması, rektör anlayışı ve yaklaşımına göre uygulama ve bakış açılarının değişiklik göstermemesi lazım. Üniversite bize hiçbir zaman maddi destek olmadı. Öğrencilerin kıyafetlerini bile biz yaptırırdık. Çalıştığımız  salonda, podyumları bile öğrenciler tanıdıkları marangozlara yaptırıldı.

Ünlü sanatkarlar talebem oldu


Bugün, Türk Musıkisi'nde adı geçen bir çok koro şefi, solist ve saz sanatkarında, sizin emekleriniz var.  Bu uzun süre içinde, kimler öğrencileriniz oldu?

Konservatuvar hocalığı ve çalıştırdığım korolarda eğitimimizden geçen, belki binlerce talebem yetişti. Bugün Türk Musiki dünyamızın, ünlü isimleri arasındaki bir çok isim öğrencimiz oldu.  Meral Uğurlu, Ayla Ataman,  Ahmet Özhan, Ender Ergün, Tülin Yakarçelik, Seha Okuş, Münip Utandı, Ceyda Utandı, Mehmet Güntekin, Fatih Salgar, Adnan Mungan, İsmail Hakkı Özkan, Osman Nuri Özpekel, Coşkun Sabah, Süleyman Erguner, Kutsi Erguner, Ümit Mutlu, F. Cengiz Ünal, Selma Ersöz, Prof. Dr. Ali Rıza Kural, Şahin Gültekin, Doğan Koçer, Vedat Çetinkaya, Aylin Şengün, Ender Doğan, Yüksel Uzel, Dr. Rahmi Oruç Güvenç, İsmail Çimen, Fethi Karamahmutoğlu, Altun Altun, Levent Çelik, Ali Oktay, Şerife Değirmenci, Hacer Tısoğlu, Fulya Ahıs, Gürsel Koçak ve Dr. Adnan Çoban gibi, bu gün Türk musikisi alanında, tanınan sanatçılar, benim Üniversite Korosu ya da Konservatuvar Hocası olduğum yıllarda, öğrencim olan sanatçılardan sadece bazılarıdır.

Talebelerimin başarıları benim de başarımdır


Musıkide ve sanatta devamlılık esas denir.  Bu uzun süre içinde, hoca-talebe ilişkisinin önemi hakkında, neler söylemek istersiniz?

Musiki aşk ve meşk işidir. Aslında bizim geleneğimizde talebelerin de, hocaların da, birbirlerine karşı vazifeleri vardır. Ben her zaman söylerim, hocayı hoca yapan, talebedir. Hoca her talebesine her zaman, aynı şekilde dersi verir ama  talebeden size verdiklerinizin aksedişi önemlidir. Yüz tane öğrencisi vardır ama on öğrencisinden alır. Burada sevgi, ilgi, gayret, azim, çalışma kadar hoca talebe arasındaki sevgi ve saygı frekansı da çok önemlidir. Derslerimize katılan, bir çok talebemizin, çalışma ve konserlerimizde tanışarak evlendiklerine şahit oldum. Bir anlamda musiki ve bizler bu mutlu yuvaların kurulmasına sebeplik etmiş olduk. Hatta bir çoğunun nikah şahitliğini bile yaptım. Daha da güzeli, bu arkadaşlarımızın çocuklarının büyüyerek musiki dünyasına adım atmaları beni son derece mutlu ediyor. Onların başarıları ve mutlulukları, benim de mutluluğumdur her zaman.

SÜHEYLA ALTMIŞDÖRT KİMDİR?



Türk müziği eğitimcisi ve koro şefi. Trabzon'da doğdu. 1948'de İstanbul'a geldi. İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı Türk Müziği bölümünü 1954 yılında mezun oldu.  Fulya Akaydın, Şefik Gülmeriç, Münir Nurettin Selçuk ve Mesud Cemil Bey, hocaları oldu. Konservatuvarı bitirmesi ile eğitimci olarak görev aldı. Hem Türk Halk Müziği hem de Klasik Türk Musıkisi alanlarında hocalık ve koro yöneticiliği yaptı. 1963 yılından itibaren, İstanbul Üniversitesi Klasik Türk Müziği Korosu'nu (Üniversite Korosu) çalıştırdı ve yönetti. Bu koro ile çok sayıda konser verdi. İstanbul Radyosu'nda uzun yıllar boyunca, aylık radyo konserleri verdi. Çok sayıda televizyon konserlerini de, idare etti. Yüksek öğrenim gören binlerce Türk gencinin sağlam bir Klasik Türk Mûsıkîsi bilgi, kültür ve zevkine sahip olmasını sağladı. Özellikle Kültür Bakanlığı İstanbul Klasik Türk Musıkisi Korosu'nda, çok sayıda öğrencisi yetişmiş sanatçı olarak görev aldı. Yetiştirdiği öğrenciler, Türkiye'nin her yanında konservatuvar kuruluşlarına önayak oldu ve devlet korolarında solist, şef ve idareci olarak önemli görevler üstlendi. Piyasayı tercih eden öğrencileri arasında, Bülent Ersoy, Onur Akay, Coşkun Sabah gibi ünlü isimler yer almaktadır. Süheyla Altmışdört, 2005 yılında, Üniversite Korosu'nda 42 yıldır sürdürdüğü görevinden ayrılarak görevi Elif Ahıs'a devretmiştir. Süheyla Altmışdört ayrıca Kuruluşundan beri Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde Türk Müziği Bölüm Başkanı olarak görev yapmakta, öğrenciler yetiştirmektedir. Çeşitli dönemlerde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, Eyüp Mûsıkî Vakfı, Beşiktaş Mûsıkî Derneği korolarını çalıştırmıştır. Bir süre Florence Nightingale Yüksek Hemşirelik Okulu'nda Türk Müziği dersleri vermiştir.